Bir parti ya da lidere oy verme, özünde seçmenin statükodan (muhafazakârlık) sosyal değişime (liberalizm) uzanan politik yelpazenin neresinde yer aldığına bağlıdır.

Bununla ilgili olarak, seçmenin başta dindarlık düzeyi ve ideolojik tercihi olmak üzere, değerler sistemi, sosyal ve siyasası tutumları, kişilik özellikleri, etnik kökeni ve cinsiyeti başta olmak üzere, sosyal kimliği ve kimliklere aidiyet düzeyi gibi çok sayıda etmen oy tercihini doğrudan ya da dolaylı olarak etkiler.

Ancak araştırmalar altta yatan gizil (örtük) psikolojik süreçlerin de oy tercihinde etkili olduğunu göstermektedir.

Öncelikle, politik psikoloji araştırmaları oy verme davranışının rasyonel değil duygusal bir tercih olduğunu gösterse de, bu duygusal tercih aslında yukarıda sıralanan tutumlara ve özdeşimlere olan duygusal bağlılığı yansıtır.

Yapılan araştırmalarda seçmenlerin ezici bir çoğunluğunun ya ideolojik ya da lider seçmeni olduğunu gösteriyor.

Bu oran yüzde 85’ler civarında.

Geriye kalan yüzde 15-20’lik seçmen kitlesi ise benim ‘Rasyonel seçmen’’ dediğim kesim oluşturuyor.

İDEOLOJİK SEÇMENLER sağcıysa sağ bir partiye, milliyetçiyse milliyetçi bir partiye, solcuysa sol bir partiye oy veren demek.

Bu arada birden çok sağ ve sol görüşe sahip parti varsa adayın içinden çıktığı partinin gücününde önemli olduğunu bir kenara not etmekte yarar var.

Seçim dönemindeki kampanyalar ya da vaatler bu seçmenler için çok bir anlam ifade etmez. Aynı şekilde ekonomik gidişat da bu seçmenlerin oyunu değiştirmez.

LİDER SEÇMENLERİ oylarını ideolojik saiklerin ötesinde, gidişattan da biraz bağımsız olarak liderin kimliğine göre verenlerdir.Adayın hal ve hareketleri, lider karizması, hikâyesi, estirdiği rüzgâr seçmenlerin oy verme tercihini belirliyor.

Dünyada son dönemde yapılan, başta Trump olmak üzere pek çok lideri iktidara bu lider seçmenleri taşıdı. Aynı şekilde Türkiye’de de AK Parti zaferlerini bu seçmen grubuna borçlu.

RASYONEL SEÇMENLERİ ise oylarını ideolojiye ya da lidere göre değil gidişata göre belirliyor. Bu seçmen grubu için seçimler daha ziyade rasyonel bir tercih. Kim benim için daha iyi bir gelecek sunuyor? Kim başta ekonomik ve güvenlik olmak üzere temel ihtiyaçlarıma daha iyi çözüm sunuyor?

Bu sorulara verilen yanıtlar seçmenin oyunu bir partiden alıp başka bir partiye taşıyabiliyor.

Öyle olduğu için de seçim kampanyaları, vaatler bu grup için tasarlanıyor.Kriz olmayan dönemlerde bu grubun oranı tek haneli rakamlara gerilerken kriz anlarında 15-20 puanı buluyor.

Peki önümüzdeki seçiminde seçimin kaderini kim belirleyecek dersiniz?

Seçim var ya merak ediyoruz. Kim kazanacak?

Bu merakı gidermek için her gün yeni bir anket yayınlanıyor.

Ben anketlerde esas itibari ile gidişatla ilgili datalara bakıyorum.

Seçmene göre gündemdeki en önemli konu nedir?

Listenin başında Ekonomi mi yoksa güvenlik mi ?

Aynı şekilde seçmen gidişattan ne kadar memnun?

Bu sorulara verilen yanıtlar seçmenin sandığa hangi bakış açısıyla gireceğini gösteriyor.

İster anketlere güvenin ister güvenmeyin ama bir nokta kesin;

Kanımca İdeolojik seçmenleri bu seçimde önemli bir rol oynayacak. Ama kazananı

Rasyonel Seçmenler belli edecek Ve kazananı da onlar belirleyecek..

Gözlemim o ki UBP tek başına iktidar yolunda bir adım önde .Sebepleri var tabii.En önemlisi de kanımca daha iyisini arayan vatandaşın beklediği daha iyiyi bulamaması ve yıllar yılı şikayet etsede elimizde olanın en iyisi bu diyerek UBP' ne yönelmesi .....

Son söz olarak insanların oy verme davranışları üzerine yapılan bir araştırma ile bitirelimde ne dediğimiz daha iyi anlaşılsın.

Psikolog Daniel Richardson, insanların karar alırken etrafındakilerin etkisi altında kalıp kalmadığını, başkalarının tercihlerini görünce kendi tercihini değiştirip değiştirmediğini anlama amaçlı deneyler yapıyor. Deneylerin sonuçlarını değerlendiren Richardson, “İnsanlar karşılıklı etkileşimde bulunduğunda hemfikir olmaya ve daha kötü kararlar almaya başlıyor. Görüş alış verişi sırasında da bilgi değil ön yargılarını paylaşıyorlar” diyor.

Richardson’a göre insanlar grup eğilimine göre karar verdiklerinde, bireysel olarak verdikleri kararlara nazaran daha yanlı ve daha az ahlaklı oluyorlar .

Harvard Üniversitesi’nden psikolog Solomon Asch ise , insanların yanlış olsa bile çoğunluğun görüşüne ayak uydurduğunu, kendi düşüncelerini çiğneme pahasına bile bunu yapabildiklerini söylüyor.

Kaliforniya Üniversitesi’nden Read Tuddenham da, öğrencilerin grubun tavrına uyum sağlamak için basit sorulara bile saçma yanıtlar verebildiklerini, diğerlerinin o yönde yanıt verdiğini düşündüklerinde, örneğin yeni doğan erkek bebeklerin tahmini ömrünün 25 yaş olacağını söyleyebildiklerini ifade ediyor.