Kıbrıs Cumhuriyeti’nin tek yönlü olarak kapıları kapatması, özellikle Arasta esnafının 3 gündür siftah yapamamasına neden oluyormuş. Bazı gazeteler durumun vehametini ortaya koymak için olabildiğince büyük puntolarla bu haberi verdiler. Aslında farkında olmadan Güney Kıbrıs’tan kuzeye geçen turistlerin ve hatta onların ülke ekonomisine yaptığı katkının önemine vurgu yaptılar.

Ne gariptir ki, buna koca puntolarla yer veren gazetelerin bir kısmı aynı zamanda Güney Kıbrıs ile aramızdaki kapılar bugün kapatılsa mutluluktan havai fişek gibi kendilerini patlatacaklar.

Lakin aynı sayfadan iki haber içeriğini de eş zamanlı kullanacak kadar şuursuzlar…

Geçiş gidiş olmasın deyip, ardından esnafın siftah yapamayışına vurgu yapabilmek de toplumsal kafa karışıklığımızın çok önemli bir göstergesidir.

Bu gazetelerin sayfalarına baktığımızda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin nasıl tutarsız, nasıl ne yapacağını bilemez, nasıl kendini kontrol edemez, nasıl geleceğini ve önünü göremez bir halde olduğunu ve nasıl kararsız olduğunun; neyi nasıl yapması gerektiğini nasıl bilemediğini adeta bir yansımasını görüyoruz.

Bunun farkına varılması ile bile ülkede birçok şey düzelecektir.

Adanın iki yanında kurulmuş Kıbrıslı devletlerin iki ayrı devlet olmaktan ziyade federal bir yapıda, hatta tek bir devlet olarak Birleşik Kıbrıs’ta tek idareci olmalarının nasıl da gerekli olduğunu tam da bu noktada anımsatmakta fayda var. Bu kavramlar soyut değil. Bu kavramlar eskimiş değil. Bu kavramlar gerekliliktir, gerçekliktir, zaruridir…

Duyguları bir yana bırakarak, sağlam, refah içinde, çağdaş, halkını mutlu eden bir devlet düzenini, dünyanın gözü önünde hayata geçirmek bunun dışında mümkün olmayacak. Tüm dünya devletleri bakın nasıl da tanımak zorunda kalacaklar bizleri. Nasıl da mağduriyetlerimizden kurtuluruz o zaman!

Bunun için bazı adımları atmaktan korkan insanlar, aslında bunu gazete sayfalarında ya da dışarıda yaşananları anlatırken, hatta gözlemlerken kendilerine itiraf edemeseler de biliyorlar. Biliyorlar ki sınır kapılarının açık olması ve oradan Rumların veya Güney Kıbrıs’a gelen diğer her türlü milletten insanın kuzeye geçiyor olmasının, sevseler de sevmeseler de çok büyük katkıları var bize.

Ve biz bu katkıları istesek de istemesek de değerlendirmek için kullanmak zorundayız.

Hatta eğer bunları aklımızla birlikte kullanırsak, elbette gelecekte bizi çok daha güzel günler bekleyecek.

Bunu yapabilmemiz için artık bir çözüm ve barış için bayrak-minare edebiyatını bir kenara bırakmalıyız. Çağdaş dünyada aranılan kriterleri değerlendiren bir anlaşma yürürlüğe koymanın, bunun için mücadele etmenin, bunun için haklılığımızı savunmanın ne kadar büyük bir değeri olduğunu o zaman anlayabiliriz…

***

Her türlü seçmene hitap etmek uğruna alakası olmadığı halde bayrak ve minare edebiyatının sürdürmeye çalışan, her türlü seçmenden oy alabilmek uğruna bayrak ve minare edebiyatını hiç benimsemediği halde durmaksızın bu uğurda açıklamalar ortaya koymaya çalışan siyasetçileri işte bu nedenle komik buluyorum. Bu duruma düştüklerini fark etmeleri ve bu yönde Türkiye ile Yunanistan’ı da İngiltere’yi de Avrupa Birliği’ni de Birleşmiş milletleri de yanılmadan, yanıltmadan akıllı adımlar atabilmeye davet etmek istiyorum.

Şu bir gerçektir ve aklın yolu da birdir.

Var olabilmek ve hayatta kalabilmek için oyunu kuralına göre oynamak gerekir.

Dr. Çiğdem DÜRÜST