Kıbrıslı Rumlar veya Türkler…

Hiç fark etmez!

Kendi kendini yönetme, kendi devletini kurma pratiği şunun şurasında 1960’lar kadar geriye gider.

Rumlar dirençli ve sebatlı bir şekilde devletlerinin arkasında durmuş, devleti 60 yıla taşımışlar. Biz Türkler Kıbrıs adasının tarihin bilinen en eski toplumlar arası paylaşım mücadelelerindeki geleneği sürdürerek sürekli değişen, her defasında yeniden başlayan geleneğini sürdüren bir ilkel kalıpta kalmayı tercih etmişiz.

Beğeniriz ya da beğenmeyiz işte olan bu!

***

Bakın o hayranlık duyduğunuz Türkiye Cumhuriyeti’ne!

100. yılını kutlamaya hazırlanıyor.

Kendi sınırları içerisinde farklı etnik grup, din, dil, ırk ve farkı ideolojik duruşlara rağmen toprak ve devlet bütünlüğünü korumaya çalışarak bu mesajı dünyaya veriyor.

İngiltere öyle.

Amerika öyle.

Bölünmek her zaman güçsüzlük getirir saygınlık yitirtir.

Biz ne yapıyoruz?

Parçalanmak, güçsüzleşmek, kendi topraklarımızın ev sahipliğini üstlenmemize engel olalım öyle kalalım diye ilkel ve ırkçı bakış açılarını besliyor, bununla bir yaşam kurmaya çalışıyoruz.

İkinci dünya savaşı sonrasında bunu temizleyebilenler yükseldi ve dünyanın saygın devletleri arasına girebildiler.

100 sene geriden gelip halen aynı bilinçsiz ve basiretsiz görüntüyü sergileyerek devleti yaşatacağımız ve büyüteceğimize inanıyor muyuz gerçekten?

***

Bugün Ulusal Birlik Partisi içinde yaşanan da Cumhuriyetçi Türk Partisi içinde yaşanan da tam olarak bunun yansımalarıdır.

Planlı bir şekilde gerçekleştirilen, ilkelleştirilerek basiretsizleşme çabalarında, kendi hesabına çalışarak toplumu hiçe sayan bireylerin kullanıldığı bir düzenek içerisinde, devleti bahane ederek, aslında kendi çıkarları uğruna üzerinde yaşanılan topraklarımızın siyasi, ekonomik ve kültürel meta haline dönüştürmek dışında hiçbir şey yapamıyoruz.

UBP içindeki genel sekreterlik yarışı, genel başkanlık yarışı ve hatta sonrasında planlanan genel seçimler de bunların birer uzantısı ve yansıması olmak dışında hiçbir işe yaramayacaklar. Dahası önümüzdeki hafta sonu için planlananYeniden Doğuş Partisi kurultay kavgaları da yeni kurulacak düzene en çok yakışabilecek başkanını seçmeye hazırlanıyor.

Yeni siyasal parti kurmak bizi düzeltmez. Hayalini kurduğumuz hayata da taşımaz.

BDH, TKP, TDP gibi karmaşık bölünme ve birleşmelerin de bu ülke için bir faydası yoktur.

Halkın Partisi gibi sorunları tespit edip çaresizliğe mahkûm kalmak da bir şey kazandırmaz!

Bizler sorunu da çözümünü de gayet iyi biliyoruz.

Bu sorun ve çözüm bu kadar ortada iken ve asıl olması gereken Kıbrıslı bir çözüm sonrasında kurulacak doğru barış dolu diplomatik ilişkiler iken neden bu karmaşanın yaratıldığını ve göz gör göre eritiliyor olduğumuzu sorgulayarak zaman kaybetmek anlamsızdır.

***

Bugünlere neden ve nasıl geldiğimiz de uzun uzun sorgulanacak ve halen üzerinde tartışılacak bir mesele değildir.

Güdümlü kararlar çözümsüzlükleri getirdi.

Satılmamış siyasetçilerin, toplum yararına çalışmayı ahlaklı ve içten bir şekilde ortaya koyabileceği bir düzeni kurmak, ırkçılık, çıkarcılık ve diğer türlü dalavereden çok daha kolay iken bize bakar mısınız?

Eğer şu yaşananları kendimize layık görüyorsak devam edelim!

Kaynaklarımızı özverili bir şekilde kullanmak demek dilenmek ve sadakamızı yönetmeye çalışmak değildir.

Kendimizi hiçleştirerek her gün daha da bataklığa gömülmek hiç değildir.

**

Yurdumuzun kendine ait kaynakları ile neyi hangi platformda nasıl yürütebileceğimize karar verecek insan kaynağımız da varken, neden bu direnişimizi biz değil başkaları yönetiyor?

Neden iki cümlemizden birinde şükran veya nefret kusarak siyaset yapmak yerine kaynaklarımızı anımsamaya enerji sarf etmiyoruz?

Neden iyi politika yapmayı iyi dilenmek veya bir yerlerle iyi ilişki içinde olmakla eşleştiriyoruz?

Bence aynaya bakmalı ve gerçekte kim olduğumuz bulmalıyız.

Yola ancak öyle devam edebiliriz: Önce kendimize dürüst olarak!

Dr. Çiğdem DÜRÜST