Kıbrısın çok zor bir coğrafyada bulunundu gerçeği hep var, gelecektede olacak.

Böylesi zor coğrafyalarda ayakta kalmanın yolu ise güçlü toplumsal birliktelik ve tarihi tekerrür ettirmemekten geçer.

Milleti farklı kutuplara ayıracak eylem ve davranışlardan uzak durmak gerekir.

Son dönemde yaşananlara bakalım mesela;

Pandemi döneminde kamu ile özel arasında büyük bir ayırım yaratıldı.

Kamuda çalışanlar her ay maaşlarını düzenli alırken özel sektör kendi kaderine terkedildi.Dükkanlar kapandı iflaslar yaşandı.Ve neticede kamu tokken özel sektör çalışanları açlığa terkedildi.Bu toplumsal mutabakatı bozdu.

Bu arada son yapılan maaşlara zam ve sonrasındaki kesinti kararının ise evlere şenlik olduğunuda belirtmekte fayda var.

Sınırdışı edilen uyuşturucu baronunun ‘’Rüşvet verdimde kaldım’’ olayı hala sonuçlanmadı.Kime rüşvet verdiği araştırılmalı ve ortaya çıkarılmalı.Aksi takdirde bu ülkede kriminal olaylar yeni bir boyut kazanır.

Günler hatta aylarca Kıb-Tek ile yatıp Kıb-Tek ile kalktık.

Yaşananlar halkın parasının nedenli umursuzca ve hesapsızca harcandığının göstergesiydi.

Tabii Kıb-Tek çalışanlarının yüksek maaşları ve ihalelerde dönen vurgunlar toplumda adaletsizlik duygusunun yerleşmesine sebep olan diğer nedenlerdi.

Orman yangınları ile yaşanan süreçte ortaya çıkan dosta ahbaba peşkeş çekilen orman arazileri ,orman yangınları sonrası sorumlulardan hesap sormama da toplumdaki adalet duygusunu yerle bir eden olaylardı.

Bakan açıklamıştı. Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanlığının kadrosunda 1380 kişi varmış…

Şu anda çalışan sayısı sadece 300 civarındaymış…Adaletsizlik mi?Neresinden bakarsanız bakın hem adaletsizlik hem basiretsizlik.

İskele sahillerinin kanalizasyon suları ile kirletilmesi. Bunu yapanlardan hesap sorulmaması ,kişiye özel hazırlanan ve halkı tatmin etmekten uzak deniz suyu analiz raporlarıda ülkedeki vahim yönetsel icraatlardan akılda kalanlar.

Ve dün yaşanan piyango rezilliği.

Liyakatsızlığın,nemelazımcılığın, çürümenin nerelere geldiğini ve halkın öfkesini bir kez daha artıran önemli bir örnekti.

Sonsuza dek yaşatacağız denilen KKTC Devlet piyangosuna konulan resmin EOKA’ cılara ait bir resim çıkması söylenecek ne bir söz nede kelime bırakan cinstendi.

Diyeceğim şu ki ,tüm bu yaşananlara karşı siyasetçiler, milletvekilleri dün söylediklerini bugün unutursa, istifa ve görevden alma müessesi işlemezse yönetenlere itimat ve hürmet duygusu yok olur...

Halkın tepkisi günden güne dahada büyür devlete olan güven, itimadda sarsılır.Yıkım kaçınılmaz olur.

Tam bu noktada bir tarihi anekdota yer vermek istiyorum.

Hani, “hiç ders alınsaydı tekerrür eder miydi tarih” denir ya işte öyle bir örnek…

Tarihin her dönemine ışık tutan, gelecekte de önemini koruyacak olan uyarılarla dolu bir ders bu.

Kanuni Sultan Süleyman, meşhur âlim Yahya Efendi’ye ki kendisinin süt kardeşidir, mektup yazarak sorar. “Sen ilahî sırlara vâkıfsın. Kerem eyle de bizi aydınlat. Bir devlet hangi halde çöker? Osmanoğulları’nın akıbeti nasıl olur? Bir gün olur da izmihlâle uğrar mı?”

Yahya Efendi’nin cevabı çok kısa ve içinden çıkılmazdır. “Neme lâzım be Sultanım!”

Bu cevabı hayretle okuyan Sultan, bir mana veremez. “Acaba bilmediğimiz bir mânia mı vardır bu cevapta?”

Nihayet kalkar, Yahya Efendi’nin Beşiktaş’taki dergâhına gider. Sitem dolu sorusunu tekrar sorar. “Ağabey ne olur mektubuma cevap ver. Bizi geçiştirme, soruyu ciddiye al!”

“Sultanım sizin sorunuzu ciddiye almamak kabil mi? Ben sorunuzun üzerine iyice düşündüm ve kanaatimi de açıkça arz ettim.”

“İyi ama bu cevaptan bir şey anlamadım. Sadece “neme lâzım be Sultanım!” demişsiniz. Sanki “Beni böyle işlere karıştırma” der gibi bir anlam çıkarıyorum.”

“Sultanım, bir devlette zulüm yayılsa, haksızlık olsa, işitenler de “neme lâzım” deyip uzaklaşsalar, sonra koyunları kurtlar değil de çobanlar yese, bilenler bunu söylemeyip sussa, fakirlerin, muhtaçların, yoksulların, kimsesizlerin, feryadı göklere çıksa da bunu da taşlardan başkası işitmese, işte o zaman devletin sonu görünür. Böyle durumlardan sonra devletin hazinesi boşalır, halkın itimat ve hürmeti sarsılır. Asayişe itaat hissi gider, halkta hürmet duygusu yok olur. Çöküş ve izmihlâl de böylece mukadder hâle gelir...”

Kanuni bunları dinlerken ağlamaya başlar, başını sallayarak tasdik eder, sonra da kendisini uyaran bir âlime sahip oldukları için Allah’a şükreder ve Yahya Efendi'ye ikazlarını her daim yapması gerektiğini söyler.

Kıssadan hisse çıkaranlara selam olsun, devleti sonsuza dek yaşatmak için içtenlikle ,gönülden , karşılıksız çalışanlara ve bulundukları makamlarda tarihin tekerrür etiğini unutup şımarmayanlarada…

* Kanuni Sultan Süleyman, Yahya Efendi’ye yazmış olduğu Mektup Topkapı Müzesi’nde bulunmaktadır.