Kıbrıs’ta hiçbir şey normal değil. En azından insanlığın geldiği aşama için Kıbrıs’ta yaşananlar normal değil diyorum...

Sağlığın, refahın, huzurun, dünyanın ve insanlığın geleceği için asıl önemli olanın ne oluğunu bu kadar iyi bilen bir insanlık için gelinen noktada KKTC’nin içinde bulunduğu koşullar uygun değil!

Ha… Eğer uygundur diyorsanız, şu kapsamda size katılabilirim:

Hırslar, riya, geleceksizlik, “sadece ben” mantığı ile yaşayan bir grup kötülüğü kendisine emel bellemişler için normal…

Bu kötülük bizim sonumuzu getirecek.

Mesele ne varoluş ve Kıbrıslılık, ne varlığımızın dünya üzerindeki anlamı, ne de başka bir şey.

Mesele insanların birbirlerini yok ederek, diğer tüm canlıları yok ederek yaşama şanslarını artırdıkları veya refah seviyelerinin çıtasını az daha yukarı çıkarma çabası.

Ve bu yolda her şeyi mubah görüyor olmaları ile ilgili.

***

KKTC dinamikleri, hatta Kıbrıslı Türklerin adanın iki kopuk parçasının bir kısmı olma yolundaki ısrarları da Kıbrıslı Rumlarınki de…

Barışsızlığın bugüne kadar tarih boyunca, birkaç aile veya bazı zümreler haricinde kime yaradığını sorgulamak bile gerçekleri ve doğruları kolaycacık bulmamıza sebep olabilirken, bizlerin hayatın gerçekten insanlığa yaraşır ve ihtiyacımız olanlar doğrultusunda neyi yaşamamızı şekillendirmeye yarayacağı açıktır.

Sorgular mısınız?

Milliyetçiliği önümüze siper ederek adayı ikiye bölmüşlüğümüzün yıllar içinde bize nasıl bir iyiliği dokunmuştur?

Tıpkı tarih boyunca bazı kara parçalarının birilerinin eline girsin çıksın diye verdikleri mücadelenin kimin nasıl işine yaradığını sorguladığınızda karşınıza çıkacak cevabın ta kendisi olduğunu göreceksiniz.

O nedenle bunları bahane ederek adına demokrasi dedikleri ve bizi bir tür post modern köleliğe zorladıklarının farkına varmalıyız.

Varılmadığı müddetçe bir adım yol katedilmeyeceğini görmeliyiz.

Görmediğimize inanmıyorum.

Açıkça dile getirmekten çekinmiyorum. En küçük bir kuruluştan en büyük uluslararası birlikteliğe kadar, birilerinin bir adım yukarıda olması için yapılanlar, göze alınanalar ve insanların birbirleri ile yiyişmelerinin altında yatan nedenlerden pek de farklı değildir içinde bulunduğumuz pozisyon. KKTC üzerindeki Türkiye Cumhuriyeti veya diğer herhangi bir ülkenin etki yaratmaya çalışmasından, basit bir şirketin iktidarını ele geçirme çabasına kadar, ideolojiler arasındaki çekişmelerden cinsiyetler arasındaki çatışmalara kadar, yaşa dayalı ayrımcılıklardan pek çok aklımıza gelebilecek yarışa kadar herşeyin bir iktidar mücadelesi olduğunu ve anlatılanların aksine insanlığın, halkların veya toplulukların toplu çıkarlarına hizmet etmediğini farkedebilmek hepimizi büyük bir yükten kurtarabilir.

Lakin biliyorsunuz değil mi? Bunu kabul etmeyişimiz dahi bizlerin bazılarımızın çıkarları ile örtüşmeyişi ve insana has o iki yüzlülükle ne kadar da yakından alakalı…

Ne zaman bıkarız ne zaman bu güç savaşlarının bizlere zarar vermesinden sıkılırız bilmiyorum.

Dikkat ederseniz, ne zaman fark edeceğimizi sorgulamıyorum bile….

Lakin sıkılmayacağız çünkü işimize gelmiyor. Öyle değil mi?

Bravo devam edin.

Kendi ülkenize ve kendi toplumunuza değil; daha düzenli bir yaşamın bir parçası olabilmek adına verilecek mücadeleden uzak durmaya devam edin…

Edin…

Benim tuzum kuru… Bizlerin, bizim nesillerimizin tuzu kuru… Bilin ki çok değil en fazla iki nesil sonra belki de artık uğruna mücadele edilecek ülkelerimiz olmayacak. Olmayacağı için barış ya da bağımsızlık gibi kavramlarımız da olmayacak.

Ve bu benim umurumda bile değil.

Çünkü bedenim çoktan toprak olacak…

Bu kadarı hakediyorsak, sonunda elimizde kalacak olan bu olsun o zaman.

Dr. Çiğdem DÜRÜST