Önce ilk fıkramızı anlatalım…

Birbirinden inatçı iki adam varmış.

Birinci adam demiş:

  • Ben çok inatçıyım; akşam eve gittiğimde kapının zili bozuktu, inadımdan kapıyı da çalmadım, sabaha kadar kapının önünde yattım.

Diğeri:

  • Ben de evlendiğimden beri eşime hiç el sürmedim.

Birinci adam:

  • Ama senin üç çocuğun var!?

Diğeri:

  • İşte o kadar inatçıyım ki, onu da sormadım.

Şimdi diğer fıkraya geçelim:

Ülkelerin sağlık bakanları, Koronavirüs ile nasıl inatla mücadele ettiklerini telekonferans yoluyla sırayla anlatıyorlarmış.

Sıra, pandemi hastanesi olmayan iki ülkenin sağlık bakanlarına gelmiş.

Sağlık bakanlarından biri demiş:

  • Pandemi hastanemiz henüz yok ama, ülkemize Koronavirüs girmesin diye o kadar sıkı önlemler aldım ki, kara-hava-deniz tüm ulaşımları kapattım. Aşı piyasaya sürülmeden açmam dedim. Ekonomi battı, halk kan ağladı, diğer tüm bakanlar üzerime yürüdü ama inatla kararımdan dönmedim.

Diğer sağlık bakanı demiş:

  • Pandemi hastanemiz henüz yok, ülkemize de Koronavirüs bir ara geldi ama, hemen kapandık, her gün test yaptım. Kimlere test yapılacağına ekibimle ben karar verdim. Testler konusunda o kadar inatçı davrandım ki, testleri sadece kendi laboratuvarlarımda yaptırdım. Sonuçlarını da sadece ama sadece ben açıkladım. Hep negatif hep negatif, hala negatif. Bugün de pozitif vaka yok!

Birinci sağlık bakanı:

  • İyi de, sizin ülkede geçenlerde iki vaka pozitif çıkmamış mıydı?

Diğer sağlık Bakanı:

  • İşte mücadelemde o kadar inatçıyım ki, onlar kimlerdi, nerden geldiler diye bile sormadım; inadımdansonuçları negatif çıkana kadar test yaptırdım!

Gelelim sadede:

İlk fıkrada herkes kendi inadının hesabını kendisine sorarken, ikinci fıkradaki inatların hesabını ise gün gelecek Koronavirüs soracak…

Dr. H. İlker İpekdal

İletişim: 0542-8529899