Sere serpe gidiyoruz ya hani… Fütursuz ve sorumsuzca ilerliyoruz ya…

Ne acı değil mi bunu bilmek, ama kılını kıpırdatamamak…

Ve ne acı değil mi, bizi yönetenlerin de bizden farklı bir durumda olmadıklarını, olamadıklarını, bizden öte düşünemediklerini bilmek…

Günlerdir bu köşeden haykırıyor ve isyan ediyorum: Amatörüz!

Ekonomik çöküntüyü hissedenler şu an çok az olabilir… 5-10 gün içinde bu sayı katlanarak artmaya başlayacak, biliyoruz!

Ay sonunun nasıl geleceğini düşünen aylıkçılara ek olarak gün kazanıp, gün geçinenler için çözümümüz var mı?

Kayıtsız çalışıp devletin el uzatamayacaklarına ne dersiniz?

İşten hunharca çıkarılan yüzlerce işçi ve bunların eline bakan binleri bulanlara ne demeli…?

Hiç kimsenin dur diyemediği acımasız düzen kendisini göstermeye başladı bile.

Dünya yok olurken güçlü olanlar ayakta kalacak değil mi?

***

O kadar hesapsızız ki…

Akşam ayrı dert, gündüz ayrı…

Gün boyu açık olan devlet dairelerinde yanan ışıklar, çalışan klimaları karşılayacak mı sözüm ona toplanacak para…?

Bankaların açık kalma nedenlerinin kaynak israfı ile hesaplanması nasıl yapıldı acaba?

Yeterince hesap yaptık mı gerçekten?

Çok zor ve derin matematik bilgisi gerektirmeyen bir şey bu,0 değil mi?

Peki ya geceler boyu yanan vitrin ve reklam panolarının ışıklarını hiç gördünüz mü? Bir yandan işçi çıkarıyor öte yandan ışıl ışıl reklam yapıyoruz!

Ne kadar da tutarlıyız!

Buna karşın sokak lambaları halen yanmıyor.

Yıllardır devletin sokak lambalarını kapatarak yaptığını zannettiği ekonomik önlemlere -ki kendisini bunu asla söylemedi de itiraf da etmedi- tek bir yenisini ekleyemedik bu dönemde.

Kim bilir ne çok ilaç ne çok sağlık kiti atılıp gidiyor ve kontrolsüzce israf ediliyordur bugünlerde.

Kim bilir kaç sağlık çalışanı korumadan uzak ortamlarda çalışıyor, çalıştırılıyordur!

Oysa öyle bir dönemdeyiz ki evde bardağın dibinde kalan suyu dahi israf etmememiz şart… Henüz yapabilenlerin evlerine yığdığı gıda, su, ilaç vs suyunu çekmedi.

Bir haftaya ne olur bilmiyoruz, öyle değil mi?

Amatörüz derken bunları da kastediyordum, biliyorsunuz…

***

Bunlar safsata gibi mi geliyor size?

O zaman Sağlık Bakanı’nın kendisine kulak asmayan Bakanlar Kurulu’na nasıl sinirlenip kapıyı vurup çıktığının sebebini sorgulayıverin!

Neden kalbi dayanamayan Sağlık Bakanı’nın Bakanlar Kurulu’nda bu işi en iyi bilen kişi olarak sözünün dinlenmediğini sorgulayın…

Ve hatta Cumhurbaşkanı’nın sesinin soluğunun neden kesildiğinin de hesabını sorun.

Bu kadar korku dolu zamanları dehşet içinde sorgularken seçim ertelemek için meclis salonunda bir araya toplamaya çalıştıkları vekillerin hesabını sorun!

***

Bu işi bilen kim varsa; hangi doktor ile, hangi eczacıyla, hangi sağlıkçıyla konuşuyorsak bugünden itibaren bizi neyin beklediğini bilemediğimizi ve kestiremediğimizi söylemelerinin rastlantı olduğunu söyleyin!

İş insanlarının neden devlet bütçesine katkı sağlamalarının beklendiğini ve kapalı kapılar ardında yapılan toplantıların sebebini sorgulayın.

Hiç kolay olmadığı kadar yeterince ciddiye alınmayan bir süreçten geçiyoruz. Ne acıdır ki asıl yapılması gereken, hiç yapılmıyor.

Ada ülkesinde kapıları kapatıp içeriye hiç kimseyi almayarak ne hasta sayısını kontrolsüz bırakacaktık ne de bu şekilde çaresiz hissedecektik.

Hani politikacılar, başbakan, Dışişleri bakanı ve diğerleri esasında geç kalmadık diyorlar ya…

Şu an bile çok geç kaldığımızın hepimiz çok farkındayız…

Ve İngiltere’den farklı değiliz.

“Ölen ölsün, kalan sağlar bizimdir”den

Dr. Çiğdem DÜRÜST