BUGÜN YAŞADIKLARIMIZ YAĞMUR SULARININ KÖTÜ YÖNETİMLERCE SELE ÇEVRİLMESİDİR.

Üniversite eğitimimizde bize şunu öğrettiler; Dereler, yağmur sularının zararsız bir şekilde aktığı yüzlerce yıl içinde oluşan, doğal kanallardır.

Dere yatağı yüz yıl geçsede su oradan gelebilir... Suyun kendi yoludur. Bunun için Dere yatağına hiçbir zaman inşaat yapılmaz...

Siz onu kapatır veya doldurursanız o başka yerden mutlaka size felaket olarak gelir...

Bizde de yaşananlar tamda budur.


 

Mesela her yağmur yağdığında yaşanan sel baskınları konusunda sorumlu arıyoruz ya bana açıkçası gülünç geliyor.

Nerden kaynaklandı bu baskınlar?

Dere yataklarına inşaat yapılmasından.Öyle mi?

Öyle.

Peki Dere yataklarına inşaat izni veren kim?

Belediye başkanları Belediye meclis üyeleri.Kaymakamlıklar.

Bakanlar kurulu kararı ile doldurulanlarda var.

İşte size sorumlular.


 

Neden merkezi hükümet savcılık sorgulamıyor da işi aşırı yağan yağmura yani doğaya havale ediyorlar.

Çağırın sorun bakalım.Neden izin vermişler.Neden kamu malına inşaat yapılmasına göz yummuşlar.

Kim böyle bir karara imza attıysa yada göz yumduysa ödettirin zarar ziyanı.

Sonra bakın bakalım birdaha oluyormu.

Bütün dünyada akarsu kanallarına müdahale edilmesi yasalarla önlenmektedir. Ülkemizde de derelere müdahale edilmesinin önlenmesi amacı ile, 1930 yılından beri yürürlükte olan yasa var.

Kısa adı 'Kamu Derelerinin Korunması' olan bu yasanın 4(1) maddesine göre; 'kimse, herhangi bir derenin kenarlarını veya duvarlarını yıkamaz, kesip deviremez veya onların içini veya altını kazamaz veya başka biçimde onlara zarar veremez veya onları tahrip edemez.

4(2) Bu maddenin herhangi bir kuralına aykırı davranan herhangi bir kişi, suç işlemiş olur ve mahkumiyeti halinde üç aya kadar hapis cezasına veya on liraya kadar para cezasına çarptırılabilir.

Yasa var ama uygulaması gerekenler uygulamıyor.Buda ayrı bir komedi.

  1. yaşadıklarımız tam manası ile yağmur sularının kötü yönetimlerce sele çevrilmesidir.

Bunların çeşitli sebepleri var tabii .Rutin rögar, mazgal ve yeraltı su kanallarının temizlik ve bakımı aksatılmadan yapılsaydı. Kent içinde su baskınlarını emecek kadar yeşil alan bırakılsaydı.

Otobanlarda yağmur sularının birikmemesini sağlayan direnajlar yapılsaydı ve yol yapımı ilkelerine uyularak seli tırmandıracak önlemler alınsaydı.Yağmur sularını denize aktaran kurumuş dere yatakları kapatılmasaydı bilanço ağır olmayacaktı.

Şunu unutmamalıyız;

Sel olağandır ama etkilerinin sorumlusu yerel yönetim ve hükümetlerdir.

Hala farkına varamayanlar olsada İklim değişiyor ve Kıbrısta de bu değişimden ister istemez payını alıyor.

Bir zihinsel dönüşüme ihtiyacımız var.

Bir kere artık dere yataklarına inşaat izni vermekten vazgeçeceğiz.Dere yataklarına yapılanlarıda yıkacağız.İnşaatlar nedeni ile denize ulaşan tahliye kanallarını açacağız.Menfezleri genişleteceğiz.

Burada her bir vatandaşımızın, konut yapan vatandaşlarımızın, belediyelerimizin ve ilgili birimlerimizin çok daha hassas olması gerekiyor. Buna hazırlıklı olmak zorundayız. Afet olduktan sonra değil, olmadan tedbirlerimizi almak zorundayız.


 

Çok daha fazla yağış alan, hatta deniz seviyesinin altında kalan birçok ülke, aldıkları önlemlerle selden korunabiliyor. Hollanda, İngiltere ve Japonya gibi ülkeler bu konuda gösterilebilecek örneklerin başında geliyor.

Büyük bir bölümü deniz seviyesinin altında olan Hollanda, seli ve su baskınlarını önlemek için en kompleks çözümü geliştiren ülke. Deltawork adıyla nitelendirilen bir sistemle barajlar, oluklar, dalgakıranlar ve setlerden oluşuyor.

Japonya su akışıyla kendiliğinden çalışan kapılar sayesinde sellerden korunuyor. Japonya’nın kurduğu sistemde elektrik kullanılmıyor. Bu sayede sistem fırtınalarda meydana gelen elektrik kesintilerden de etkilenmiyor.

İngiltere’nin taşkınlara müsait nehri Thames’ta ise seli önleyecek hareketli bariyerler kullanılıyor. Oluklu çelikten imal edilen Thames Bariyerleri, normal zamanda gemilerin geçebilmesi için açık tutuluyor; tehlike halinde ise kapatılarak sel tehlikesi önleniyor.

Yağış bol olduğunda dereler, ırmaklar taşar. Bu doğaldır ama yapılaşma, her taraftaki betonlaşmalar, dere ve ırmak yataklarındaki yıkımlar, derelerin daraltılması, dere yataklarının yapılaşmaya açılması, ormanların kesilmesi bunun yanında yol, köprü projelerinin ranta dönüşmesi bugün Gönyelide dün Lefkoşa ,Gazimağusa ,Girne ve Ciklosta yaşananlara neden olur.

Bilimi ve tekniği dışlayarak, bilim insanlarının beslediği görüşleri dışlayarak ben yaptım oldu mantıklarıyla daha çok felaket yaşar hatta canlar yitiririz.

Sorumluluk yöneticiler tarafından dereye, insanoğluna, küresel ısınmaya havale ediliyor. Bu insanlık , şehircilik , bilimsellik adına esef verici bir durumdur.

Sorumluluk tartışılamayacak kadar açıktır. Bu ülkede de inşaat koşullarını belirleyen ,sellere karşı önlem alması gerekenlerde Hükümetler ve Belediyelerdir.Dolayısı ilede bugünkü tablo onların eseridir.