(Devleti sevmek, yaşatmak, ilerletmek arzusunda olduğunu söyleyenlere ithaf olunur)

Bir istihdam söylentisi seline kapıldık gidiyoruz.

Kamuya personel istihdam edilmiş…

200 kişiden bahsediyorlar.

Türkiye Cumhuriyeti ile imzalanan pakette öyle demiyor oysa… Yıllardır bunun bir ölçüsü ve biçimi olduğu sözü veriliyor Anavatan’a da…

Hayır o söze vurgu yapma nedenim, belki orta ve uzun vadeli bir plan vardır umudumdandır yoksa çok da hoşuma gittiğinden değil!

O pakette öyle kamuya 200 kişilik personel istihdamı var mıydı?

Tabi ki yok… Varsa da bu şekli ile 200 oradan, 200 açıktan mantığı ile 400 kişilik istihdamın oylarına talip olma hırsı bürümüş olanlar var belki de…

Münhalsiz istihdam istihdambile sayılmaz ki(!)

Kamu Hizmeti Komisyonu işine baksın hem… Onlardan bir şey isteyen olmadıkça seslerini çıkarmasın onlar diye mi düşünülüyor acaba? Sizi atayan da biz seçilmişler olduğumuza göre köşenizde bekleyin mi diyorlar devletin saygınlığının en çok hissedilmesi zaruri olan komisyonuna?

Bunları bizzat başbakan, bakanlar işe alıyor mu diyorlar?

Yarın Cumhurbaşkanı olacak olanlar atayacak sizleri yine mi demek istiyorlar? Kim bilir…

Bir telefonla, “yarın git başla abim” devrindeyiz şimdi gene!

***

Oysa her çağrıldıklarında el pençe divan, önlerini ilikleyip, dudaklarından dökülecek sözü büyük bir huşu ile bekleyerek sözler veren imzalar atan da bunlar değil mi?

O halde gidip orada olabildiğince itaatkâr görünüp, burada gene bildiğini mi okuyor bazıları?

E bu da ayıp değil mi ama?…

Gerçi şaşırdık mı? Asla…

Memlekette her şey iki dudak arasında. Adilane bir şekilde, fırsata, sonuca dayalı eşitlikler gerçekleşti mi, ki çok ender olur, şaşırıyoruz! Nasıl olur diye?

Daha geçen hafta MİK(Merkezi İhale Komisyonu) aradan kaldırılmadı mı? İstihdamlar da tamam… Şimdi sırada ne var? Bir iki güncük kalmış şunun şurasında yasaklara da… Yurttaşlıklar, devlet makamlarından gereken izinler, şimdi gırla…

Oysa Halkın Partisi seçime gelmeden önce tüm bunlara karşı mücadele vereceğini, bunun böyle devam etmesine izin vermeyeceğini söylemişti.

***

Sonra da ne oluyor biliyor musunuz?

Kamu hizmetinde kalite düşük diyorlar. Kamuda yurttaşlarla iletişim kurulamıyor diyorlar. İşler yetişmiyor, çok ağır ilerliyor diyorlar. İşler hatalı yapılıyor diyorlar. İyi İdare Yasası’na karşın zamanında yetiştirilemeyen işler nedeniyle devletin hizmet kalitesi düşüyor diyorlar. Memur oturuyor, kamuya kapağı atan maaşı kapıyor diyorlar.

Diyorlar da diyorlar.

Sonra kamuda çalışanın aldığı maaş da özlük hakları da milletin diline dolanıyor. Çünkü torpil ile partizanlıkla alınan ve çürük çıkanlarla diğerlerini aynı kefeye koyuyorlar. Kurunun yanında yaş da yanıyor anlayacağınız.

Dahası kamuya istihdam etme biçiminden dolayı bütçeyi şişirip asıl ihtiyaç olan alanlara istihdam yapamadığından işler daha da karışıyor.

Mesela mesleki donanımı ve ihtiyaca göre nitelikli kamu personeli almak yerine, torpil derecesine göre istihdam ettiği niteliksiz, joker olarak kullanmak isteyip başaramadığı personel alımı yaparak gelecek 15-20 yılı da verimsizleştiriyor.

Sözleşmeyle ya da geçici alınan, yetkisiz personel olduğundan, ne acıdır ki sözleşmesi de bitmiyor, adına geçici dendiği halde olabildiğince kalıcı oluyor…

Farkında değil ki istihdam edildiği devlet dairesi veya bakanlıktaki kadrolarda yükselemeyecek, yetki alamayacak, sıkışıklıklara yol açacak, kamu hizmetinin önünü tıkayacak…

Farkında değil ki sadece devlete değil kendisine de büyük bir hakaret ve kötülük yapılıyor.

Farkında değil ki sadece bugünü kurtarıp, yarına dair hiçbir plan yapılmayan devlet aynı plansızlığa onun bireysel geleceğini de sürüklüyor.

***

Çok yazık!

Hem de çok…

Üçlü kararnameler, torpil ve partizanlıkla işe almalara, terfiler, aklınıza gelecek hastalıklı neyimiz varsa şikâyet edenler, gözlerini kapatmış, Cumhurbaşkanlığı sarayına giden yolda her şey bize mubahtır diyorlar!

Ne ala memleket!

Sosyal medyada cesaretin alasını gösteren toplum üyeleri olarak bizler ise, sandıkta gene bunları seçmeye adeta ant içmişiz…

Kolay gelsin hepimize…

Dr. Çiğdem DÜRÜST