DOĞAN TILIÇ

Her şey o kadar güzel başlamıştı ki, güneşli bir Ankara sabahı; Türkiye’nin her yerinden insanlar barış türküleri söyleyerek, bir arada, özgürce ve demokratik bir ülkede yaşama arzularını haykırmak için gelmişler, neşe içinde Ankara Garı’na, kortejdeki yerlerini almadan önce toplanacakları noktaya yürüyorlar.

Son günlerde artık can güvenlikleri de kalmayan gazeteciler de bu mitingde seslerini güçlü bir şekilde duyurmak için hazırlandılar. Gar’ın önünde bir grup meslektaş toplanıyoruz; BirGün’den Sabahat Karakoyun, Hürriyet Ombudsmanı Faruk Bildirici, ÇGD Başkanı Ahmet Abakay, Haber-Sen’den Osman Köse kortejdeki yerimizi almadan önce gelecek diğer arkadaşları sohbet ederek bekliyoruz.

Birden bire müthiş bir patlama sesi, kendimizi yere atıyor ve etrafımızdakileri de sakin olmaya ve yere yatmaya çağırıyoruz. Hemen ardından ikinci patlama. 20 metre kadar ilerimizde patlamalar. 20 metre ilerimizde, bir dakika önce bizim gibi neşeyle barış türküleri söyleyen insanlar ya ölü ya yaralı artık.

Çığlıklar, ağıtlar, öfke ve lanet okumalar havada; yerler insan eti parçalarıyla dolu. Metrelerce öteye yayılmış insan parçaları… Bu canlı bomba demek.

Benzer bir manzarayı neredeyse 25-30 yıl öne Afganistan’da, Kabil’de kalabalık bir meydana roket düştüğünde görmüştüm. Savaş içinde bir ülkede, insanların tedirgin ve her an böyle patlamalar beklediği bir kentte, bir savaş muhabiri için “olağan” bir görüntüydü o.

Ancak, Türkiye’nin başkentinde, barış türküleriyle dans eden insanlar arasında böyle bir patlama, herhangi bir normal ülkede ölümle yaşam arasındaki mesafenin sadece 20 metre kadar olması akıl alacak gibi değil. Sürreal bir görüntü bu, ama gerçek işte.

Bir yandan insanlara sakin olmalarını söylerken, Faruk Bildirici ile birlikte Gar’ın önünden ayrılıp yakından gözlemler yapmak üzere patlama noktasına yürüyoruz: Sayamadığımız kadar çok insan yatıyor yerlerde. Otuz, otuz beş. Bazıları ölü kesin, ama kimilerinin ölü mü yaralı mı olduğunun ayırtına varmaya imkan yok.

Gar’ın önüne kadar hiç polis görmeden, hiç polis noktasından geçmeden geliyoruz. Polis patlamadan epey sonra gaz atarak giriyor meydana.

Beden parçalarına basmamak için dikkatle ilerlenen alana Opera tarafından çevik kuvvet giriyor. Henüz yaralılara almaya gelmiş ambulans yok, varsa da ben görmüş değilim.

Kollar, bacaklar, üzerinde saçla bir kafa derisi, iç organ parçaları yolda… Ölüler yaralılar ortalıkta… Seçime doğru giden ve yaptığı her seçimi bir demokrasi zaferi diye anlatan bir ülkenin başkentinde, barış ve demokrasi şarkıları söylemek için toplanmış insanların parçaları bunlar. Yaşayanlar şans eseri yaşıyorlar… Burada yaşamla ölüm arasındaki mesafe sadece 20 metre kadar işte..

Aradan saatler geçmesine karşın sorumluluk alan, çıkıp da konuşabilen bir yetkili yok. Ölümle yaşam arasındaki mesafeyi birkaç metreye indirenlerden hiç birinin sorumluluk aldığı yok. İleri demokrasinin en ileri noktası; yaşamın ölümden uzaklığı metrelerle ölçülüyor artık. 
Editör: TE Bilisim