Zamanın birinde bir taş yığını varmış. Bu taş yığınının üç tarafı deniz ile kaplıymış. Dördüncü tarafında ise bir duvar örülüymüş. O duvar bu hikayede önemlidir ama ona sonra döneceğiz. Bu taş yığını oligarşi ile yönetiliyormuş; belli bir grup insanın diğerlerinden daha çok öne çıktığı, beslendiği, semirildiği, üleşimden çok daha fazla pay aldığı bir düzenmiş yani. Bu küçük oligarşinin en önemli sac ayağı da hukuk sistemini “götüren” avukatlarmış. Eskiden avukat sayısı azmış, sonradan her gelene diploma verme usulü ile sayıları artmış artmasına ama oligarşiden beslenen avukatların aslında sayısı artmamış. Yani sistemde güçlü olan belli başlı çok az sayıda avukat varmış.

Bu taş parçacığında “kendine özgü olmak” demek, üretmek, kendi değerlerini oluşturmak, kendine yetmek, kendi yaşam koşullarına uygun sistemler geliştirmek demek değilmiş. “Kendine özgü olmak” üretimden kopuk ve alakasız şekilde sadece konuştukları dildeki aksan farkını sürekli vurgulamakmış. Dildeki amiyane tabirlerle küfür kullanmayı “kültürel miras” olarak sunmak da adettenmiş. İşte bu yüzden, sistemi elinde tutan güçlü avukatlar kendilerinden daha çok “avıgat” diye bahsederlermiş. Avıgatlar elbette bu oligarşinin tek güçlü ayağı değilmiş. İçlerinden çıkmış ama umudunu kestiği için yıllarca bu taş yığınına ayak basmamış filozoflarının ölmeden önce yaptığı önemli bir anlatı varmış bu taş yığıncığı ile ilgili. Filozofa göre doktorlar, belli bir parayı elinde tutan esnaf ve avukatlar bu taş yığını sistemini kuran ve asla sürer durumun değişmesini istemeyen üç önemli grupmuş ve onları anlamadan bu taş yığınında dönenleri anlamak da pek mümkün değilmiş. Ama bizim hikayemizde en çok anlatılacak olan avukatlar, kendi tabirleri ile “avıgatlar” olduğu için biz bu taş yığınına Avıgatland diyeceğiz. Baş kurucusu da bir avıgat olan bu taş yığınında hukuk sistemini bu oligarşi üzerinden okumak, filozofun ışık tuttuğu açıdan bakmak birçok şeyi gün yüzüne çıkaracakmış.

Buraya “Avıgatland” buradan çıkacak olan haberlere de “habernews” demek tuhaf duyulsa da aslında bu garip ve çarpık iki dilin birleşimi bu taş yığıncığının bir gerçeği haline gelmiş. Avıgatland’in önemli bir özelliği üzerine ayak basan ve etkinlik gösteren pek çok farklı ülke olmasıymış. Bu taş yığıncığı kendi kendinin hakimiyetine alerjisi olanların oligarşisi altında olduğundan, farklı ülkelerden Anneland mi Kraliçeland mi hakimiyette olacak çekişmesi hep varmış. Avıgatların önemli bir kısmı Kraliçeland’in etkisindeymiş ve onun gözü kapalı hayranıymış. Kraliçeland hiçbir şeyi yanlış yapmazmış, onun ipi ile gözü kapalı kuyuya inilirmiş hatta asılmak bile Kraliçeland’den gelirse mübahmış. Onlar gibi olmak, karbon kopyalarına dönüşmek büyük hayelleriymiş. Bu hayranlık öyle bir düzeydeymiş ki hukuk sistemleri onun kitaplarını kullanırmış.

Mahkemelerde öyle garip bir hal ortaya çıkmış ki, yazılı dil Kraliçeland dilinde olup, bunu Anneland diliyle anlamaya çalışırlarmış. Mahkeme salonlarında ağzını yuvarlaya yuvarlaya Kraliçeland’in dilinden sözcükleri söylemek bu dili bilirmiş gibi yapmanın bir şovuna dönmüş. Mahkemelere düşen gariban halk da bu yuvarlanarak söylenen sözcükleri duyduğunda bunların ahım şahım Kraliçeland dili bildiklerini filan sanırmış. Anneland ile Kraliçeland dillerini birlikte kullanan bu avıgatların içinde az buçuk Kraliçeland dili bilenler Anneland dilini doğru dürüst kullanmayı bilmiyorlarmış, Anneland dilini bilenler de Kraliçeland dilini bilmiyorlarmış. Aralarında bir de ikisini de çok iyi bilmeyenler varmış. Kurumlara avıgat diye alınanlarla ilgili inanılmaz bir veryansın varmış, “avıgat oldular ama daha cümle kurmayı beceremiyorlar” deniliyormuş.

Mahkeme salonlarındaki durum ise içler acısı bir boyuttaymış. Kraliçeland’den gelen koca koca hukuk kitaplarını mahkeme salonlarında açıp işaret parmaklarını sayfanın üzerinde gezdirerek kekeleye kekeleye Kraliçeland’in hukuk kitabından hukuk maddesi okuyan avıgatların hali kara mizah işleyen bir tiyatro sahnesi gibiymiş.

Taş yığınında mahkemeye düşmüş, bilim dili Kraliçeland olan zavallı bir vatandaşın aktardığına göre, müvekkilinin doktoralı, iyi eğitimli ve bu dile hakim olduğunu gören avıgat kendisine Kraliçeland dilinde yazılmış sayfalarca “zem ve kadih” (hakaret davası) maddesi göndererek, “bu tip davalar çok arttı ben de sizden yararlanayım, fırsat bu fırsat öğreneyim, ne diyor bu maddeler?” diye bile sormuş! Mahkemenin başında oturan zatı muhteremin iddiasına göre hata bu tip “beceriksiz ve kötü” avıgatı seçen vatandaştaymış. Avıgatların baro sınavı geçmesi, sistemin vatandaşlarına “hukuk sistemimizi emanet ettiklerimiz ehil kişilerdir, bu işi yapmaya yetkindir” sorumluluğunun bir sonucu değil miymiş? Ya da böyle kişilerin hakimleri savcıları atayan kurullarda çalıştırılması nasıl olur da vatandaşın suçu olurmuş? Suçlu kötü avıgat seçende olduğuna göre bunları barodan geçiren, önemli kurulların üyeliklerini verenler değilmiş. Bu yetkinsiz kişiler kurullarda oturduğunda ve baştakilerin ağzına baktığında aslında atamalar da demek ki tek elden yapılırmış ama Avıgatland’de “mahkemeleri yıpratmamak için” bu tip konulardan bahsetmek büyük bir tabuymuş. O yüzden de Kraliçeland dilindeki hukuk maddelerini okuyamayanların baro sınavı geçmesi mesele değilmiş. Asıl mesele oligarşide adı sanı bilinir avıgatlık bürolarından hizmet almamaktan dolayı sorumlu olan zavallı vatandaşmış. Sistem hukuk oligarşisinin başında oturanlara güzelmiş. Baştakiler sorumsuzmuş, kötü avıgatlar baştakilerin koruması altındaymış, suçlu ise “kötü avıgatı seçen” vatandaşmış.

Bu oligarşide avıgatların bazıları, seçilerek yargıç atanırmış. Peki ya avıgatlıktan yargıçlığa çıkanlar içinde dil durumu nasılmış? Onlar hem Anneland hem Kraliçeland dilini tam ehil şekilde konuşanlardan mı seçiliyormuş?

Avıgatland Habernews skandal haberleri vermeye devam edecek.

Bizi okumaya devam edin.