Birleşik Krallık’ın AB’den ayrılma kararı referandumda az farkla alınmış bir<br /> sonuç olsa da, halkın demokratik kararı olarak tarihteki yerini almış bulunuyor. Bu kararın siyasi, ekonomik, sosyal etkileri kuşkusuz ki geniş bir çevrede<br /> hissedilecektir. Önümüzdeki dönemde olumsuz yansımaların en düşük<br /> seviyede olması için AB ve Birleşik Krallık birlikte çalışmanın yolunu<br /> bulacaklardır. Birleşik Krallık’la uzun yıllara dayanan bir ilişkiye sahip bulunan Kıbrıs da, Kuzey’i ve Güney’i ile bir bütün olarak bu gelişmeden mutlaka etkilenecektir. KKTC olarak bu etkinin olumsuzluklarının özellikle ekonomik anlamda neler<br /> olabileceği ve bunun en iyi şekilde nasıl telafi edilebileceği üzerinde süratle<br /> çalışılması zorunludur. Bu karar AB’nin geleceği açısından ciddi bir yara almasına ve yeni ayrılıkların<br /> gündeme taşınmasına neden olabileceği gibi, Birleşik Krallık’ın kendi içinde<br /> de zaten var olan ayrılık eğilimlerinin daha da güçlenmesini tetikleyecektir. Zaten ilk günden bu durum açıklıkla kendini göstermiştir. Buna karşılık<br /> referandumda ortaya çıkan sonuç, bu sonucun yaratılmasında rol oynayanlar<br /> arasında bile kaygı yaratmaya ve yeni tartışmalara yol açmaya başlamıştır. Kısacası belirsizlik ve endişenin hakim olduğu bir ortam söz konusudur. Bu çerçevede AB’nin de tüm kurumları ile durumuna bir daha dönüp bakması<br /> ve yanlışlarını objektif bir açıdan değerlendirmesi gerekecektir. Dünya<br /> savaşlarının yarattığı büyük yıkımların ardından ortaya çıkan, büyük idealler<br /> etrafında şekillenen Avrupa Birliği projesi bu referandumla yara alsa da<br /> elbette geçerliliğini yitirmiş değildir. Ancak süratle bu yaranın sarılması ve<br /> geleceğe dair umutların sarsılmaması gerekir. Cumhurbaşkanı olarak, Kıbrıs Türk halkının geleceğini Avrupa Birliği’nde<br /> görmeye devam etmesi gerektiği inancındayım. AB kuşkusuz ki her şeyiyle<br /> mükemmel değildir. Ancak bizim için AB’de toplumsal ve kurumsal<br /> haklarımızla yer almak demek en başta uluslararası ve AB hukukunun bir<br /> parçası haline gelmek demektir. Çağdaş kuralların geçerli olduğu, gıda<br /> güvenliğinden mezbahalardaki et kesimine; sağlık ve eğitim normlarından,<br /> çevre standartlarına kadar daha kaliteli bir yaşama adım atmak demektir.<br /> İnsan haklarına dayalı demokratik hukuk devleti çerçevesinde çoğulculuk<br /> içinde bir düzen oluşturmak demektir. Kuşkusuz ki böylesi bir yaşam<br /> kalitesine ulaşmak için AB’ye girmeyi beklemeden ve boşa zaman<br /> harcamadan çalışmak esastır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni çağdaş<br /> demokratik normların geçerli olduğu, insan hayatına değer veren bir yer haline<br /> getirmek için çaba harcamak gelecek kuşaklara karşı borcumuzdur. Bu anlayış çerçevesinde devam eden müzakere sürecinde BM<br /> parametrelerinin yanı sıra AB’nin iyi uygulamalarını esas alarak, yapamadıklarını da göz önünde bulundurarak, ama en başta Kıbrıs’ın kendine<br /> özgü koşullarını da dikkate alarak ilerleyeceğiz. Amacımız Kıbrıs Türk halkının<br /> siyasi eşitlik, özgürlük ve güvenlik temelinde, uluslararası hukuk ve AB<br /> içerisinde hak ettiği yere ulaşmasıdır.