Dünkü  yazımızda toplumların neden çöktüğünden bahsetmiş ve bu çöküşü biz Kıbrıs Türklerine uyarlamıştık.

Bugünkü yazımızda da yapılan çalışmalarla ortaya çıkan bu çöküşleri yaşayan toplumların ortak ipuçlarına bakacağız.

İlginç bir ortak ipucunun şu olduğu söyleniyor ; toplum bir kere en tepesine  çıktıktan sonra çöküşün ne kadar hızlı geldiğiyle ilgili.

 Birçok toplum yavaş yavaş yok olmamış. Daha çok toplumlarını inşaa ettiler, zenginleştiler ve güçlendiler, sonra kısa bir zaman içinde, zirveye erişmelerinden yirmi otuz yıl içinde çöktüler.

 Örnek olarakta Yucatan maya kültürü gösteriliyor; Yucatan yarımadasındaki klasik ova Maya kültürü, erken 800'lerde çökmeye başlamış. Bu Mayalar'ın en büyük eserlerini yaratmalarından ve nüfuslarının zirve yapmasından sonraki otuz kırk yıl içinde gerçekleşti.

Bir örnek daha vermek gerekirse, Sovyetler Birliği'nin çöküşü, gücünün zirvesine ulaşmasından sonraki yirmi otuz, hatta belki de on yıl içinde gerçekleşti. 

Bunu deney kabındaki bakterilere benzetebiliriz.  Deney kabında bakteriler çoğalır. Her kuşakta sayılarının ikiye katlandığını farzedelim: Sonlarının gelmesinden beş kuşak önce deney kabının 16'da 15'i boştur, sonraki kuşakta 4'te 3'ü boştur, sonraki kuşakta da yarısı boştur. Yarısı boş olduktan bir kuşak sonra kap doludur. Artık yiyecek kalmamıştır ve bakteriler çöküş yaşar. Dolayısıyla, toplumların güçlerinin zirvelerine ulaştıktan çok kısa süre sonra çöküş yaşamaları, tekrarlanan bir durumdur.

Bunu matematiksel olarak açıklamak istersek, eğer bugünkü toplumlardan birini incelemek isterseniz, matematiksel fonksiyonun bugünkü değerine, yani zenginliğe değil, fonksiyonun birinci ve ikinci türevlerine bakmanız gerekir. Bu genel kurallardan biridir. İkinci bir genel kural da, toplumları diğerlerinden daha kırılgan yapan, çoğunlukla ilk bakışta görünmeyen çevresel faktörler olduğu ve bu faktörlerin çoğunun henüz iyi anlaşılmadığıdır.

Peki Günümüzdeki sorunların sonuçları ne olacak? Günümüzde, geri sayıma devam eden bir düzine saatli bomba olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu bombaların bazılarının fitilleri 20 - 30 yıllık fitiller, hiçbirininki de 50 yıldan fazla değil. Bu bombaların herhangi biri sonumuz olabilir. Bunlar, su, humuslu toprak, iklim değişikliği, mütecavüz türler, fotosentetik tavan, nüfus problemleri, zehirli atıklar, vs...,. Toplamda yaklaşık bir düzine. Bunların hiç birinin fitili 50 seneyi geçmese de, çoğunun fitili sadece 20 - 30 senelik, bazı bölgelerde de fitil çok daha kısa.

 Bugünkü hızla, Filipinler'deki ulaşılabilir odunluk ağaçları beş yıl içinde kaybedeceğiz. 

Solomon Adaları'ndaysa odun ağaçlarının bitmesine sadece bir yıl kaldı, üstelik bu Solomonlar'ın en büyük ihraç ürünü. Bu durum Solomon Adaları'nın ekonomisi için muhteşem olacak.

 Dünyanın çevresel sorunlarını çözmek için yapmamız gereken en önemli şey nedir?' diye bana soranlara  cevabım, çevrenin evimiz olduğunu unutmuş olmamızdır.Bu unutmuş olduğumuz şeyi tekrar hatırlamamız gerekiyor.

 Dahada önemlisi aslında bizim sonumuzu getirebilecek bir düzine sorun var. Bunların hepsini çözmeliyiz; çünkü on birini çözüp de on ikincisinde tıkanırsak, başımız dertte demektir.

Örnek olarak, su, humuslu toprak ve nüfus sorunlarımızı çözüp de zehirli atık problemlerimizi çözmezsek, başımız derttedir.

İşin aslı şu ki, bugünkü gidişatımız, sürdürülebilir bir gidişat değil, yani bu şekilde devam etmemiz imkansız. Bu sorunlar, yirmi otuz sene içinde çözülecek. Bu şu anlama geliyor: Bu odada 50 - 60 yaşından genç olanlar, bu paradoksların nasıl çözüldüğünü görecekler, 60 yaşından büyükler ise görmeyebilirler, ama çocukları ve torunları kesinlikle görecek. Bu çözümler, iki şekilde tezahür edebilir: ya biz bu sürdürülemeyen fitillere acilen müdahale ederek kendimize uygun, bizim seçtiğimiz, hoş çözümler buluruz, veya bu problemler, bizim seçimimiz dışında, tatsız şekillerde çözüme ulaşır: Savaş, salgın hastalık ve kıtlıkla.

 Ancak kesin olan, bu sürdürülemez gidişatın şu ya da bu şekilde yirmi otuz sene içinde çözülecek olması.

Günümüzde karşılaştığımız büyük sorunlar, bizim kontrolümüz dışında olaylar değil. En ciddi tehdit, bizi çaresiz

 bırakacak, bize çarpmak üzere olan bir asteroid değil.

 Aksine, karşılaştığımız bütün ciddi tehditler, kendi yarattığımız sorunlar. Bu sorunları biz yarattığımıza göre, bunları 

çözmemiz de mümkün.

Demek ki, bu sorunları ortadan kaldırmaya kudretimiz yetiyor. Özellikle, her birimiz ne yapabiliriz?

Bu seçimlerle ilgilenenlerimiz için yapılabilecek birçok şey var.

 Anlamadığımız ve anlamamız gereken çok şey var. 

Öte yandan, anladığımız ancak yapmadığımız, ama yapmaya başlamamız gereken birçok şey de var.

Musluğumuzdan damlayan suyumuzu önemsemeliyiz.Toprağımızıda kirleten çoraklaştıran sebzemizde meyvemizde

 zehirli kimyasalları kontrolsüzce kullanmaktan vazgeçmeliyiz.Dağlarımızı delik deşik etmekten,plastik poşetleri kullanmaktan vazgeçmeliyiz.Yapanlara karşı korkusuzca karşı durmalıyız.

Bu dünyada ancak Toprağımız havamızı suyumuzu korursak biz ve bizden sonrakilerin yaşamaya devam edebileceğini 

unutmamalıyız.