Dün arabamızda ailece yolculuk yapıyorduk.Radyo Rumun PIK1 kanalındaydı.Güzel nostaljik türkçe parçalar çalıyordu.

Müziğin biranda kesilmesi ve sunucunun ‘’Kıbrısın işgal altındaki bölgesinde Corona sağlık sistemini etkilemeye devam ediyor ‘diyen haberi ile irkildik.

İrkildik diyorum çünkü bir taraftan Kıbrıslı Türkler arkadaşımız dostumuz, barış görüşmeleri yapıyoruz diyen bir tarafın bu şekildeki söylemleri eşim ve çocuklarımıda çok şaşırtmıştı.Hepimizde bir anda farklı duygular içerisine girdik. Çünkü biz ve bizim gibi binlerce KKTC vatandaşı Türk ordusunun bu adada sağladığı barış ortamının farkında olan, işgal kelimesinin kana, savaşa ve korkuya ait bir söz olduğunu ve bunun şu an var olmadığını biliyorduk.

Bir taraftan Kıbrısta Barış istiyoruz diyeceksiniz.Diğer taraftan Devlet Televizyonu ve Radyosu eliyle Kuzeyde işgalden bahseden yayınlar yapmaya kin ve nefret yaymaya devam edeceksiniz.

Güney hala ırkçı ve şovenist bir yaklaşımına hayalcilikte katarak hala Kıbrısta işgalden bahsetmektedir.Buna bilinçsizce yada farklı sebeplerden dolayı Kuzeyde ortak olanlarda yok değil.

Bu kesimlerin Kıbrıs sorununa dair bilgi eksikleri ,tarihsel yada uluslararası hukuk bilgisinden yoksun olmasıda mümkün tabii.

Bunun için bugünkü makalem onlara;

Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nın 50. Maddesinin 1. Fıkrası şöyle der;

“Cumhur Başkanı ve Cumhur Başkan Muavini, Temsilciler Meclisinin aşağıdaki konular ile ilgili herhangi bir kanun veya kararına veya onun herhangi bir kısmına karşı kesin veto hakkına, ayrı ayrı veya müştereken, sahiptirler:

(a) Yunanistan Krallığının ve Türkiye Cumhuriyetinin ikisinin birden katıldığı milletlerarası teşekküller ve ittifak anlaşmalarına Cumhuriyetin katılması müstesna olmak üzere, dışişleri; demektedir.

Kısaca, Ada’daki her iki toplum Rum ve Türkler de Kıbrıs’ın uluslararası örgüt üyeliğine karşı ayrı ayrı veto hakkına sahiptir.

Taraflar bu veto hakkını, ancak Türkiye ve Yunanistan’ın birlikte taraf ya da üye olmadıkları uluslararası örgütlere üyelik için kullanabileceklerdir.

AB de işte böyle örgütlerden bir tanesidir.

Anayasa’nın 50. Maddesinin 1. Fıkrası (a) bendi ve Garanti Anlaşması’nın 1. ve 2. Maddesi açık hükümler içermektedir.

Garanti Anlaşması’nın 1. Maddesinin 2. ve 3. paragraflarını bu noktada tekrar hatırlamakta fayda olduğunu düşünüyorum.

“Kıbrıs Cumhuriyeti, ayrıca tümüyle veya bir bölümüyle herhangi bir devlet ile hiçbir şekilde siyasi veya ekonomik bütünleşmeye girmeyeceğini taahhüt eder .

Kıbrıs Cumhuriyeti, bu maksatla adanın gerek birleşmesini, gerekse taksimini doğuracak doğrudan doğruya (direkt olarak) veya dolaylı olarak gerçekleştirmeye yardımcı ve teşvik edici tüm hareketleri yasaklar.”

Görüldüğü üzere, Kıbrıs’ın başka herhangi bir devletle doğrudan veya dolaylı birleşmesini hedef alan faaliyetlerde bulunması da Garanti Anlaşması ile yasaklanmış olup bu yasak garantör güçlerin taahhüdü altına alınmış.

Garanti Anlaşması sadece Enosis’i yasaklamamaktadır. Kıbrıs’ın Türkiye ile birleşmesini de yasaklamaktadır.

Ama yasaklama sadece Türkiye ve Yunanistan’la sınırlı değildir.

Mesela, Kıbrıs’ın İspanya yada Rusya ile birleşmesi de Garanti Anlaşması’yla yasaklanmış bulunmaktadır.

Ayrıca, Anlaşmada yer alan “any state” ifadesi çoğul bir anlam içermekte yani birden fazla devletide kastetmektedir.

Yani , herhangi bir devletle birleşme yasağı, birden fazla devletle birleşme yasağını da içerir ki;

Avrupa Birliğide birden fazla devletin oluşturduğu bir birliktir.

Garantör Devletler tarafından 30 Temmuz 1974 tarihinde kabul edilen Cenevre Deklarasyonu’nda şu iki husus teyit edilmiştir;

a) Anayasal Hükümet artık mevcut değildir,

b) Kıbrıs’ta iki ayrı özerk yönetim vardır; biri Kıbrıs Türk, diğeri Kıbrıs Rum.

AB’nin bu gerçekleri görmezden gelerek, Kıbrıslı Rumları tüm Ada’yı temsilen üye yapmaları tarihi bir hatadır ve Kıbrıslı Türkler için bir anlam ifade etmemektedir.

Netice olarak, Kıbrıslı Rumların “Kıbrıs Cumhuriyeti” adıyla AB’ye üye yapılması, yasa dışı bir hareket olmuştur.

Bundan dolayı algı operasyonları yapıp Türkiyeyi suçlamak yerine önce AB nin dönüp kendilerine bakmalarında fayda vardır.

AB ‘nin yasa dışılığı şu maddelerdende anlaşılabilir.

1) Kıbrıslı Rumlar, Kıbrıslı Türklerin veto hakkını görmezden gelerek, “ Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Temel Yapısı’na dair Zürih ve Londra Anlaşmaları”nın 8. Maddesi ile “1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nın” 50. Maddesinin 1. Fıkrasını ihlal etmişlerdir.

2) Kıbrıslı Rumlar, Avrupa Birliği ile ve dolayısıyla Yunanistan’ın da dâhil olduğu 27 AB ülkesiyle birleşmek suretiyle, 1960 Garanti Anlaşması’nın 1. ve 2. Maddeleri hilafına hareket etmiştir.

3) AB üyesi olan Garantör Ülkeler İngiltere ve Yunanistan, GKRY’nin tek taraflı AB üyeliğini veto etmeyerek (ya da izin vererek), Garanti Anlaşması’nın 2. Maddesini ihlal etmişlerdir.

4) Kıbrıslı Rumların AB üyeliği aynı zamanda, BM Güvenlik Konseyi’nin 649 (1990) sayılı Kararına da aykırılık teşkil etmiştir. Söz konusu Karar, durumu daha da kötüleştirecek adımlardan kaçınmaları için her iki tarafa da çağrıda bulunmaktadır.

Garanti Anlaşması kim nederse desin halen yürürlüktedir ve bu anlaşma’nın 2. Maddesine göre, Türkiye, İngiltere ve Yunanistan, Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nın temel maddeleriyle oluşturulan düzeni korumayı garanti etmişlerdir.

Garantör Devletler ayrıca, Kıbrıs’ın başka herhangi bir devletle doğrudan ya da dolaylı olarak, kısmen veya tamamen, ekonomik veya siyasi birleşmesini veya bu birleşmeyi amaçlayan girişimleri yasaklamışlardır.

Bu yasağı uygulamak Garantör Devletlerin ödevidir.Ve Türkiye bugüne kadar bunu yapmaya çalışmıştır.

Son söz olarak İngiliz Yüksek Komiseri Stephan Lillie nin sözleri ile bitirelim;

Ne yazık ki AB üyesi olan İngiltere ve Yunanistan, GKRY’nin tek taraflı AB üyeliğini veto etme yetkisi varken bu yetkilerini kullanmamışlar ve böylece uluslararası anlaşmalardan kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmemişlerdir. Altına imza attıkları anlaşmayı ihlal eden bu ülkelerin, tarih önünde sorumlulukları bulunmaktadır.

AB’nin hukuka aykırı davranmıştır.Rum kesiminin garantör ülkeler İngiltere, Türkiye ve Yunanistan'ın izni olmadan Kıbrıslı Türklerin izni olmadan AB'ye katılamaz.