Türkiye ile uyumlu bir Cumhurbaşkanı lazım elbette… İyi de bu arada dünya ile uyumlu olma çabası sergilenmesi gerekmez mi?

Aklımızı kullanmadan yapılan açıklamaların nereye gittiğini, nasıl da gurur kırıcı, onur incitici olabileceğini halen daha anlamayan politikacılar var.

Ne de akıllıyız! Senelerdir Türkiye ile uyum içinde olduk.Olmaya da devam ediyoruz. Daha da uyumlu olalım ama başka yerlerle uyum içinde olmadan sadece Türkiye ile uyum içinde olmak demek, bir tür bağımlılık bir tür bozukluk olarak değerlendirilmeli bence…

Gelin benzer bir olayı birey üzerinden değerlendirelim:

Bireye bağımlı olarak yaşamayı alışkanlık haline getirmiş, ta küçük yaşlarından beri güvenli bağlanamadığı için kendisini güvende hissedemeyen ve birilerine kendisini karşıyı rahatsız ve boğulmuş hissettirecek kadar bağımlı yaşama halini olmazsa olmazı haline getiren bireylere konulan tanı “Bağımlı Kişilik Bozukluğu” dur. KKTC de eğer bir birey olsaydı böyle bir tanıyı hakedecek bir kimlik sergiler denilebilirdi.

Bu çarpık bağımlılık hali, psikolojik bir tanıdır ve tedavisi mümkün olabilecek bir hastalıktır.

Bu pencereden bakan bizler, işbirliği ve uyumu değerlendirmeyi öğretmeye çalıştıkları şekli ile kabul etmedik. Etmeyeceğiz. Eminim kısa bir süre içinde kabul edenler de bunu kabul edemeyecekleri bir noktaya gelindiğinin farkında olacaklar.

Sağlıklı bir bağlanma hali olsaydı bu adına uyum dedikleri ilişkide, ihtiyacını kendin belirler, bu yolda kararlarını alır, uygulamaya geçerdin. Sağlıklı olsaydı garanti antlaşmalarından tutunuz birçok uluslararası hukuki ve siyasal gerçekle yüzleşmek ağır gelmezdi. Oysa bizde er şey ithal.

Öyle bir noktadayız ki insan hakları evrensel hükümlerini dahi ihlal edecek kadar tepki veya onay içeren açıklamalara trajikomik bir şekilde boyun eğiyor, seyirci kalıyoruz! Hak etmeyen insanlar, hak etmeyen muamelelere maruz kalıyorlar!

Hatta toplum saygınlığımızı kazanmamıza izin verilmeyen, kendi başımıza hiçbir işin altından kalkmamıza izin verilmediği bir ortamda nasıl bir devlet isek sahillerimizde bizim bilgimiz ve iznimize gerek duymadan dolaşan gemiler, münhasır ekonomik bölgelerde bizi hesaba katmadan kendi çıkarları için dolaşabiliyorlarsa bunun sorgulanması gerekmez mi sizce de?

Ya da Kıbrıs sorununa dair yapılan pazarlıklarda kendi kararlarımızı veremiyorsak, sahillerimizden iç kesimlere kadar yapılan yatırımların tümünü uyum ve güven içinde yaşamamızı salık verdikleri “Anavatan” alıyorsa bu uyumun nasıl olduğunu sorgulamamız gerekmez mi?

Bu uyum, uyum olarak mı değerlendirilmelidir yoksa bağımlı olma hali olarak mı muhtaç olma hali mi?

Uyumdan bahsedenlerin ataları değil midir bizleri bugünkü muhtaç hale dönüştüren;Ankara’ya gitmeyi espri ve alay konusu yapan; geleneksel esprilerin geliştirilmesine neden olan?

Uyumu dillerine dolayanların geldiği gelenek değil midir torpil ve partizanlığı artık yeni vatandaş yapılanların bir kısmına uygulayıp diğer kısmını atıl bırakmaya özen gösteren?

Uyumdan bahsedenlerin geldiği gelenek değil midir Kıbrıslıları hiçe sayıp giden ve gelenin Türk olduğuna vurgu yapan ve Kıbrıslılık dahi dünya toplumlarını hiçe sayan, evrensel olmaktansa çirkin ve aşırı bir milliyetçilikle çağdışı davranışı halen daha devam ettirmeye çalışan?

***

Ağızlardan dökülen sözcükler her zaman duyduklarınızdan ibaret değildir. Hikayeyi net dinler, satır aralarını eski duyduklarınızla doldurabilirseniz;hayran hayran dinlemek yerine ne denildiğini anlamaya çalışırsanız göreceksiniz ki, eski moda bir popülizm ile seçim kazanmak yolunda her şeyinmubaholduğunu düşünenler var.

Ondandır ki kendi yol arkadaşlarını bile yarıda bırakmaya dünden razıdırlar…

Dr. Çiğdem DÜRÜST