13 Mart itibarı ile kriz patlak verdi ve adım adım kapadık.

Kıbrıs Cumhuriyeti, yani Güney Kıbrıs da kapandı.

Güney’deki vakalar ile bizimkiler, nüfusa oranla aşağı yukarı dengeli bir şekilde seyretti.

Şimdilerde onlarda da artık 1-2 vakadan bahsediliyor günlük olarak.

Ve orası da hala sınırları kapalı bir şekilde önlemlerini koruyarak, adım adım doğru planlamayı yapmaya çalışarak açılıyor.

Tıpkı bizim yapmaya çalıştığımız gibi.

Buraya kadar sanki her şey yolundaymış gibi görünse de acı olan, avuç içi kadar küçücük adada yaşayıp, birbirimizin külüne muhtaçken (en çok da biz muhtaçken) bu süreçte temassız kalınmasıydı.

Ada için olası önlemler adına bir araya gelinmemesi en büyük eksiklikti.

Şimdi ne oldu da Çiğdem Dürüst bunu yazıyor diye soranları merakta bırakmayayım:

Dün Kıbrıs Cumhuriyeti’nde çalışan kişilerden kurulu bir heyeti kabul eden Başbakan, Güney’le görüşüleceğini söylemiş.

Dışişleri Bakanı’nın da Birleşmiş Milletler ile görüşeceğini söylemiş!

Cumhurbaşkanı mı? Onu bilmiyoruz.Hükümet de ağzına almadığına göre ya bilmiyor ya bilmek istemiyor ya da hiçbir şey yapmasın istiyor!

Cumhurbaşkanı da sesini çıkarmayınca, her türlü müzakere için yetkili olan Kıbrıslı Türk liderlik makamı0 tam da istenen kıvama gelmiş oluyor. Saf dışı!

Güneyli komşularımız ve dünyayla ilişkilerimiz hususunda mesaisini tamamlayan Cumhurbaşkanlığı makamının, bu derece devre dışı kalmasından hiçbir rahatsızlık duyar gibi görünmüyor aynı makama aday olduklarını zaten açıklamış olan bahse konu kişiler!

***

Oysa daha Mart ayında bu görüşmeler yapılmalı; her anlamdaki güvenliğin sağlanarak olası başka sıkıntıların giderilmesi için temaslar olmalıydı. Gerekirse protokoller imzalanmalıydı.

Buna garantörler ve Birleşmiş Milletler de dahil olmalıydı.

Lakin 21. yy’da halen da Rumlarla görüşmeyi zül sayan ve Rumlarla hiçbir temas kurulmaması gerektiğini savunan bu dar görüşlü kardeşler bilmiyorlar ki asıl zül onların bizle görüşmesidir.

Ve bizimkiler belki de kompleksle böyle davrandıklarının farkında bile değiller.

Sakın ele alıp yola çıkmayın ha!

Ben hadi görüşelim de tavla teslim olalım demiyorum. Ancak diyorum ki gerçekçi olalım.
Bakın Güney’den herhangi biri, kapılar açılsın da çalışmaya gidelim ya da şuna buna ihtiyacımız var diyor mu?

Yok!

Oysa bizim orada çalışan işçilerimiz, ora ile ticaret yapan insanlarımız ve kısa bir süre sonra oradan dünyanın çeşitli yerlerine uçakla seyahat etmek isteyenlerimizin sayısını göreceksiniz.

Garantörler ile Birleşmiş Milletler armut toplarken bizler de bir ağacın gölgesine yatmış ense yapıyoruz anlayacağınız!

***

İlk günden görüşmelere başlanmalıydı.

Bunu biz talep etmeliydik, onlar yanaşmayacaklarsa bile!

Birleşmiş Milletler ve garantörler üzerlerine düşeni yapmalılardı. Onlar kendi dertlerine düşmüşlerse bizlerin de anımsaması gereken 2 konu varı:

  1. Gemisini kurtaran kaptandır.
  2. Her koyun kendi bacağından asılır.

Şimdi ne oldu?

Bıçak kemiğe dayandı!

O zaman haydi hamle yapalım!

Ne kadar da uygun davranıyoruz değil mi alışılagelmiş siyasal karakterimize?

Ne kadar da şaşırtmıyoruz birbirimizi!

***

İşte size Kıbrıs sorununun çözülmesinin ne denli zaruri olduğunun net bir göstergesi daha.

Ayrıca bu konuda garantörleri ve Birleşmiş Milletler’in üzerlerine düşen görevi yapmamaları nedeniyle ekonomik, sosyal, kültürel, siyasi, hukuki ve daha birçok alanda, sağlık alanında eğitim gibi alanlarda mağdur kalmaya devam edeceğimiz de açıktır.

Böyle devam ederse bu mağduriyetlerimizi artarak devam edecek karşılıklı olarak. En çok da bizim!

Sizi bilmem ama ben bunun çok net farkındayım.

Dr. Çiğdem DÜRÜST