Sevgili okur;
Yıllardır yazar çizerim ama ilk kez bir yazıya başlarken bu kadar ikide kaldım…
Hatta bir ara bugün yazmasam ne olur sanki diye kendi kendime sordum ama yapamadım işte.
Ama uzun süre bilgisayar başında oturdum nasıl başlasam diye düşünüp durdum.
Şu anda buraya gerçek duygularımı yazmam olanaksızdır!
Bu size karşı mahcup olmamak içindir…
Çünkü şu anki duygularımı tamamen buraya döksem, bunu bana yakıştıramayacağınızı ve kınayacağınızı çok iyi biliyorum…
Ama sonuçta biz de insanız işte;
Zaman zaman içimiz öfkelenir ama bunu buraya yansıtamamanın acısını içimizde yaşar, büyük rahatsızlık duyarız.

Gündüz çok yoğun çalıştığımız için akşamları genelde evde olmayı tercih ederim.
Dün akşam çoktandır söz verdiğim daveti kıramadım ve Akdoğan’ın yolunu tuttum.
Serin bir yaz akşamı, iyi donatılmış bir masa ve Maserya’nın güzel insanları ile dost sohbeti…
Çıkarsız, hiçbir menfaate dayalı olmayan ve tertemiz insanlarla aynı masada olmanın zevki de hani başka oluyor…
Mesarya’nın hiç de öyle Lefkoşa’dan görüldüğü gibi olmadığını daha iyi anlıyorsunuz…
Hele de bölge gençliğinin, merkezdeki gençlere kadar ne kadar şanssız olduğunu kendi gözlerinizle duyup, kendi kulaklarınızla işitince o tatlı gecede içinizden bir yerlerin acıdığını hissediyorsunuz…

Sohbetin ortasında o da kim öyle?
Siyasette yılların tecrübesi Dr. Ertuğrul Hasipoğlu iniyor arabasından…
Kendisiyle göz göze gelip, el sıkışmak için birbirimize yaklaşırken her nedense birden gazeteci olduğumu hatırlıyor ve gecenin içine edip ‘işte haber kucağıma kadar geldi’ diye geçiyor içimden…
Aday olup olmayacağı bir vekil ve gazeteci bir araya gelince ne konuşur, ne sorarsınız malumunuzdur…
“Son durum nedir, aday mısın abi” diye soruyoruz;
“Asla’ diye cevap veriyor…
“Benim siyasetçi yaptığım insanların altında siyasete girmem’ diye de ekliyor…
Kızgın, kırgın ve sinirli…

İçkiyi hiçbir zaman fazla kaçırmadığım için sabahları hiçbir zaman başım ağrıyarak kalkmam…
Kahvaltı yapmadan da dışarı çıkmam…
Yani güne yine iyi başlıyorum, araç sürerken de şarkı-türkü ardı ardına…
Gazetelerin hepsi de aynı haberi paylaşmış, Hasipoğlu aday değil…
“Helal olsun bu duruşa’ diye de içimden geçiriyorum…
Ama keyfim çok sürmüyor, taze haberler başka söylüyor…
“Çok baskı yapıldı ve aday olmak zorunda kaldım…”

İskele’den bomba gibi bir haber geliyor;
“Bünyamin Merhametsiz aday listesinden çıkarıldı” diye…
Anında Merhametsiz’i arıyorum, haber doğru, kaymakam sanki de çökmüş.
Birkaç dakika sonra bölgeden kitle halinde istifa hazırlığı haberleri…
Aradan bir saat ya geçiyor ya geçmiyor;
Yeni bir telefon ve Bünyamin Merhametsiz yine listeye konmuş, hatta başvurusunu yapmak için Lefkoşa’ya bile gelmiş…
Bu nasıl siyasettir diye içimden geçirirken öğlen yemeğinin diğer yarısını yemek içimden gelmiyor…

TDP’den aday olmayan ya da olamayan arkadaşlarla telefonda görüşüyorum;
Hepsi Çakıcı’ya ateş püskürüyor, aday seçiminin ve sıralamanın demokratik olmadığından şikayet ediyor.
Çakıcı ile konuşuyorum, tüm adaylar demokratik bir seçimle belirlenmiş diyor…
Kim doğru kim yalan söylüyor, bilemiyorum…
Ve ben buna gülüp geçemiyorum!

Akşam saatlerinde artık tüm partilerin adayları belli olmuş…
O da ne öyle?
Daha düne kadar başka partilerin peşinde koşan, aday olmak için her türlü şarlatanlığı yapanlar başka partiden aday olmuşlar…
Yetti artık diye çığlığı basıyorum…

Gelen telefonların haddi hesabı yok…
Hele bir tanesi delirtiyor beni;
Bir parti genel başkanının karısının propaganda çalışmalarını nasıl yaptığını söylüyorlar bana…
Gidip sormuşlar hanımefendiye, kimler için çalışalım diye!
O da şöyle cevap vermiş, partiye mühür, genel başkan ve herkes kendi kocasına tercih!
Ben bizdeki siyasetin ne kadar seviyesiz olduğunu iyi bilenlerdenim ama bu kadarına da ilk kez şahit oluyorum…




MESAJ KUTUSU


Sayın Sibel SİBER, vatandaş 15 kovboya seçim öncesi verilen tabanca ruhsatlarının akıbetini sorup bir an önce iptal edilmesin istiyor. Umarız gündeminizde vardır. Hele de biri var ki mahkeme 5 sabıkasını sildi ve ruhsat almayı başardı…

Sayın Gülsüm YÜCEL, Lefkoşa’da bir şebekenin T izinlerinin yarısından fazlasını satın aldığını biliyor muydunuz? Yasalara göre bu izinler satılamaz, kiralanamaz. Hukukçu yönünüzü gösterin bakalım, kimmiş bu T izni mafyası…

Sayın Süreyya GÜRSES,
DP Lefkoşa adaylığınız hayırlı ve uğurlu olsun. Sizin için tam bir yaş günü hediyesi oldu değil mi? Hakkınızda hayırlı artık…

Sayın Kemal DEVECİ, Serdar beyin veto listesinde sizin de olduğunuzu bilmiyorduk doğrusu. Listeye giremeyince bunalıma girdiğiniz ve telefonlarınızı bile kapadığınız söyleniyor. Aslında size büyük bir iyilik yaptı ama haberiniz bile yok…

Sayın Hüseyin YARATAN, kardeşiniz CTP’den aday oldu diye az kalsın liste dışı kalıyordunuz. Yatın kalkın UBP’nin Kaymaklı örgütüne şükredin, aksi halde siz de bunalımdaydınız…

Sayın Özdemir BEROVA, hem doktor kimliğiniz hem de mükemmel kişiliğiniz Girne’de sizi rakiplerinizden bir adım öne çıkarıyor. Eğer bir yol kazası yaşanmazsa meclisin yeni yüzlerinden biri olacağınız söyleniyor…

Sayın Nuri GÖKŞİN, vakit doldu artık bakanlık makam aracına MC 515 plakayı takmaktan vazgeçin…Başbakan ve kabinedeki arkadaşlarınızı da zorda bırakmayın…İsterseniz gelir ben size şoförlük yaparım, hem oğlunuzun nasıl hastanede istihdam edildiğini konuşuruz…

Sayın İbrahim KORELİ, Tahsin Mertekçi’nin aday olmaması için olayda sizin parmağınız olduğu iddia ediliyor. Çok eskiye dayanan bir hesaplaşma yeniden mi gündeme geldi yoksa? Kendisine çok yazık oldu…

Sayın Ramazan GÜNDOĞDU,
listede en güzel yerlerden birine oturdunuz ama sürekli gittiğiniz yerlerde Elçiliğin adayı olduğunuzu söylemeniz elinizde patlayabilir, bizden uyarması…

Sayın Ersan SANER, birinci sıradan aday gösterilmeniz sizi bile şaşırttı değil mi? Siz yine de çok rahat olmayın Mağusa bu seçimde hiç görmediği bir seçim yaşayacak ve ne kol kalacak ne kelle. Sağlam basmakta yarar var…

Sayın Ahmet BENLİ, burnunuzdan ameliyat olduğunuzu biraz geç de olsa duyduk. Büyük geçmiş olsun. Bundan sonra artık daha iyi koku alacaksınız değil mi? Benim burnuma gelen kokulara göre parti baskısı yüzünden bir kez daha aday olacakmışsınız. Emir yüksek yerden yani…

Sayın Resmiye CANALTAY,
ilk kez bir seçim öncesi bu kadar sessiz kaldınız. Mağusalı bu derin sessizliğin arkasından ne gelecek merak ediyor. Hatta korkanlar bile yok değil…

Sayın Zehra ELBASAN,
aile ve akrabalar olarak DP’den istifa edip UBP’ye destek vereceğiniz konusunda yoğun söylentiler var. Gazanız mübarek olsun, yine de birden fazla düşünmekte yarar var…

Sayın Hüda AKSOY, siz de yıllar sonra ilk kez bir seçim öncesinde bu kadar sessiz ve derinden gidiyorsunuz. Fırtına öncesi sessizlik mi yoksa artık siyasetten emekli olmaya mı karar verdiniz…

Sayın Suphi HÜDAOĞLU,
hadi diğer iki adayın liste dışı kalmasını biraz anlarız da sizin nasıl oldu da onlara uyduğunuz bir türlü anlaşılmamış. Parti tabanı ve genel başkan bu konuda epey endişeli, bilesiniz…

Sayın Fatma SOLMAZ
, TDP Mağusa adaylığınız hayırlı ve uğurlu olsun. Türkiye dönüşü sizin için de şok bir haber olmuş. Bir deneyin bakalım öbürlerinden neyiniz eksik ki?

Sayın Mehmet ERKUL
, İskele sahillerinde ellerinizle fidan dikerken görülmüşsünüz. Yerel yöneticilik böyle bir şey olsa gerek değil mi? Kapı kapı gezip oy dilenmekten daha iyidir muhakkak…

Sayın Kemal YILMAZ,
Büyükkonuk ve Yedikonuk sakinleri meclise girmeniz tüm güçlerini birleştirdi. Bu fırsatı iyi değerlendirmekte yarar var, fırsatı sakın tepmeyin…

Sayın Enver BAHÇECİLER, Şeyh efendi sizi parmağıyla öyle bir göstermiş ki büyük merak konusu olmuş. Yoksa gelecekte tarikatın yeni şeyhi siz mi olacaksınız diye sormaya başlamışlar. Hayırdır inşallah…

Günün Fıkrası

Rakı

İki Alman Karl ve Hans, Türk'lerin neden bu kadar rakıya düşkün olduklarını ve içerken ne hissettiklerini merak etmektedirler.
Konuyu araştırmak için İstanbul'a gelirler. Bir meyhane seçerek içeri girerler. Acemice etrafa bakındıktan sonra bir masaya oturarak yan masadakilerin söylediklerinin aynısını sipariş edip başlarlar mezeler eşliğinde içmeye. İlk kadehler bittikten sonra Hans Karl'a sorar;
-Ne hissediyorsun?...
-Daha bir şey anlamadım. Devam edelim.
İkinci kadehten sonra Karl Hans'a;
-Nasıl gidiyor. Değişiklik var mı?
-Hiç bir şey yok. Devam edelim.
Mezeler eşliğinde bir iki kadeh daha içildikten sonra Hans tekrar sorar;
-Ne hissediyorsun?
Karl ağırlaşan göz kapaklarını ağır ağır açarak;
-Sittir et şimdi ne hissettiğimi Hans ne olacak bu Almanya'nın hali....