Kapitalizm, Latince’de sermaye anlamına gelen “capitale” sözcüğünden türetilmiş ve ilk kez Fransız politikacı, gazeteci ve tarihçi Lois Blanc tarafından kullanılmış bir sözcük.

Kapitalist sistemde toprak, sermaye, makine gibi üretim araçları devletin değil özel mülkiyet sahiplerinindir.

Kapitalizmde, devlet değil, bireyler, yani mülkiyet sahipleri neyi ne kadar üreteceklerine karar verirler. Ekonomik faaliyetlerini kâr amacı ile gerçekleştirirler. Esas olan her zaman en az maliyetle en fazla kârı elde etmektir.

Devlet piyasadaki sermaye sahiplerinin rekabetine müdahale etmez. Sermaye sahipleri, dilediklerince serbest olarak, rekabet yolunda her şeyi mubah sayarlar.

Bu sayede tüketiciler -ki bu bizler oluyoruz-, rekabet için az maliyet ve çok kâr amacıyla üretilenleri almak üzere rekabete sevk edilirlerken, aşırı tüketim için de teşvik edilmiş olurlar.

Bu durum ihtiyaçtan fazla alışverişi beraberinde getirir. Kıt kaynakları olanların dahi kapitalizmin büyüsüne kapılarak sahip olma arzuları artarak gelişir. Kazançlarının önemli bir kısmını çeşitli tüketim maddelerine ayırmak zorunda hisseden tüketiciler, sermaye sahiplerinin az maliyetle ürettiklerini edinerek onlara yüksek kar sağlar.

Çarklar bu şekilde dönerken zenginleşme çarkı daralır, fakirleşme çarkı genişler ve çarkın işleyişi bu şekilde biçimlenir.

(Bu nedenle bizler bu süreçte gafil avlandık. Çünkü tüketim alışkanlıklarımız böylesi bir sürece hazır olabilme kapasitemizi içermiyordu).

***

Şimdi bunları neden anlatıyorum?

İçinde bulunduğumuz süreç kapitalizmin 200 yıla yaklaşan serüveninin boyut değiştirmesine neden olacak gibi geliyor da ondan…

Örneğin bu süreçte, yıllar boyu geliştirdiğimiz alışveriş alışkanlıklarımız ortadan kalkacak ve/veya önemini yitirecek.

Örneğin birçok kadının takılar, kıyafetler, ayakkabılar, çantalar, saçlar, tırnaklar gibi pek çok kapitalden uzaklaştığını ve olanlara yetinmenin de mümkün olduğuna yakınlaştığını hissediyorum.

Erkekler açısından da durum farklı değil.

Yeni ev eşyaları, yeni arabalar ve buna benzer tüketim maddeleri yerini bambaşka duygu ve düşüncelerle birlikte bambaşka alışkanlıklara da bırakacak.

İhtiyaçlar fazladan sahip olma hırsının yerine geçecek.

Bu sayede kapitalizmle birlikte şekillenen ve çoğu zaman ahlak dışı dahi kabul edilebilecek serbest piyasa rekabetinin etkisi azalabilecek.

Bu durum sağlık, temel ihtiyaçlar, eğitim ve geleceği her anlamda güvenle kurgulayabilme, çaresiz kalınmayacak şekilde hem bireysel hem de toplumsal ekonomimizi düzenleme gerekliliğini beraberinde getirecek.

Günün sonunda, bu durum sermaye sahiplerinin, alışık oldukları tüketim kültürü yerine başka bir beklenti geliştirmek üzere çalışmalarını gerektiriyor ki bunu yapabilmek için evrensel iletişim kanalları ile seyahat üzerine yeni şekil ve algılar kurgulamaları gerekecek.

Kısa vadede, sermaye sahipleri, bazı kampanya ve ucuzlama eğilimleri piyasalardaki etkisini göstererek bizleri cezbetmeye çalışacak. İşte bu aşamada, sermaye sahibi kişi ve ülkelerin bir kısmı rekabet için gerekli zenginlik ve becerilerini kaybederek rekabet sahasından çekilecekler. Bu çekilme tüketim maddeleri ve hizmetlerinde daralmaya yol açabileceğinden arz ve talep dengesi açısından yeniden yapılanma gerekecek.

Bizim gibi üretimden koparılmış ülkelerin ekonomik politikaları başta olmak üzere dengelerini kurabilecekleri bir sistemi hızla geliştirmeleri gerekecek ki bu bizim için en zor olacak kısım gibi görünüyor. Süreçten başarı ile çıkabilmek yaşadığımız tarihsel süreç ve coğrafi özelliklerimiz nedeniyle zor olacak. Hem doğal kaynaklarımızın yetersizliği hem de nüfusumuzun azlığına bağlı olarak rekabet piyasasındaki yerimizi, iç piyasada elbette, zorlayacak!

Lakin kendi kendine yeten bir ülke, devlet ve toplum olamayacağımız anlamına da gelmiyor.

Bu aşamada aynı coğrafi koşulları paylaştığımız Rum komşularımızla ilişkilerimizi geliştirmek zorunluluğumuz daha fazla değer kazanacak. Bunu yaparken yalnız ve kapalı geçirdiğimiz süreçte almış olduğumuz derslerden de başımızı dik çıkaracak önlemler alınmalı.

***

Kapitalizm miadını doldururken sonuç olarak başka bir sürecin açılacağı çok net.

Diyorum ki aklımızı kullanmamız kaçınılmaz!

Dr. Çiğdem DÜRÜST