Demokrasinin en klasik tanımını Abraham Lincoln yapmıştır: “Halkın, halk için, halk tarafından yönetimi.” Ancak, Lincoln tarafından ifade edilen “gerçek demokrasi” yüzyıllar boyunca insanlığın hep “ideali” olmuş, gerçek yaşamda ise bir “fantasma” olmanın ötesine geçememiştir.

Demokrasi bugüne kadar diğer yönetim şekillerinin arasından sıyrılarak günümüze kadar gelmiş en yaygın kullanılan devlet sistemi.

Seçimlerde bu sistemin daha fazla iyileşmesi yolunda atılan adımlardan biri…

Lakin bu atılan adımın demokrasiyi daha da iyileştirme yolunda atılan bir adım olması için her seçim sonrası kaybedenlerin biz nerede hata yaptık diyerek, kazananlarında neden daha iyi bir sonuç alamadık diye özeleştirilerini yapması gerekiyor.Aksi takdirde demokrasinin kusurlu demokrasiden tam demokrasiye yol alması bir türlü bitirilemeyen Güzelyurt- Lefke yolu gibi gecikir.Oligarşide bile takılıp kalabiliriz.

23. 0cak 2022 günü bir seçimi daha geride bıraktık.

Seçimi Faiz Sucuoğlu başkanlığındaki UBP 1.sırada bitirdi.2. sırayı CTP aldı.

DP ve HP 3 ‘er vekil ile mecliste yer alırken YDP 2 vekil ile temsiliyet kazandı.

Doğaldır ki her parti kendi içinde özeleştirisini yapacaktır.

En azından ben öyle umuyorum.

Benim burada yapmış olduğum saptamalar siyasetle ilgilenen bir vatandaş olarak demokrasimizin daha iyiye evrilmesi için sadece bir katkı.

Çünkü edindiğim bilgi ve tecrübelere göre eğer siyasal ilgisizlik varsa seçim ve oylama mekanizmasının varlığı demokrasi için gerekli, ama yeterli bir koşul sağlamadığıdır. Bunun içinde gerçek demokrasi için halkın tümüyle siyasete ilgili olması gerekir.

Siyasal katılım eksikliği ya da siyasal ilgisizlik halkın “tüm” iradesini sandığa yansıtmaz. Günlük hayatımızda hergün şikayet ettiklerimizin azalmasının değil çoğalması anlamını taşır ki hiçbirimiz bunu istemeyiz.

Önce HP den başlayalım isterseniz.Çünkü bir önceki seçimde 9 milletvekili ile mecliste yer alırken bugün 3 vekile düşmesi oldukça manidar.

Sorumluluk haliyle partinin başkanına ait.

Sayın Kudret Özersayın dışardan gelen telkinleride gözardı ederek Cumhurbaşkanı olmayı histerik bir reaksiyonla partisel ve toplumsal menfaatlerin önüne koyması kanımca sonun başlangıcı oldu.

Halbuki önce örgütlenmeyi ve başbakanlığı hedef tutması en doğrusu olurdu.

Sayın Kudret Özersay adalet ve iyi yönetim konusundaki söylemleri ile topluma bir umut olmuş halktanda toplumu toparlaması için gereken onayı almıştı.

Hemen söylemeliyim ki geçmiş referansları ve akademisyen kimliğide buna artı değer katmıştı.

Toplum adaletsizlikten o kadar çok bıkmış usanmıştı ki iktidar olmaları halinde acaba yönetebilirlermi diyerek kadrosunun genç ve tecrübesiz olmasına bile çokta bakmamıştı.

Sonuçta tek başlarına değil ama koalisyonlarda yer alarak memleketi yönettiler.

Atamalarda liyakatı öne çıkaran söylemleri tam anlamda yerini bulmadı.Çünkü liyakatın ehliyetle bir anlam kazanacağını gözden kaçırdılar.Şikayet ettikleri ile benzeştiler.Sorunları çözmede yetersiz kaldılar.Tek adam görüntüsü verdiler.Örgütlenemediler ve ne yazık ki bazıları kibirlerine yenik düştüler.

Sonuç olarak bu halkı 9 kişi ile temsil ederken 3 vekile düştüler.

Sırası gelmişken 27.5.2019 ve 1.10.2020 tarihlerinde kendi parti yönetimlerinde bulunan İçişleri Bakanlığı ve ona bağlı iskan dairesine yazılan vatandaşın eşdeğerden almış olduğu ve bugüne kadar kendisine hazırlanıp verilmeyen mülk koçanı ile ilgili dilekçenin gereklerini yerine getirmek birtarafa yasayı ihlal ederek cevap dahi vermediklerinide hatırlatmış olayım.

DP ‘ye gelirsek;

Serdar Denktaş daha erken parti başkanlığını devretseydi daha iyi olurdu diye düşünenlerdenim.Çünkü geçen 30 senelik bu süre hem kendisinde hemde partide büyük kayıplar yarattı.

Arada bir yerlerde dinlenmiş ve tekrar geri gelmiş olsaydı DP daha güçlü ayağa kalkardı diye düşünüyorum.

Bir Çin atasözünde dediği gibi bütün savaş taktikleri arasında en önemli taktik ne zaman geri çekileceğini bilmektir.

Tabii DP’ nin birçok seçimde bu kadar az vekille parlemetoda yer alması sorumluluğuda yukarıda da bahsettiğim gibi yine en başta parti başkanına ait.

İyi insan olmak ne yazık ki yeterli olmuyor.İcraatlardada iyi icraatlar yapmak gerekiyor.Sözünde durmak gerekiyor.Tek başına değil iyi,dürüst ve ehliyetli insanlarla birlikte yönetmek gerekiyor.

Halk benzer davranışları yeni yönetimdende görmüş olacak ki DP’ ye yine 3 vekille temsiliyet görevi vermiş.

Umarım yeni seçilenler daha çok olumlu icraatları ile isimlerinden sözettirirler.

Halkın beklentilerine cevap verirler.

DP ‘de yalnızca kapitalist orta sınıfın değil sağda tüm kesimleri kucaklayabilece

ğini , alternatif olduğunu ve gerekirse tek başına hükümet kurabileceğinide ispat eder.

Aksi takdirde akıllarda soru işareti yaratmak, ben merkezcilik,saldırganlık ,şaibe ve tutarsızlık bir sonraki seçimde baraj altı demek…..

Ve bu arada Demokrat Parti tabanına bir kitap önerisi George Orwell’in ‘’1984’’ yada ‘’Hayvan Çiftliği’’kitabını okuyun derim…..

YDP meclisin yeni partisi .Açıkçası meclis kürsüsünde Erhan hoca iyi performans gösterdi.Sayın Erhan Arıklının yapmış olduğu ve kendisini 2 vekilde bırakan en büyük hatanın halkın tümünü kucaklama yerine belli bir kesimini kucaklamaya yönelmesi olduğunu düşünüyorum.

Toplum içerisinde çatışma yaratacak bu tür davranışlara ne yazık ki halk onay vermiyor.Bu halk Kıbrıs Türk halkı olunca bu daha da dikkat edilmesi gereken bir unsur olarak ortaya çıkmakta.

Kazanması ve toplumdan onay almasının tek nedeni meclis kürsüsünü oldukça fazla kullanması ve iyi bir muhalefet yapması diyebilirim.

Lakin teorikteki başarısını pratiğe taşımakta yetersiz kaldığınıda söyleyim.

Yeri gelmişken onada kendi bakanlığı döneminde gerçekleşen bir olayı hatırlatayım;

Özel mülk olan bir arazi içerisine konan ve ev inşaatını engelleyen elektrik direğinin hala yeri değişmedi bununla ilgili 1.5 yıl önce bakanlık yaptığınız kuruma verilen dilekçeyede cevap gelmedi hatırlatmış olayım.

TDP konusunda çokta bir şey söylemek istemiyorum.Çünkü açıkçası bende bıraktığı en büyük izlenim.Hayalkırıklığı.

Gerek Cumhurbaşkanlığı gerekse diğer seçimlerde partililerin agresif tutumları bizim özlediğimiz ve partinin sloganlarında resmettikleri barış özgürlük sevgi saygı sloganlarına çok uzaktı.

Yönetimsel becerilerinin ve başkalarının düşüncelerine saygı konusunda ise sınıfta kaldığını söylememe gerek yok.Şikayet ettikleri ile benzeştiklerinide.

Bunları yalnız ben söylemiyorum.Halk söylüyor.Sonuçlar söylüyor.

Ben haklıyım demek yerine keşke biraz dinlemeyi becerebilselerdi diyeceğim.

Bir söz var.Eğer çok konuşmak faydalı olsaydı Allah 2 ağız bir kulak verirdi.Onun için az konuşup çok dinlemek gerekir.

UBP’ ne gelirsek;

Seçimlere 2-3 ay kala bu konudaki fikrimi bir dost muhabbetinde söylemiştim.Tek başına iktidarı zorlar demiştim.

Bu tesbiti yapmamdaki ilk ve en büyük sebep mevcut partilerde görmüş olduğum başarızılıklardı.Buna birde duruşu ile güven veren Faiz Sucuoğlunun parti başkanı olması eklendi tabii.

UBP dışındaki Partilerin ülke yönetiminde gösterdikleri performans biz farklıyız algısı oluşturmaktan çok şikayet ettikleri ile benzeştiklerini gösterdi.Bunun üstüne 1-2 vekil ile birde hükümeti işlevsiz bırakmalarıda eklenince halk eskiden şikayet ettiğine dönüş yapmanın en doğrusu olacağına karar verdi.Yönetcekse kötünün iyisi yönetsin hatta tek başına yönetsin algısı üstün geldi.

UBP seçime katılan kadroları ilede diğer partilerden görece üstün olduğunu gösterdi.24 vekil ile meclise girdi.Liyakat sahipleri gördüğüm kadarı ile fazlalıkta umarım ehliyetlerinide liyakatları ile bütünleştirebilirler.

UBP geçmişteki hatalarından dolayı tek başına iktidar olamadı ama seçmen ona bir sonraki seçim için bu ışığı yaktı.

Ve son olarak CTP;

Vekil sayısını artırarak güçlü bir muhalefetle mecliste yer aldı.Bana göre başarı en başta başkanın.Hem liyakatlı hem ehliyetli olan Tufan Erhürmanın.

Hemen belirteyim almış olduğu tercih oylarınada baktığımızda gelecekte Cumhurbaşkanlığı konusundada oldukça iddialı bir namzet.Ama illede olacak diyede bir şey yok.Çünkü herkesin kendine has bazı zaafları var.Siyaset ise zaafı affetmez.

CTP Kadroları güçlü.Türkiye ile olan ilişkilerde ve Kıbrıs sorunu konusunda daha gerçekçi politikalar izlemeleri ve şikayet ettikleri ile benzeşmemeleri ,poliste ve savcılıkta biriken usulsüzlüklerin üzerine gitmeleri ve birde emekten yana taraf olup emekçiyi kapı önüne koymazlarsa (2008 Yılında CTP hükümeti döneminde sendikalaştıkları için LAÜ’ de 30 akademisyenin işlerine son verilmişti) gelecekte tek başına iktidarda yer alabilirler.

Yoksa vekilliğine talip oldukları ve meclisindeki yer aldıkları Devleti inkar eder politikalar kendilerine faydadan çok zarar verir.Vekil sayılarıda hiçbir zaman tek başına iktidara yetmez..

Kısa değerlendirmem bu.

Daha geniş değerlendirmeyi önce aile sonra mahalle sakinleri ve ardından da esnaf ile yapacağız.Katılmak isteyenlere kapımız her zaman açık.Buyursunlar gelsinler…………..

Son söz ;

Rousseau’nun dediği gibi Asla unutulmaması gereken; hiç bir siyasal iktidarın halkın hür iradesini yansıtamayacağıdır. Seçimi kazanmış olsa da hiç bir iktidara sınırsız yetkileri içeren bir “yönetim vekaletnamesi” verilemez.