Adayarısı ilginç bir yerdir. Bir söylem çıkarılır, özellikle partililerin/yandaşların azımsanamayacak bir kısmı o söylemi takip eder. Herkesten aynı lafları duymaya başlarsınız. Çok irdelenmez duyulanlar, o yüzden de en güçlü mekanizma kulaktan kulağadır. Bir lafı atarsınız, kahvelerden gazete köşe yazarlarına herkes o içeriği konuşmaya başlar. O fikre katılsalar da konuşurlar katılmasalar da.

Erhürman daha aday olmadan önce, sadece adaylık ihtimali konuşulurken ortalıklarda bir laf dönmeye başladı. Neydi o? “CTP Tufan’a yazık edecek”. Burada parti başkanının ilk ismini anmak elbette kişiyi olduğu konumdan aşağıya çekme amacı gütmektedir. Bir partinin genel başkanına, halkın önemli bir bölümü tarafından alkışlanarak başbakanlıktan ayrılan bir kişiye ülkemizde hiç ilk adıyla hitap edilmiş miydi? Üstelik de akademik kimliği olan, memleketteki hukukçuların önemli bir kısmının hocası olmuş birine oradan “Tufan” diye hitap etmek yakışıksız. Akıncı’ya mesela kaç kişi “Mustafa verdiği demeçte Hatay örneği kullanarak kendini çevresindekilerin sardığı bir örümcek ağına düşürdü” dediğini duydunuz? Olmaz değil mi? Ne yapılıyor burada bir parti başkanı, bir akademisyen, başbakanlık geçmişi olan bir cumhurbaşkanı adayına ilk adı ile hitap edildiğinde? “Genç, daha gidecek çok yolu, çok zamanı var” imgesine oynayarak biraz da saygınlığını aşağıya çekerek yaratılmaya çalışılan bir yaklaşım var. Ama bu işin görünen kısmı. Esas görünmeyen kısmı bunun ardından geliyor. Ardından CTP’nin abilerinin Erhürman’ı yemek için cumhurbaşkanlığına attığı, kendi partisinden oylarını Akıncı’ya yönlendireceklerini bir masal gibi anlatıyorlar. İlginç olan kimsecikler, “yahu bu memlekette partilerin başındaki kişiler partileri adına seçime çıkar, tabanlarına hitap eder, politika üretir, kazanırsa ne ala kazanamazsa da yoluna kaldığı yerden devam eder, bizde siyasetin kültürü budur” demez. Tufan Erhürman seçimi kaybetse de CTP’nin başındadır, neden olmasın? Akıncı girdiği seçimleri hep kazandı da mı partisinin başında kaldı? Küçülte küçülte Guliver’in Gezileri’ndeki gibi adayarısı siyaseti onun partisine bakarken dev kaldı, amip bölünmelerle ufak birikinticikler olarak çoğaldı ama o hiç parti başkanlığından ayrılmadı. Hala da partisinde seçim kazanamadan müdür yapılanlara bakarsanız “Akıncı’nın yanındakilerin” partide etkin kalmaya devam ettiklerini de görebilirsiniz. Yani herkes Özersay’a bağımsız aday çıkacak diye düğmelere basılarak gülüyor mesela ama Akıncı söylemde dokunulmaz. Onun “bağımsızlığına” kimse helal getiremiyor. O yaparsa her şeyi soyut genel hepimizi içine alan bir “halk” adına yapıyor.

Erhürman’a sürekli çağrı yapılıyor, “CTP içinden seni yiyecekler, altın oyuluyor”, deniliyor. Bir yandan da Akıncı çeperi CTP’ye sürekli saldırıyor, omurgasız diyenler mi istersiniz, “sırf Akıncı’yı kötülemek için eleştiri yapıyorsunuz” diyenler mi istersiniz. Yani sizin anlayacağınız paniğe bakılırsa CTP çatlakları gösterilmeye çalışıldığı kadar geniş olmayabilir. Hem o söylem hem bu söylemle hangisi tutarsa yapılıyor saldırılar.

Peki tüm bu söylemler kendi bulunduğu aynayı yansıtma olabilir mi? Akıncı bir yandan ikinci tura kalacağından emin olduğunu söylüyor öte yandan çevresindeki akıl hocaları ve destekçileri CTP tabanını kırarak eleştiriyor. Kırarak hiçleştiriyor. Kırarak aşağılamaya çalışıyor. Erhürman saygısız politika yapmıyor. Siyasi hatlar içerisinde kendi eleştirilerini yapıyor elbette ama kimseciklere “omurgasız” diyecek kadar kendini kaybetmemiş. Belki panikte olmadığından.

Ya Akıncı’nın çevresini saran akıl hocaları? Onlar ne yapıyor? Geçtiğimiz günkü the Guardian gazetesi demecini ele alışlarına, durumu kontrol altına almak yerine fırtınaya sürüklemelerine bakın.

Akıncı’nın ses kaydında en sorunlu noktası, olmayan bir Hatay benzetmesini/analojisini yapmaktı. Böyle bir yanlış analoji ağzından çıkarkenden de gazeteci bütün yayını bu benzetme üzerinden götürerek Akıncı’nın daha fazla vurguladığı şeylerin neredeyse tümünü yok saydı ve söylenenlerden bambaşka bir haber yayınladı. Akıncı’ya ve Akıncıcılara birkaç soru:

  1. Bu gazeteci ile mülakat yapmanızı tavsiye eden/aracısı olan/sizin için çok önemli bir fırsat olacağında ısrar eden kişi(ler) kim(ler)dir?
  2. Hatay örneğine değinmeniz konusunda size uzman görüşü verenler, bu örneği hatırlatanlar varsa kimlerdir?
  3. En başından beri aklınıza Tayfur Sökmen ismini kimler sokmuştur ve ne sebeple sokmuştur?
  4. The Guardian’da yazılanlara ilk tepkiler gelmeye başladığı anda “Akıncı sözlerinin arkasındadır” stratejisini kim üretmiştir? Neden sizin ses kayıtlarınızla gazetecinin yorumları arasındaki uçurumlar ilk andan dile getirilmemiştir ve neden işler çığrından çıkıncaya dek ses kaydı ve çevirisi yayınlanmamıştır?
  5. Kimler size the Guardian’ın sizin ağzınızdan yazdıklarına karşı çıkmamayı, iç platforma başka dış platforma başka oynamanın daha iyi olacağı telkininde bulunmuştur?
  6. Kimler the Guardian’ın yazdıklarının Rum tezlerini tek boyutlu şekilde ifade etmesinin ve Türkiye ile ilgili söylediğiniz olumlu noktaların göz ardı edilmesini sorun olarak tespit edememiş, etmek istememiş ve uluslararası platformda sizi Rum tezlerini savunur pozisyona düşürmüştür?
  7. Kimler Türkiye Cumhuriyeti yetkilileri ile dalaşmayı kendi siyasi gözlükleri ve tatmin merkezleri olarak gördükleri için sizi “tüm halk böyle düşünüyor” noktasında açıklamalar yapmaya itmektedir ve sizi halk kesimlerinin tamamından koparmayı başarmaktadır?
  8. Cumhurbaşkanlığı makamı sizin vizyonunuzla mı yoksa danıştıklarınızın vizyonu, hedefleri, nefretleri ya da çıkarları ile mi şekillenmektedir?

Sayın Akıncı, siz her işi gücü bırakın o çevrenizde aklınızın bir yarısını teslim ettiğiniz akıl hocalarınıza dikkatlice bir bakın. Erhürman’ın altı oyuluyor diyenler, kendi yaptıklarının üstünü başkalarına yönlendirerek kapatmaya çalışıyor olmasın? Sayın Erhürman’ın altı oyuluyor mu partide onu bilemem, ama sadakatlerinin nerede olduğundan kuşku duyduklarım pek tabi sizin altınızı oyuyor olabilirler.