Güney Kore oldukça ilginç bir ülke.

Nüfus yoğunluğu 493 ,hava sıcaklığı 11 derece 234 ölüm olmuş.

Bu kadar yüksek yoğunluğa rağmen ölüm oranı düşük.

Bunda aldığı önlemelerinde etkisi olduğu bir gerçek. Salgın eğrisini 3 ayda yataylaştırmış.Okullar kapatıldı ama ülkede geniş çaplı sokağa çıkma yasağı uygulanmadı. İşyerleri evden çalışmayı teşvik ediyor, çok sayıda insanın bir araya geldiği etkinliklere son verildi.

Güney Kore'nin başarısındaki sır bilgi ve iletişim teknolojileriyle yaygın test uygulaması, temas takibi ve salgınla ilgili bilgilerin hızla paylaşılması olarak gösteriliyor. Koronavirüse karşı mücadelede bu laboratuvarlar önemli bir işlev görüyor. Güney Kore'de her gün 20 bin kişiye test uygulandı. Nüfusa kıyasla dünyada en yüksek test oranı burada.Ülke çapında bu amaçla 96 kamu ve özel laboratuvar ağı kuruldu.

Önlemler tabii ki etkili .Lakin nüfus yoğunluğu yaklaşık Güney Kore ile ayni olan Ruandanın salgına önlem olarak yalnızca otobüs duraklarında el yıkama lavaboları kurduğu ve ülkede Coronadan ölüm olmadığıda akla gelince acaba demedende geçemiyor insan.

Birde İsveç var tabii . Her yıl tıp dahil birçok alanda adına ödüller dağıtılan Alfred Nobelin ülkesi.

Birçoğumuzun yaşamak için hayallerini süslediği ülke.

Nüfus yoğunluğu 20 olan bu ülkede Corona virüsünden ölenlerin sayısı 2021.Hava sıcaklığı 12 derece .

Bu kadar düşük nüfus yoğunluğu olan ve hanelerin yarısından fazlası tek kişilik olan bir ülkede normal olarak ölümlerin az olmasını beklersiniz.

2021 rakamını görünce banada ilk başta şaşırtıcı geldi.Biraz araştırınca onunda yüksek olmasının nedenlerini görebilmek mümkün.

Mesela ölenlerin çoğu Somalili .Daha büyük aileler ve içiçe yaşıyorlar.

Ayni İngilterede hayatını kaybeden Kıbrıslı Türkler gibi.

Tam aynisi olmasada Kıbrıslı Türklerde birçok toplantı ,etkinlik vs. durum ile çok sıkı ilişki içerisinde.

Birde İsveç bu salgında neredeyse hiç önlem almayan ülkelerden biri.Sokağa çıkma yasağı uygulamıyor.Ana okullar ve ilkokullar açık.

Yaşlılarla temas konusunda yalnızca ‘’ Yaşlılarla ilişkinizi kesmeyin ama çok fazlada yanaşmayın’’ denmiş.Maske eldiven takma zorunluluğu yok.İsteyen maske takıyor istemeyen takmıyor.Restorantlar cafeler açık.

70 yaş üzerindekilere dışarı çıkmamaları tavsiye edilmiş.Birde huzurevlerine ziyaret yasaklanmış.

Belçikada ölen 5000 kişinin yarıya yakının huzurevlerinde olması bu kararın doğruluğunu tartıştırmıyor.

Önlem olarak kendinde semptom hissedenlerin evlerinde kendilerini 14 gün karantinaya almasını söylemiş.Bu kendikendine izolasyon süreci içinde 14 günlük maaşlarının %80’ ninide ödeyeceğini taahhüt etmiş hükümet.

Bizden biraz farklı .

Biz yalnızca hasta iseniz lütfen 14 gün kendinizi evinizde izole edin dedik ve öylece bıraktık.Olmadı tabii.

Ha birde semptom gösterenler ancak soluk alamayacak durumdaysalar Hastahaneye kabul ediliyorlar diğer durumlarda doktoru görmenin imkansız olduğunuda ekleyelimde bizim sağlıkçılarımızı öpüp başımıza koymamız gerektiğinide bu vesileyle hatırlatmış olalım.

Bu arada bir bilgi notunuda eklemekte fayda var .Ülkede geçtiğimiz senelerde gripten ölenlerin sayısıda 1000 civarında imiş.Bunların büyük bir kısmıda 70 yaş üstüymüş.

Gelelim bize.KKTC ‘ye;

Ülke nüfus yoğunluğumuz 78 ,hava sıcaklığımız 24 derece ve 3 ölüm var. Bunlardan ikisi ise kronik rahatsızlıklarıda bulunan Alman Turistler.

Nüfus yoğunluğumuz ve Hava sıcaklığımız etkili mi.

Bence etkili.

Özellikle belli meslek gruplarına test yapılması gerekiyormu.

Yapılırsa moral düzelir.Sokağa daha rahat çıkarız.

Alınan diğer önlemlerin etkisi var mı.Özellikle km karede dolaşan insan sayısını azaltmak konusundaki tedbirler çok fazla katı önlemler içermesede kısmen faydalı olmuş durumda.

Bugün başlayacak olan dışarı çıkarken maske takma zorunluluğuda kısmen dediğim bu düşüncemi teyid eden bir karar.

Bu arada yollarda dolaşan ,borç ödemek için elektrik kurumuna doluşan bankalardan para almak için hiçbir kurala uymayan, Parklarda yoga yapan,ailece 10-15 kişi toplanıp mangal yakanları ,otobüse doluşup bahçelerde kesim yapmaya giden narenciye kesim ekiplerini gördükçe hijyenide abartıp çok fazlada psikolojimizi bozmamamız gerekir diyede düşünüyorum.

Sonuç olarak bu salgının hava sıcaklığının yükselmesi ile giderek azalacağına olan inancım artmış durumda.

Ada ülkesi olmamızda ekstra bir avantaj.Bu arada paranoyak olmadanda ihtiyatı elden bırakmamak gerekiyor tabii.

Önümüzdeki günlerde ekonomimizi canlandırmak olası ama nüfus yoğunluğumuzuda her ortamda azaltmak sosyal mesafeyi korumak şartıyla tabii.

Trafikteki araç yoğunluğunu azaltmak anlamında düzenleme yapmak ,eğitim kurumlarında sosyal mesafe kurallarına uygun yeni düzenlemelere gitmek Üniversitelerde kampus içerisinde dolaşan öğrenci sayısını azaltmak.(Haftanın 3 günü kampüs 2 günü online evde kalarak).Çalışanlarda rotasyona gitmek.Alışveriş merkezlerinde mağazalarda dolaşan insan sayısını sosyal mesafe kurallarına uygun düzenlemek.

Bu merkezlerin dışına sıramatik ,sıcaklık ölçer koyarak bunu kontrol etmek. Marketlerde ve insanların yoğun olarak bulunabileceği diğer ortamlarda bulunmayı belli yaş ve risk gruplarına göre ziyaret saatlerini düzenlemek.

Otobüs ve minibüslerde yolcu sayısını yine mesafe kurallarına uygun azaltmak maske takılmasını kalabalık yerlerde zorunlu kılmak vb.

Hayvan Enfeksiyonları ve Yeni Pandemiler' kitabının yazarı David Quammen New York Times'a yazdığı yazısında bugün yaşadıklarımızı özetleyen bir açıklama yapmış.

"Tropik ormanları istila ettik. Vahşi yaşam alanlarını istila ettik. Buralarda bulunan ve insan türünden uzak şekilde evrimleşen çok sayıda bitki ve hayvanda bilinmeyen virüsler var. Yaşadıkları ağaçları kesiyoruz, onları kafeslere koyuyoruz, öldürüyoruz. Vahşi hayvan pazarlarında etlerini satıyoruz. Ekosistemleri bozuyoruz ve virüslerin doğal ev sahiplerini öldürünce onlar da yeni ev sahipleri aramaya başlıyor. Biz bu bilinmeyen virüslerin yeni yaşam alanları haline geliyoruz.

Son 50 yıldaki hastalıkların yüzde 60'ı hayvanlardan kaynaklanınca insan ister istemez birkez daha düşünüyor.

Ben gelecek günler açısından umutluyum.

Yaşam her şartta ve koşulda sürecek.Bize düşende en elverişsiz şartlarda bile bunu güzelleştirmek.

Koronavirüs doğanın çevreye zarar veren insanoğluna çıkardığı birikmiş faturaların biri.

Ekosistemleri rahatsız etmeye devam edesek biz de o kadar rahatsız olmaya devam edeceğiz.

Hayatımızı korkmadan yaşayabileceğimiz bir dünyayı çevremizi ve doğayı daha çok koruyarak yeni baştan kurmak zorundayız.

Bence bugün olduğu gibi yarında Coronanın en önemli ilacı bu olacak.