Geçtiğimiz günlerde Rum basınına Türkiye – Kuzey Kıbrıs ilişkilerini yakından ilgilendiren bir haber yansıdı. Rum basınının geçtiği yeni habere göre, Ankara aracılar vasıtasıyla Kıbrıs Rum tarafına Kıbrıs Müzakeresi ile ilgili olarak yeni mesajlar gönderdi. Bu haberi önemli bir gelişme olarak değerlendiren sevgili dost akademisyen Kudret Özersay sosyal ağlar vasıtasıyla bir noktanın altını çizdi: Ankara Kıbrıs Türk tarafını pas geçip Rum tarafı ile direkt iletişim imkanlarını gündemine aldığı takdirde müzakere masasında Kıbrıs Türk tarafının eli oldukça zayıflamış olacak.
Kıbrıs Müzakerelerinin çıkmaza girdiği bir dönemde, Ankara bu konuda yeni inisiyatifler alır mı? Bu inisiyatifler Kıbrıs Türk tarafı – Türkiye ilişkilerini etkiler mi? Dahası, bu inisiyatiflerin yaklaşmakta olan cumhurbaşkanlığı seçimlerine etkisi olur mu? Kanımızca bunlar üstünde durulması gereken gayet ciddi sorular. Ankara dış politika sahnesinde birçok açıdan köşeye sıkışmış olduğu bir dönemde, Ahmet Davutoğlu liderliğindeki dış politika liderliğinin önümüzdeki dönemde yeni açılımları gündeme alma olasılığı oldukça kuvvetli. Düşünsenize bir kere... Suriye’de işler işin içinden çıkılmaz bir hal almış durumda... El Kaide le ideolojik olarak yakın bir noktada bulunan güçler artık Türkiye – Suriye sınırında Türk askerlerinin bulunduğu nöbetçi noktalarına birkaç metre uzaklıkta. Geçtiğimiz günlerde, Kuzey Suriye’de Kürt Otonomi Hareketi özerklik yolunda önemli bir adım attı. Cezire Kantonu sadece bir başlangıç. Bu işin arkası gelecek gibi gözüküyor. 1983 yılında Türkiye’de silahlı faaliyete başlamış olan Kürt Hareketi artık Mezopotamya’da önemi azımsanmayacak nitelikte bir bölgenin kontrolünü elinde bulunduruyor. Bu nokta Türkiye açısından yaşamsal öneme sahip. Irak özeline gelecek olursak, bu bölgede de işler hiç de Türkiye’nin istediği gibi değil. Irak parçalanma noktasında. Sünni – Şii gerilimi tüm bölgenin geleceğini tehlikeye atıyor. Dahası, federal Irak hükümeti Ankara’yı yüksek tondan uyarıyor: ‘Benim içişlerime karışma’ diye... İran’da da şimdilik her şey Davutoğlu ve çalışma arkadaşlarının istediği gibi gitmemekte. Stratejik hamlelerle, Tahran yakın dönemde bölgenin oyun kurucu pozisyonuna gelmiş durumda. Bu yeni özellik Ankara’nın bölgesel hamlelerini gölgeleyici nitelikte...
Mezopotamya’da sıkışan bir Türkiye... Ermenistan ile ilişkiler konusunda yeni inisiyatifler almakta zorlanan bir Ankara... Hem de 2015 yılı kapıdayken... Mısır konusunda ‘kaybedenler’ safında yerini almış olan bir Ak Parti Hükümeti... İnsan ister istemez düşünmek durumda: Elde ne kaldı? 2009 yılında büyük hülyalarla hayata geçirilen yeni proaktif politikadan elde ne kaldı? Cevap basit: Türkiye başlamış olduğu noktada sayıyor: Batı,Anadolu için sıkıntılardan çıkış noktası teşkil etmeye devam ediyor. Sermaye akışı açısından Türkiye’nin Batı’ya olan bağımlılığı ortada. Diplomatik açıdan da Türkiye’nin Batı’ya sırtını dönecek bir lüksü yok. 1839 yılında ilan edilen Tanzimat fermanından bugüne dek Anadolu’nun dış politikadaki kaderini etkileyen iki önemli unsur söz konusu: Avrupa ve Rusya... Bu gerçeği yadsıyacak lüksümüz yok...
Batı Türkiye için bu denli yaşamsal bir öneme sahipken, Ankara dış politika sahasında hangi kulvarlarda kolaylıkla yeni inisiyatifler alabilir? Bu soruya yanıt vermek için derinlemesine uluslararası ilişkiler tecrübesine sahip olmak gerekli değil. Kıbrıs ve Yunanistan, yeni dönemde Türkiye’nin dış politikası için birçok sorun babında çıkış noktası teşkil edebilir. Çipura sezonunun açılmasıyla beraber Ege Denizi’nde Türk ve Yunan sahil güvenlik botları ‘zarif paslaşmalarda’ bulunuyor olsa da, ateşten bir çember görüntüsü çizen bir coğrafya da değişmeyen bir gerçek var: Türkiye Kıbrıs ve Yunanistan olmadan, Yunanistan Türkiye’yi hesaba katmadan ve Kıbrıs da Anadolu’suz yoluna devam edebilecek durumda değil. Bu üçlü dengeyi göz önünde bulunduracak olursak önümüzdeki dönemde Kıbrıs Meselesinde yeni bir hareketlilik beklemek oldukça olası gözükmektedir. İşin içerisine Türkiye’nin iç siyaset sahnesindeki sarsıcı gelişmeleri ve seçim süreçlerini katacak olursak, Ankara’nın bu kulvarda adım ya da adımlar atması an meselesi olabilir.
Lafı fazla uzatmadan soralım: Ankara Eroğlu liderliğine rağmen adımlar atıp Özersay’ın kaygısını haklı çıkarır mı? Sorunun cevabı basit: Geçmiş dönemin tecrübesi, Ankara’nın tek taraflı inisiyatifleri istediği anda atabileceği ihtimalini kuvvetli kılmaktadır. Ankara’nın uzun zamandan beri Eroğlu liderliğine mesafeli olduğu bilinen bir gerçek. 28 Temmuz seçimleri sonrası kurulan koalisyon hükümetine Türkiye’nin ‘Eroğlu kabinesi’ gözüyle baktığı ve bu yüzden soğuk bir tavırla yaklaştığı gerçeği de artık yadsınacak durumda değil. Bu gerçekleri göz önüne aldığımızda Eroğlu’nun işinin oldukça zor olduğu gün yüzüne çıkıyor. Ankara’dan son saatlerde bize yansıyan bilgilerde bu kanıyı kuvvetlendirecek nitelikte...
Türkiye’nin olası Kıbrıs hamlelerini masaya yatırdığımız bu köşe yazısını, Eroğlu’nun ve çalışma arkadaşlarının yüreğine su serpen bir teferruatla kapatalım: Ankara her an şaşırtıcı adımlara imza atacak gibi gözükse de, Eroğlu ile ortak bir payda üzerinde ısrarla durmakta: Adada kurulması tasarlanan federal ortaklığın iki eşit unsuru olmalı. Federal Kıbrıs kurucu ortakların eşitliği ve Türkiye’nin garantileri olmadan zor...