Sağlık konusuna, bir ‘’hizmet sektörü’’ açısından baktığımızda, ülkemizde sağlıktan kazanç pastasının küçük olduğunu söylememiz gerekir.

Hemşireler maalesef bu pastadan doğrudan pay alan sağlıkçı grubu değil, aksine ezilen grup. Bu yüzden öncelikle onları tenzih edelim.

Geriye kimler kalıyor peki? Doktorlar, sağlık teknikerleri, psikologlar, fizyoterapistler, diyetisyenler, laboratuvarlar ve eczaneler.

İster devlet, ister üniversite, isterse özel olsun… Tetkiklerin gereğinden fazla istendiğini hepimiz biliyoruz.

Bazı özel laboratuvarlar, yılbaşından itibaren, neredeyse hiçbir özel günü kaçırmayıp ‘’ tetkik kampanyaları’’ yapıyorlar!  Şeker, kolesterol, tiroid fonksiyonları, böbrek, karaciğer, prostat tahlillerine davet ediyorlar halkımızı.

Kanser taraması yapanlar bile var! Üstelik çok uygun fiyatlarla!

Peki ya sonuç? Bazı laboratuvarlar, işi daha da ileriye götürüp, bir tetkikte sorun çıktıysa, ek tetkikler de planlıyor! Sonuçları da insanların eline verip, oraya buraya yönlendiriyorlar. Sözüm ona ‘’koruyucu sağlık hizmeti’’ yapıyorlar… Toplumun kafasını karıştırmaktan öteye gitmiyorlar.

Tam bir keşmekeş…

Özel bir görüntüleme merkezine tetkik için hasta yönlendirdiğinizde, tetkik sonucunu yorumlama ve bunu hastaya söyleyip kafasını karıştırma talihsizliğinde bulunanlar da var. Hatta ilave tetkik önerenler de!

Üzülerek belirtmeliyim ki, bazı eczaneler doktorların yazmaları gereken ilaçları, eczaneye gelenlere, yanlış olduğunu bilmelerine rağmen, belki de eczacılık tecrübelerinden destek alarak verebiliyorlar!

İç Hastalıkları Uzmanı’nın beyin MR’ı, Nöroloji Uzmanı’nın diz MR’ı istemesi yadırganmıyor ülkemde! Her doktorun bir Xanax yazma özgürlüğü zaten var son tahlilde!

Fizyoterapistlerin yasasının olmaması, kontrolden de çıkarıyor bazılarını. Kendilerine ‘’fizik tedavi doktoru’’, ‘’solunum doktoru’’ ünvanlarını yakıştıranlar var! Fizyoterapiye ağrı kesici tedavi ekleyenler, akupunktur uygulamasını doktor olmadığı halde uygulayanlar…

Peki ya psikologlar? Psikiyatrist olmadıkları halde, danışanlarına (hastalarına değil) antidepresan ya da uyku ilaçları önerenlere ne demeli? Peki ya ehliyetsiz psikoterapistlere?

Bazı diyetisyenler de aynı yasal boşluklardan faydalanmıyor mu ülkemde? Endokrinoloji ve metabolizma uzmanlarını yok kabul ederek, diyabetik gebe takipleri yapanlara, obeziteye uygun beslenme rejimlerine eklenen diyabet ilaçlarına ne demeli?

Sözde, toplum sağlığına katkıda bulunmak üzere yola çıkanlarımız, süreç içerisinde adeta bir büyü etkisi altında kalarak, ‘’pastadan pay almaya çalışma’’ gafletine düşüyoruz…

Söz büyüden açılmışken, şifacıları, enerjicileri, gen dizicileri, sözüm ona ‘’ruhanileri’’ saymıyorum bile!

Sağlık Bakanlığı, Kıbrıs Türk Tabipleri Birliği bu konuda ne yapıyor peki?

Konuları yakından takip ediyorlar çok çükür (!) O kadar yakın ki, içine düşüp boğulmuşlar bile! Şaka bir yana, hepsi umutsuz vak’a!..

Tüm bu yasal sınırlar içerisindeki gayri yasal ve gayri etik durumlara baktığımda, içimdeki ‘’Zihni Sinir’’ yine boş durmuyor…

Aklıma marketler geliveriyor!

Hani şu poşet kampanyası sayesinde Maliye Bakanlığı’nın bütçesine, pardon çevre temizliğine katkıda bulunan, herkesin mecburi uğrak yeri marketler…

Bence çevre sağlığı kampanyasını marketler sayesinde genişleterek, buna toplum sağlığını da ekleyebiliriz.

Nasıl mı?

Belli bir miktarın üzerinde alışveriş yapana ya da belli bir puan toplayan müşterilere, geniş bir kan tahlili bedava yaptırılsın!

En azından 100 TL’lik alışverişe bir idrar tahlili bedava olsun.

O da yetmedi, bir deterjana bir ağrıkesici kuponu verilsin. Müşteri paşa paşa gitsin eczaneden alsın.

Unlu mamüllere abone olanlara aylık diyetisyen görüşmesi bonusu verilsin mesela.

Yılın en iyi market müşterilerine, bir ameliyat bedava olsun!

Proje, geliştirilmeye müsait!

Geliştirildikçe, görün bakın sağlık için harcanan paralar ne kadar da azalacak!

Sağlık Bakanlığı ile marketlerin uyumu muhteşem olacak!

Ne de olsa marketler, yukarıdakilerden daha düzenli ve itinalı denetleniyor…

Dr. H. İlker İpekdal

İletişim: 0542-8529899