Yıllardır Türkiye ile aramızda protokoller imzalanır.Benim toplum tepkisi ile birlikte anlamlandırarak yorumlayabildiklerimin ilki 2000’deki “Kalkınma Paketi”dir. Çünkü o dönemde, üniversiteden mezun olup adaya dönmüş ve bilfiil ekonomik yaşama dahil olup neyin ne olduğunu anlayacak olgunluğa erişmiştim herhalde.

Sonra fark ettim ki, bu protokoller imzalanır. Bir çok süslü laflar içerir. Bu lafların en süslüleri KKTC’nin geliştirilmesi ile ilgilidir. Ancak son 20 yılda o süslü laflardan bizi bir punto yukarıya taşıdılar mı emin olamayız…

Kâh uyulur; kâh uyulmaz. Ancak protokolün karşı tarafı kendisi ile ilgili olan her türlü faydaya erişir, sözünü geçirir.

Bu hususta çeşitli vecizeler var bilirsiniz. Mesela “Davul bizim elimizde, tokmak başkasının” vurgusunu bilmeyeniniz yoktur. Ya da çizme aşan generali…

Ne aşılan çizmeler bitti ne de biz tokmağı ele geçirebildik. Yine de protokollerden pek bir fayda sağlayamadığımız halde, imzalamaya devam ettik. Boğaz tokluğuna çalışıp arpa boyu yol kat etmeyen sıfıra sıfır, elde var sıfır modunda devam ettik durduk.

Tercihimiz buydu herhalde. Çünkü bunu sürdürenleri de hep dediğimiz gibi, biz seçtik!

***

Gariptir: Daha tepki toplamayan tek bir protokole rastlamadım ben. Her ne hikmetse tepkiler kabarır, sonunda kaybedilenlere alışıp yolumuza devam ederiz. Saman alevi gibiyiz vesselam!

Protokol koşullarından sonuçlananlar hep karşı tarafın faydasına, bizim se adım adım kendimizin dışına doğru gerilememize kazdığı çukurlarla yenilenir durur.

Bu seneki de öyle mi, göreceğiz(!)

***

Neymiş?

Kamuya, geçiciler dahil istihdam edileceklerin sayısı, geçen yıl kamudan ayrılanlardan fazla olmayıp; denetleyici komisyonlar kurulacakmışşş!

Hükümet, bürokrasi, kamu yönetimi ne yapıyor diye soracağım. Dilim varmıyor, cevabını bildiğim için.

Dijitalleşemeyen ve teknolojiyi henüz kullanmayan bir kamu işleyişinde insan kaynağına duyulan ihtiyaç göz göre göre nasıl görmezden gelinir bilemiyoruz. Bu arada dijitalleşme de tıpku elektrik ve sonradan çıkan “gaz” gibi enterkonnekte devam edecekmiş Türkiye ile. Bu durumda göbek bağı, hızla siyam ikizliğine terfi etmekte.

Mühim değil elbet(!)

***

Elektriğe gazı da eklediler suyu bitirdikten sonra. Susuz kalmaya 3 ay varken, enterkonnekte ile elektriksiz kalacağımız günleri çağırmaya mı hevesleniyoruz dersem biraz sert bir soru olur yanlışım yoksa. O nedenle bunu da sormayıp Aziz Nesin’in “Dubakalin’olcek?” hikayesine vurgu yapacağım. O hikayede evine kadar onu takip eden adamın önce eve, sonra yatak odasına, sonra da yatağa kadar kendisini takip eden adamla ilgili kadının kocasına hayretle anlattığı hikayesinden bahsediyorum. Bilmeyenlerin açıp okumasını tavsiye ederim.

***

Algınızı sorsam:

Yolunda gidiyor muyuz, yokısa gitmiyor muyuz?

Kalbinize ve aklınıza aynı anda danışın lütfen.

Eğer sizin için işler yolundaysa sizin tuzunuz kurumuş demektir. Yok eğer biz gibi hissediyorsanız beni anlıyorsunuzdur.

Öte yandan daha da endişe verici olan şu ki, yolunda gitmeyenler, pandemideki olumsuzluklardan kaynaklanmıyor. Bizim olağan halimiz anlayacağınız.

Oysa hayalini kurduğum, her şeyi en baştan mis gibi yapılandırabilirdik. Tam da zamanıydı. Bir siyasal parti de bu sloganı kullanmıyor muydu?

Tam zamanı!

Değilmiş demek… Ben gene iyi okuyamıyorum belki olan bitenleri.

Biraz endişeyle takip ediyorum hayatı sanırım.

“Harekete geçmek önemlidir”. Bizden önce yetkilendirilmişlerin harekete geçmesi daha önemlidir. Bizler etkisiziz(!) ne de olsa.

Ve belli ki etkisiz olmak da hoşlandığımız bir şey…

Dr. Çiğdem DÜRÜST