Son zamanlarda düğmesine basılan bir grup organik aydın her zaman yaptığı gibi halka asılsız yönlendirmeler yapmaya çalışıyor. Bu seferki yönlendirme Cumhurbaşkanı Akıncı’yı ‘Kıbrıslılığın şövalyesi’ olarak idolleştirmeye dönük. Özlü bir deyiş gibi paylaşılıyor Cumhurbaşkanı Akıncı’nın bir açıklamasının içinden seçilen sözler. Ne demiş Akıncı? “Bu Topraklarda fikirlerin özgürce ifade edilebilmesinden hiçbir zaman taviz vermeyeceğiz!”

O kadar abartıldı ki bu söyledikleri, cumhurbaşkanı tapınılacak bir mabede dönüştü. Üstelik tapınma öyle bir ayyuka çıktı ki organik aydınlar bizden balık hafızalı olmamızı ister hala geldi. “Çizmeyi aştın” diyen komutana karşı “dik durmuş”; halkın Kıbrıslılık kimliğine saldırılmasına karşı ayakta durmuş Akıncı…

Gerçekten mi?

O hadisenin sonrasında hükümetteki rolünü oynamaya devam etmemiş miydi Akıncı? Koltuğu bırakıp sine-i millete mi dönmüştü? Yoksa makam araçlarına inip binerken dönemin Türkiye büyükelçisinin eşlikçisi olarak hareket etmemiş, sürekli onunla olan “iyi” ilişkilerinden dem vurmamış mıydı her fırsatta? Bu tutumundan dolayı da bugün kendisini alkışlayan aynı organik aydınlardan hakarete varan eleştiriler dinlememiş miydi? Şu anda kendisini, “Kıbrıslılığın” eli kılıçlı savunucusu olarak tapınılacak bir mabede döndürmeye çalışanlar, o gün “seçimde istediklerini alıncaya dek halkın hassasiyetlerine oynar, sonra da her başa gelen gibi hareket eder” diyerek politikanın uzak köşelerine itmemiş, unutturmamışlar mıydı Akıncı’yı?

Ama tabi Akıncı bunları unutmadı. Gene kendisinin son zamanlarda yaptığı bir açıklama bu yüzdendir. Akıncı, “Bir siyasetçi halkıyla var olur ya da halkı istemezse ortadan kaybolur” demiş. E kendisi iyi bilir tabi. Nasıl oy aldığı tabanın “Kıbrıslılık” damarını şişirdiğinde hükümete geldiğini, nasıl Rumlarla masada oturmadığı anda tabanından kan kaybı yaşadığını en çok kendisi bilir. Nerden mi? Kamuoyu önünde kendisini birinci gösteren, perde arkasında ise gerçek durumunu kendisine söyleyen anket denemelerinden. İşte o yüzden şimdi bir “hokus pokus” ile ortadan kaybolmadan önce, organik aydınlarının yardımı ile toplumu ortadan bölerek kaybetmekte olduğu kendi tabanının ağzına bir parmak bal çalıyor. Her zamanki gibi içeriksiz, her zamanki gibi kalıcı olmayan ve her zamanki gibi balı üreten kovana sahip olmadan, hep bir parmak bal ağıza çalarak Kıbrıslılık hassasiyetlerine yönlendiriyor.

Bugün CTP liderliğine Türkiye karşıtlığı yapmadığı için “haysiyetsiz” demeye yeltenenlerin Akıncı’nın kimin çıkarları için çalıştığını sormamaları ilginç. Sanki Kıbrıs’ta sadece Kıbrıslı Türklerin çıkarı için çalışan herhangi birinin bırakın cumhurbaşkanı olmasını memlekette var olmaya devam etmesinin bile imkânsız olduğunu en iyi kendileri bilmiyorlar. Bir de bunu halka unutturmaya çalışıyorlar.

Bir liderin, yöneticinin, cumhurbaşkanının, siyasetçinin gerçekten idealize edildiği ve reklam edildiği ilkelerle hareket edip etmediğini iki şekilde tartabilirsiniz. Birincisi, asla geçmişteki hareketlerini, istikrarsızlıklarını, kime yakın durduklarını, kimden fon alarak oralarda oturabildiklerini sorgulamayı bırakmamanızdır. Akıncı “Kıbrıslılık” diye damar şişirdikten sonra seçim sathına girmeden nasıl hareket etmiştir siyasi kariyerinde?

İkincisi; şu özlü söze dönüşen “bu topraklarda özgürce fikir ifade edilebilmesinden taviz verip vermediğini” soracağınız kişilerin kimler olduğuna doğru yöntemlerle karar vermeniz gerekmektedir. Bu propagandayı yapanların ve buna gönülden inananların Akıncı’nın çevresinde olmaktan bir şekilde kar edenlerden ya da onu destekleyerek cebine döviz cinsiden para doldurulanlardan oluşması demek, bunun objektif bir analiz değil taraflı bir söylem olduğunu açığa çıkarır. Bu yaklaşım yanıltıcıdır. Bilim bize “özgürce kendini ifade etme fırsatı elinden alınmış var mıdır?” sorusunu sormayı da mecbur kılmaktadır. Yani Akıncı’nın duymak istediklerini söylemeyenler de barınabilmekte midir acaba kendi memleketlerinde? Yoksa her daim çekiştiği ama sonunda seçimlerde hep kol kola gezdiği, podyuma beraber çıktığı “muhalifleri”(!) ancak danışıklı-döğüş muhalifliklerini bitirecek şekilde kendisi ile bitmek bilmez bir “Kıbrıslılık doldur boşaltı” yaparak bu toplumun on yıllarını çalabildikleri müddetçe mi söz söyleme özgürlüğüne sahiptirler? Söz söyleme cesaretini gösterip o toplumda haksız yere işinden edilmiş, Akıncı tarafından da uzakta tutulması için emir verilmiş insanlar var mıdır o toplumda, onu soracaksınız. Bu idealize edilen liderlerin gerçekten sattıkları cümleleri hayata geçirip geçirmediklerini anlamak için soracaksınız bunları. Soracaksınız mesela memleketinde üniversiteler kaliteli olsun diye çalışan akademisyenlere sahip çıkmış mıdır Akıncı? Yoksa kendi siyasi kariyerine problem yaratmasın ve yanındaki sözde akademisyenlerin huzurunu kaçırmasın diye memleketlerine dönememeleri için engeller mi koymuş mudur Sn. Cumhurbaşkanı?

“Herkes her şeyi çıkar için yapar” fikrinin oturtulmaya çalışıldığı güzel memleketimde kendine yeten, yetkin bir insan grubu olabileceğimizi söylemiş, yazmış, bunun nasıl olabileceği ile ilgili alanda mücadele vermiş ve Akıncı tarafından da “insanımızın memleketinden uzakta yaşamaması, burada var olabilmesi gerekiyor” laflarının içinde bu söylemin samimiyetsizliğinin beden bulmuş hali olan insanlardan biri olarak benim karnım tok bu dev aynası sunumlara. Kişileri dev gösteren aynalardan görmeyecek kadar idealistlerin başına ne geldiğini yaşadım. Akıncı’yı da aynadan değil gerçeğinden görüyorum.

Şimdi artık dev aynasının ortadan kaybolma zamanı.

Hokus pokus…