Sol cenah yazıyor, çiziyor, “susacak mısınız?” diye soruyor. Durumu “kanıksayacak mısınız,
normalleştirecek misiniz, toplumsal kırılma olmasın diye sessiz mi kalacaksınız?” diye üsteliyor.
Platform çağıranlar mı istersiniz, içeriği belli olmayan bir araya gelme çağrıları mı, sokağa
dökülmeyi çare görenler mi?
Yapılır tabi. Bu memleket bizim, toplumsal var oluş gibi platformlar kurulabilir. Belki şimdi de
geçenlerde gördüğümüz toplantıdan ilhamla “yok olmama hareketi” de kurulabilir. Maça gidip
küfür eder gibi sokağa gidilip bağırılabilir, sonra eve dönülebilir, her zaman yapıldığı gibi.
Sol gene elitist kulesinden “suskunluğu” azarlıyor. Yargılıyor. Tepeden bakıyor. “Biz uyanığız
ama siz bir türlü uyanamadınız” diyor. Kim bunu söyleyen insan profilleri? Bakalım.
Bu uyumayan, susmayan, normalleştirmeyen ve bunu yaptıklarına inandıklarına da işaret
parmaklarını sallayarak kızanlar genellikle kendileri iş sahibi. Düzenli gelirleri ve iş garantileri
var. Bazılarınınkinin nerden olduğu belli değil. Bazılarının belli. Bazıları “akademisyen”. Özellikle
devletin üniversitesinden gelen, uzun yıllardır tam kadroda olanlar toplum genelinin çok
üzerinde maaşlar alıyorlar. Gündüz devlet memuru akşam sol tarikat abisi olanlar zaten 13
maaşlı, bir de “örgütlülük” üzerinden mülk sahibi olan birkaçı bile var. Bazıları “benim müşterim
p..kler, hırsızlar, sahtekarlardır” diyen ebeveynlerinin kazandığı paradan tırtıklayarak
uyanmayan kesimlere kızgın. Kimisi internette yazıyor, geçimini sağlayabiliyor. Çok hayranlık
verici, çünkü bunları tutturmak çok zor işler. Kimisi sabah, kuşluk, öğle, ikindi, akşam ne vakit
olursa mitinglere, gösterilere, mahkeme önlerine gidebiliyor, en az uyuyanlar bu her daim
protestocular. Ama bu düzenli işe gitmek zorunda olmadan, her daim sokakta bulunabilenler
aynı zamanda göbeği de şiştikçe şişenler, her hafta sosyal medyada bir başka meyhane
masasından fotoğraf atabiliyorlar.
Ben temiz akademi mücadelesinde bir yıl adayarısında işsiz yaşadım. Toplum önünde mücadele
verdim, Radyo Mayıs’ta bedava yaptığım programda eleştirel yaklaştığım için programıma son
verildi. Yine bedava SIM TV’de yaptığım programa eleştirel yaklaştığım için son verildi. Yazılarımı
da Gaile’den başlayarak hep toplum hayrına yazdığım için onlarla geçim sağlamak yolunu
aramadım. Ama zaten bu sol yayın kuruluşları emeğe pek maddi karşılığı ile de yaklaşmak ister
miydi bilmem. Avrupa Gazetesi de, benden izinsiz yazılarımı epeyce bir süre internetten alıp
bastı. Bana sormadı ama benim yazılarımı da sattı. Yazıların onlar için yazılmadığı konusunda
uyardım, sonunda durdurdum. Ama diyeceğim o ki, öyle yazarak, düşünerek işçilikle yaşamak
zordur bizim adayarısında. Düşünceyi satabilenler ancak gazete patronlarıdır.
Dahası, “uyumamak” için konforunuzu bırakmanız lazım. Şimdi birileri işsiz, birileri pandemi
dolayısı ile daha da işsiz. Sağlık sorunları almış yürümüş, herkes sizin gibi sosyal medyasına
romantik şiirler yazıp, hastalanırkenden soluğu Türkiye’de, İngiltere’de alamıyor tedavi için.
Paraları yok çünkü onu karşılamaya. Herkesin sizin gibi çocuğunu özel okula gönderme şansı da
yok, okulsuzluk sıkıntısı yaşıyor. Sizin gibi parayı basıp yurt dışında okuyan çocuklarına uçak
kaldırmayı bırakın, epeyce insan çocuklarını yurt içinde okula gönderemiyor. Sizin derdiniz olan
uyumamak meselesinden önce, akşam yemeğine evine nasıl aş götüreceğini düşünüyor, açken
gözünü pek uyku zaten tutmuyor. Bankadaki bileşik faizi nasıl ödeyeceğini düşünürken de pek
uyku tutmuyor. Çoğunun sizinki gibi evi, yazlığı kışlığı ayrı yok, artık kirayı bile ödeyemiyor.
Tepeden bakıyorsunuz, restoranlarda kibarca peçeteye ağzınızı silerken “dertleri günleri günü
kurtarmak olan bir güruh” diye aşağılıyorsunuz. Ama bunları yazarken siz, yatağa aç
gitmiyorsunuz. “Dertleri günleri çocuklarına bir iş ayarlamak canım” diye alaycı bir şekilde dudak
büzüyorsunuz şarabınız yudumlarken. Ertesi gün de kimileriniz çok kasmadan, kendine uyan
vakitte iş başı yapıyorsunuz, kimileriniz durmaksızın çalışıyorsunuz ama hepiniz maaşlarınızın
olduğunu da biliyorsunuz.
Susulmaması için çare nedir? Kiminiz Euro cinsinden kiminiz TL cinsinden paracıklarınızı bir
havuzda toplayacaksınız. Herkese eşit üleştireceksiniz. Odan sonra hepiniz beraber, aynı
koşullardan mücadeleyi birlikte yapacaksınız.
Olmaz mı? Olmazsa karnı tok, sırtı pek, başkasının halinden anlamaz insanlar olmayı
bırakacaksınız ve “diklik, irade, vicdan” için 50 sene daha federasyon bekleme vaadinin yanına
yeni bir şeyler ekleyeceksiniz. Kafa yoracaksınız. Federasyon oluncaya dek ekonomimizi nasıl
ayağa kaldırabiliriz? Hangi modelleri düşünebiliriz? Üretime nasıl geçebiliriz? Tanınma olmadan
da ekonomik yaşamımızı dışarıya nasıl açabiliriz? Dünyaya nasıl ulaşabiliriz? Ekonomi açılırsa
barış olmaz safsatasını size yutturan, toplumsal kırılmalar üzerinden ödemeleri yapanlara
yaranmak yerine, bu ülke insanlarının temel insan ihtiyaçlarını karşılayabilecek durumu nasıl
sağlayabiliriz ki sıra özgürleşme mücadelelerine de gelebilsin diye soracaksınız.
Yoksa siz son 30 yıldaki gibi daha çok “toplumsal yok olmama hareketleri” kurarsınız, daha çok
sokağa inip kendini tatmin sloganları atarsınız, daha çok tepelerdeki sırça köşklerinizden “bunlar
vicdansız, diksiz ve iradesiz” diye başkalarını haksız yere yargılarsınız.
Kurtuluş üretmekte ve ekonomik özgürleşmededir. Düşün adayarısı düşün!