Arabanın damında unutulan av tüfeği ve domuzu yedikten sonra ölen avcılar
Kuzey Kıbrıs’ta büyük av 27 ekim Pazar günü başladı. Bu pazar avın üçüncü haftası. Toplamda 11 gün avlanma söz konusu. Büyük av bittikten sonra ocak ayı içinde ince av sezonu açılacak. Büyük avda en çok keklik, turaç, fassa ve tavşan avlanılır. Ocak ayında başlayan birinci ince avda ise genellikle cikla ve fassa vurulur. Ağustos ayındaki ikinci ince avda ise üveyik ve fassa avlanılır.
Avın az olması ve de avcıların çoğunun ellerinin boş döndüğü günler söz konusu. Umarım av üretimi için avcılardan alınan paralarla av üretilerek arazilere bırakılır. Avcılar da eli boş dönmekten kurtulur.
Avlanmak ülkemizde bir kısım insanın vazgeçilmez tutkusudur. Doğa ile haşır nesir olmak güzel bir duygu. Güneş doğmadan avlanılacak alana gidilir. Güneşin doğuşu izlenirken ava hazırlanılır. Özellikle cikla avlanılan ince av zamanı sabahın erken saatlerinde yollarda bir çok araç görürsünüz. Sanki de askeri bir seferberlik varmış gibi. Herkeste bir acelecilik. Neden? Gidip iyi bir yer tutmak için.
Avcıların avlanma ile ilgili bir çok da anıları söz konusudur. Avcıların anılarını abartılı anlattıkları görüşü ağır basmaktadır.Genelde av sezonu açılışına yakın bu anılar anlatılmaya başlanır.Bu anılar anlatılırken atanlar hep vurur. Kaçırılan tavşan anlatılırken de oğlak kadar olduğu ifade edilir.
Bir gün Bladan’da köy yanındaki tepede avlanırken, keklik kalktı ancak tüfek atmaya fırsat kalmadan düştüğünü gördüm. Gidip kekliği aldım. Nasıl düştüğünü düşünürken, elektrik teline vurduğundan öldüğünü ve düştüğünü anladık. Dikmen bölgesinde avlandığım bir gün yine aynı durum oldu. Keklik atılan saçmalardan değil de elektrik teline vurduğu için cansız yere düştü.
Geçen yıl Dikmen ovasında avlanırken de farklı iki durum oldu. Birinde keklik, birinde ise turaç. Her ikisine de farklı yerlerde, karşıdan gelirken attım. İkisi de başıma ha vurdu ha vuracak kadar üstümden geçerek düştü.
Dikmen ovasında yalnız avlandığım yağışlı bir günde köpek tavşanı çıkardı. İki sıkı attım. Tavşan gider. Gitti bir çaltıya girdi. Yağmur sicim gibi yağar, köpek de sağa sola koşar. Bende bir telaş. Tavşanı kaçırdım. Tavşanın girdiği çaltıya doğru acele acele yürüyorum. İlerde alıç ağacının altında yağmurdan korunmaya çalışan avcı, ‘taş at da çıksın’ diye çağırmakta. Çaltıya yanaştım, baktım tavşan ölü olarak yatıyor. Alıp eve geldim. Kontrol ettiğimde sadece iki saçma isabet ettiği için ölmüş.
Oğullarım avlanma yaşında olmadıkları bir senede ısrarları karşısında ikisini de beraber götürmeğe karar verdim. Bir arkadaş gelip bizi aldı ve Beşparmak Dağlarının kuzeyine Bahçeli tarafına gittik. Arabadan indik tüfeği kuracağız, tüfek kurulmaz. Çünkü ben bakmadım çocuklar da bir tüfeğin namlusu ile diğer tüfeğin kundağını almışlar. Mecburen eve geri döndüm ve doğru namlu ve kundağı alarak geri gittim.
Çok seneler önce bir gün, Alevkayası tarafında avlandık. Yola yakın yüksekçe bir yerde yemeğe oturduk. Baktık bir taksi üzerinde av tüfeği, çağırmamıza rağmen duymadıklarından geçti ve gitti. Yarım saat sonra araba geri döndü. Avcı tanıdıktı. Selamlaştık. Ne olduğunu sordum. Tüfeği toplanma yerinde unuttuklarını söyledi. Tüfeğin arabanın damında önümüzden geçtiklerini söyleyerek dönüp yolda aramalarını önerdik. Tüfek nerde mi bulundu? Hamitköy yakınlarında yol kenarında bankette bulunmuş. Bulan polise teslim etmiş, sahibi de oradan almış.
Malum, bu yıl ağustos ayında Bulgaristan’a gittim. Orada daha çok domuz avı tercih edilmektedir. Vurulan avlar da avcılar arasında eşit şekilde paylaşılırmış. Orada yaşanmış bir avlanma olayı dinledim. Seneler önce avcılar, domuz avına çıkmışlar. Vurdukları domuzu alarak bir lokantaya gitmişler. Tüm gece domuzu pişirip yemişler ve içmişler. On iki kişi oldukları söylenen avcıların hepsi sabaha ölmüş. Çünkü vurulan domuz hastalıklı imiş. Şimdi ne yapıyorlar? Vurulan domuzlardan parçalar alınarak veterinere gönderilirmiş. Temiz olup olmadığı belli olana kadar, ete dokunmazlarmış. Domuz hastalıklı değilse yerler, değilse yemezlermiş.