Pazar akşamı, seçim sonuçlarının açıklandığı esnada, Sarayönü
Meydanında bir grup Kıbrıslı ve Türkiyeli meslektaşla şakalaşarak birkaç
dakikalığına yoğun mesaiden ve tempodan uzaklaştık. Arkadaşlar arasında
gülüşmelere neden olan şakalardan en can alıcısı Akıncı soyadının Rum tarafında
yazılışı ile ilgiliydi. Zira, birçok medya kuruluşu Akıncı soyadını ‘Akkıncı’ olarak
lanse etmekteydi. Kıbrıs şivesinin azizliği ve Türkçe bilmemekten kaynaklanan
acemilikle, bu şekilde yeni liderin soyadına bir ‘k’ harfi daha eklenmiş oldu. ‘Yahu
Niko, doğru dürüst adamın ismini bile yazamazken bu Kıbrıs Sorununu nasıl
çözeceğiz’, sorusunu oldukça manidar buldum açıkçası.
Keşke iki toplum arasındaki farklılıklar sadece dil eksenli yanılsamalarla
kısıtlı kalsa. Ama gelin görün ki, yeni dönemde iki toplumu Akıncı soyadındaki ‘k’
harfinden öte çok önemli, temel konular ayırmakta. Bu yüzden şunun altını
çizmekte yarar görüyoruz: Kuzeydeki tepki oylarını saygıyla karşılıyoruz.
1983’te kurulan, Türkiye’deki cuntanın ve Denktaş yönetimini eseri olan ‘KKTC’
yapısı artık sistem hatası vermektedir. Halk ekonomik, sosyal ve siyasal anlamda
patlama noktasına gelmiştir. Bu büyük buhran seçimlerde Akıncı’ya ve Kudret
Özersay’a verilen oylarla ve sistemle beraber, büyük partilerin
cezalandırılmasıyla beraber kendini dışarıya vurmuştur. Beri yandan, Akıncı
cephesi seçim zaferine ne kadar sevinse azdır. Dile kolay, tamı tamına yüzde
20’lik bir farkla siyasette yıllarca süren Derviş Eroğlu hegemonyasına son
verilmiştir. Beri yandan, beş yıl aradan sonra, merkez sol seçimlerden
güçlenerek çıkmıştır. Bunlar, Kıbrıs Türk toplumun iç siyasetindeki gelişmelerle
çok yakından alakalı oldukça önemli gelişmelerdir. Ancak, ‘KKTC’ denilen
yapıdaki sistem krizi sadece iç mekanizmalarla kısıtlı değildir. Bu krizin bir de
‘dış ayağı’ bulunmaktadır. Kıbrıs Türk halkı, Rum tarafı ve Türkiye ile beraber ve
zaman zaman onlara karşı bir ölüm‐kalım savaşı içerisindedir. Bu ölüm‐kalım
savaşı babında hamasetle, ucuz söylemlerle, ‘Kıbrıs’ta barış engellenemez’
türünden fanfaralarla göz ardı edilemez. Artık seçimler bitmiş ve ‘acı gerçeklerle
yüzleşme’ vakti gelmiştir. Bu yapılmadığı takdirde maceralarla ve hatta ‘meğer
tek sorun Denktaş‐Eroğlu ekolü ve Ankara hattı değilmiş’ türündeki bir ‘sarsıntı’
ile karşı karşıya kalmamız kaçınılmazdır. Pazar akşamından beri bu yazının
yazıldığı ana kadar yaşananlar bu vurguya ışık tutmaktadır.
En iyisi filmi başa sarıp özetlemeye çalışalım. Akıncı’nın Pazar gecesinde
verdiği mesajlar önemliydi. Seçim stratejisine bağlı kalarak, yeni lider, diğer
konuların yanı sıra iki kurucu devletli federal çözüme, Ercan ve Magusa limanı
karşılığı Maraş’a, Türkiye ile saygı temelli ilişkilere, Türkiyeli vatandaşların
geleceğine vurguda bulundu. Seçim öncesinde olduğu üzere, yeni süreçte de,
Akıncı adanın askerden arındırılması konusuna değinmekten şimdilik kaçındı.
Akıncı’nın mesajlarını dikkatle irdeleyen Rum tarafı yeni liderliğin seçim
zaferini selamladı ve masa başına dönmeye hazır olduğu mesajını verdi. Rum
tarafı bununla beraber Maraş konusunda önemli bir vurguda bulundu. Bizzat
Hükümet Sözcüsü kanadıyla bu hususu Rum tarafının geçmiş dönemde gündeme
getirdiği önerinin masada olduğunu yineleme ihtiyacı duydu. Rum tarafının bu
mesajlarına karşılık olarak, Ankara, Pazartesi sabahı itibariyle kendi mesajlarını
Lefkoşa’ya ulaştırmaya başladı. Kathimerini’ye konuşan Türk kaynaklar
‘Akıncı’nın seçiminden sonra artık sorumluluğun Anastasiadis’in omuzlarında
olduğunu’ vurguladılar. Aynı dakikalarda, Ankara’daki Aksaray Külliyesi’nden
yapılan açıklama ile hem Rum tarafına hem de bizzat Akıncı’nın kendisine önemli
mesajlar verildi. Rum tarafına ‘Kıbrıs Sorunu’nun esas nedeni Kıbrıs Adasını Rum
adası olarak görmenizdir’ mesajı verilirken, Akıncı’ya ‘geçmiş dönemde Kıbrıs
Türk tarafının gösterdiği kararlılık’ hatırlatıldı.
Yukarıda betimlediğimiz resim Kıbrıs Sorunu’nda büyük bir açmaza işaret
etmektedir. Şimdilik sadece şu noktaları vurgulamakla yetinelim:
‐ ‘Kurucu devlet’ noktasında iki tarafı birbirinden ayıran uçurum ortadadır.
Rum tarafı ‘kurucu eyalet’ terimi üzerindeki ısrarını sürdürmektedir.
Kıbrıs Türk tarafıysa federal çözüme halihazırda elde olan ‘KKTC’
yapısının dönüşümü vizyonu ile yakalamaktadır.
‐ Rum tarafı Maraş’ı karşılıksız olarak bir iyi niyet göstergesi olarak telakki
ederken Türk tarafı farklı beklentiler içerisine girmektedir.
‐ ‘Türkiyeli KKTC vatandaşları’ konusu çok nazik bir konudur. Konunun bir
ayağında Kıbrıs’ta Türkiye hükümetleri tarafından yürütülen
kolonileştirme‐Türkleştirme politikaları, diğer ayağındaysa bu toprakları
vatan bilen insanların perspektifi bulunmaktadır. Rum tarafı açısından bu
iki konu arasında denge kurulması oldukça zor bir meseledir.
‐ Adanın askersizleştirilmesi ivedilikle bir an evvel gündeme alınmalıdır.
Konu sadece Türk Silahlı Kuvvetleri’nin adadan ayrılması değildir.
Konunun bir de Yunanistan Silahlı Kuvvetleri, Kıbrıs Anayasasında
karşılığı olmayan Rum Muhafız Ordusu ve İngiltere boyutları
bulunmaktadır. Akıncı liderliğinin bir an evvel bu konuyu gündeme
alması gerekmektedir.
‐ Türkiye yeni dönemde belirgin bir rol oynamaya devam etmektedir.
Kıbrıs’taki her iki toplum da Ankara ile sağlıklı iletişim kanalları tesis
etmek zorundadır.
Bu yazının temkinli ‘iklimi’ bazı okuyucularla farklı telakki edilebilir.
Kanımızca bunun bir sakıncası yok. Bizi esas ilgilendiren iki tarafın ayaklarının
yeni süreçte sağlamca bu ortak vatanın topraklarına basabilmesidir. Mesele
açıkçası bundan ibarettir.
Son bir not: Akıncı’nın oluşturacağı müzakere heyeti güneyde heyecanla
bekleniyor. Bu noktada Rum tarafında bir kaygı gözlenmekte. Bazı odaklara göre,
Akıncı‐CTP buluşması ön plana yan yollardan CTP içerisindeki şahin kanadı
getirebilir. Özellikle Özdil Nami gibi, Ankara ile çok sıkı işbirliği halinde olan
simaların müzakere heyetinde yer alması olasılığı güneyde şimdiden bazı
kesimlerin uykularını kaçırmış durumda. Bu olasılık Atina’da Dışişleri’nde ve
Genelkurmaylığın ilgili birimlerinde de seslendirilmeye başlanmış bile