Kıbrıs sorunu konusunda olumlu gelişmeler yaşanıyor;
Aslında kimine göre olumlu kimine göre olumsuz!
Ülke bir kez daha çözüm isteyenler ve istemeyenler diye karpuz gibi ikiye ayrılmaya hazırlanıyor…
Güney’deki gaz yatakları, Türkiye’den adaya getirilecek su, çözümü kolaylaştıracağa benziyor…
Her iki tarafta da güçlü bir silah olarak bunu kullanacak bu kesin…
Sayın Eroğlu’nun görüşmeci masasında olması da bizden bir kez daha ‘güçlü bir evet’ çıkacağı yönünde ilk mesajları veriyor…
Davutoğlu’nun, Eroğlu için söylediklerini de bir yana yazmak lazım, ilk kez bir BM yetkilisinin KKTC’deki TC elçiliğinde görüşme yapmasını da…
Hayrına bir şey olacaksa olsun tabi ki…

Ama konumuz bu değil!
Ülke demokrasisine önemli katkılar koyan ve bu ülkenin bir siyasi partisi olan TDP’nin hem içimizden hem de dışarıdan dışlanmış olması…
TDP ile görüşlerimiz uyuşmayabilir, bazı politikalarıyla kesişmeyebiliriz ama konu bu da değil!
Sıkıntımız, Kıbrıs Türkünün iradesine yapılan saygısızlıktır!
Önce Cumhurbaşkanı Eroğlu’nun sonra da Ankara hükümetinin…
Aslında ilk mesaj Cumhurbaşkanlığı’nda yapılan toplantılara TDP’nin davet edilmemesiyle gelmiştir…
TDP milletvekili Hüseyin Angolemli, meclis konuşmasında bunu yine Saray’ın açıklamasıyla ‘aceleye geldi’ şeklinde dile getirmiştir…
Bu ne ciddiyetsizliktir böyle!
Acele işe şeytan karışacağını hiç mi düşünmedi bunlar?

Hadi Saray’daki görüşmeler aceleye geldi yalanını yutalım, sindirelim;
Peki TC yetkilileriyle yapılan görüşmelere niçin TDP çağrılmadı?
Bunu cevaplayacak olan ilk makam yine Cumhurbaşkanlığıdır, Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nun kendisidir…
Peki ya pek muhterem ve çok sevdiğimiz Cumhuriyet Meclisi Başkanı Sibel Siber niye sus-pus oldu?
Meclis’in başı ve her şeyi olan bir kişi Meclis’te temsil edilen bir partinin görüşmelerden dışlanmasına nasıl olur da göz yumar?
Bunun mutlak bir açıklaması olmalı değil mi?

Başbakan Özkan Yorgancıoğlu, bu olaydan sakın kendisini soyutlamasın!
Ortada halkın iradesine, demokrasiye karşı işlenen bir suç varken o niye bir siyasi partiye, doğal olarak halkın iradesine sahip çıkmamış, başını deve kuşu gibi kuma gömmüştür?
Ülkenin genelini kucaklamak böyle bir şey midir?
Başbakan Yardımcısı Serdar Denktaş da bu kabul edilemez tavırdan kendine pay çıkarmalıdır…
Adında ‘demokrat’ olan bir partinin başkanı, ha keşke ülke demokrasisini zedeleyenlere karşı suskun kalmasaydı!
Benim merak ettiğim asıl şudur;
TDP bu dışlanmışlığı hak etmek için ne yapmıştır?
Hele de çözüm için hep ön saflarda olan bir partinin, önce kendi ülkesi sonra Ankara tarafından dışlanması, ötekileştirilmesi yenir yutulur bir şey değildir!
Şiddetle kınıyorum!



Bilgisiz vekil mi olur?


“Kıbrıs sorununa ilişkin bir şeyler oluyor. Toplantılar, gelenler, gidenler...
İç siyasi kaygılar olup bitenleri öğrenme ve gelişmelere katkıda bulunma istencimizin önüne geçmemelidir. Cumhurbaşkanı yarından tezi yok Meclis’te temsil edilen tüm partilerin içinde yer aldığı Meclis Platformu’nu toplantıya çağırsın ve istişarede bulunsun. Dahası, Meclis’te temsil edilmeyen partiler ve sivil toplum örgütleri de ayrıca bilgilendirilsin. İktidar ve ana muhalefet partilerine mensup ...milletvekilleri, parti başkanları tarafından bilgilendirilebileceği gibi belki de en güzeli ilk ağızdan yaşanmakta olan gelişmelerden haberdar edilmeleri olacağından, Meclis’te bir kapalı oturumda tüm milletvekilleri Sayın Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanı tarafından bilgilendirilsinler.
TDP kendince haklı bir serzenişte bulunuyor. Böylesi kritik bir konuda haklı ya da haksız serzenişler üzerinden iç siyaset hatta parti içi siyaset yapmak marifet olsaydı sanırım TDP’ye sıra dahi gelmeyebilirdi. Eğer gerçek niyet Kıbrıs sorununun çözümü ise yanlışları ya da eksiklikleri yeniden üretmekten ziyade doğruları çoğaltmaya odaklanmak en akıllıca alternatiftir. En azından Kıbrıs konusu mevzu bahis olduğunda, en azından bu kritik dönemeçte…”

(Birikim ÖZGÜR)



“CTP’nin yanında TDP de olmalıdır”

“Geçtiğimiz hafta içerisinde Cumhurbaşkanlığında yapılan ve TDP'nin davet edilmediği toplantının ardından, bugün TC Dışişleri Bakanı Sn Davutoğlu ile yapılan toplantıya TDP yine davet edilmemiştir. Çözüm yönünde samimi ve yapıcı bir siyasi parti olan TDP'nin bu toplantılara davet edilmemesini kınıyorum. Böyle demokrasi , toplumu kucaklama anlayışı olamaz. Eğer sadece hükümet davet edilmiş olsaydı, TDP yetkililerinin de davet edilmemesi anlaşılırdı ancak bu şekilde doğrudan TDP'ye açık bir tavır alınması kabul edilebilir değildir. Sorun çözüm ise, barış ise, adanın birleştirilmesi ise CTP yanında TDP de mutlaka masada olmalıdır…”

(Asım AKANSOY)



Özelleştirince ne değişti?

“Ercan hava limanımızdan bahsediyorum demek isterdim ancak ÖZELLEŞTİRDİLER ya BİZİM değil artık ONLARIN hava limanı. Bir buçuk yıl gibi bir aradan sonra geçen Çarşamba günü İstanbul’a yolculuk vardı. Merak da ediyordum ne değişiklikler var ne yenilikler var, hizmet nasıl dedikleri gibi Özelleştirme işe yarıyor mu gerçekten.
İlk bakışta evet vardı bazı değişiklikler ama görselde. Yani çöp sepetlerinin yerlerini değişmişler. Ana giriş kapısında ve uçuş salonuna geçiş noktalarındaki X-ray cihazlarının pozisyonunda biraz oynamışlar. Bunun dışında bir değişiklik mi? Var tabi olmaz olur mu ödediğiniz park ücretlerini değiştirmişler. Uçak biletlerine yansıyan ama bizim öderken fark etmediğimiz yer hizmet ücretlerini değiştirmişler. Yolcuya hizmette bir değişiklik var mı diye sorarsanız ayni hamam ayni tas.
Hiçbir şey değişmemiş ne giderken ne de gelirken. Yağmurda yağsa fırtına da olsa uçağa düşe kalka gidecen kardeşim. Dönüşte bagajı aldığımız noktada da bir değişikliğe lüzum görmemişler sağ olsunlar ama eskiden 3 firma vardı hani alışveriş yaptığımız ikisi lüzumsuz diye saf dışı anlayacağınız. Eee ÖZELLEŞTİRME dedin mi böyle olur demek. Cepten çıkan arttı ama hizmet gene ayni gene ayni. Kazanansa ihaleciği alan. Kısacası bu işi bizim beceriksiz hükümetlerimiz de yapabilirdi diye düşünüyorum nasıl olsa gelen da ZAMCI giden da ZAMCI...

(Ahmet DENİZER)



GÜNÜN FOTOGRAFI



MESAJ KUTUSU



Sayın Aşkan İLGEN, müdür atamalarında aynı kıstasta olan bir çalışana olumlu görüş belirtirken Mustafa Yeşil’e olumsuz görüş beyan ederken çifte standart yaptığınızı biliyor muydunuz? Kafalarda çeşitli soru işaretleri oluştu bilesiniz!

Sayın Şener ELCİL, göreve gitmeyen 4 öğretmen olayında karşı görüşlerde gelmeye başladı. Bu öğretmenlerin sendikanızdan istifa ettiği için düğmeye bastığınız iddia ediliyor. İki yanlış hiçbir zaman doğru etmiyor değil mi?

Sayın Hüseyin ÖZGÜRGÜN, bazı partililerinizle yaptığınız görüşmelerde size taktığım yönünde sitemde bulunuyormuşsunuz. Eh siz de takılmasaydınız yani…Hak edene takmak, etmeyene alkış tutmak görevlerimiz arasındadır. Hala dostuz ama aynı zamanda da mesleğimizi icra etmek durumundayız…

Sayın Ali Rıza USLUER, İskele’de ciddi bir çalışma başlatıldı ve ilçe kurultayında görevden alınmanız için düğmeye basıldı. Zaten çok da hevesiniz kalmadı değil mi? Bizce hiç uğraşmayın ve önce sağlık deyin…

Sayın Oğuz KÖSE, seçim öncesinde bazı vaatlerde bulunduğunuz partilileriniz önünde mahcup durumlara düştüğünüz söyleniyor. Siyasetin cilveleri böyle bir şey değil mi? Biraz daha pişmeniz gerekebilir…

Sayın Kemal ÖZTÜRK, Serdar Denktaş-Bengü Şonya kavgasında tüm gücünüzü Şonya’ya vermekte kullandığınız gözlemleniyor. Kim derdi ki sizin gibi doğuştan bir partili gün gelecek genel başkana kafa tutacak…Gazanız mübarek olsun…

Sayın Buran ATAKAN, Girne’de çok lüks bir villa yaptırmanız birilerinin gözüne fena battı bilesiniz. Kocaman bir nazar boncuğunu ihmal etmeyin ki göze gelmeyesiniz. Gözü olanın gözü çıksın…

Sayın Cemal ÖZYİĞİT
, heyetler arası görüşmelerden dışlanan bir parti başkanı olarak ben sizin yerinize olsam, KKTC’deki parti kayıtlarını sildirir ve partiyi Rum tarafında kayıt ettirirdim. Acaba bu işle Çakıcı’nın bir parmağı olabilir mi? Bir araştırın bakalım!

Sayın Ertuğrul HASİPOĞLU, İrsen Küçük’e hem güçlü bir destek vermek hem de Lefkoşa’da seçilmemesi için çalışma yapmak nasıl bir şey ben anlayamadım! Acaba bunun için mi siz de gazaba geldiniz? Allahın sopası yok değil mi?

Sayın Ahmet KAPTAN, müdürlük işi suya yatınca muhalefetin dozunu yavaş yavaş arttırdığınız gözlemleniyor. Zaten o makam size hiç yakışmaz ve emekli oluncaya kadar geceleri rahat uyuyamazdınız.

Sayın Moran AÇIKADA, Usluer ile aranızda geçmişte ne yaşandı bilmiyoruz ama bu kadar intikamcı olduğunuzu bilmiyorduk. Aslında görünüşte çok da uysal ve hoş görülü birisiniz. Yavaş atın tekmesi tık olur değil mi?

Sayın Mete ÖZMERTER, minik oğlan yolda geliyormuş hadi hayırlısı. Erkek adamın erkek oğlu olur sözünü son günlerde çok fazla kullanmaya başlamışsınız. Bu arada yaptığınız esprilerle Cem Yılmaz’ı aratmadığınız söyleniyor. Acaba mesleği yanlış mı seçtiniz?

Sayın Erhan ARIKLI, DP içinde en sıkıntılı partili şu sıralar siz olsanız gerek. Sizin de yardımcı olduğunuz yeni parti tüzüğü dünürünüzü genel sekreterlikten edeceğe benziyor. İki arada bir derede kalmak böyle bir şey olsa gerek değil mi?

Sayın Mehmet ÖZKARDAŞ, sendikanızın yeni yıl için dağıttığı nostaljik radyolara epey rağbet varmış. Birkaç bin tane daha sipariş vermekte yarar var aksi halde kavga çıkacağa benziyor…

Sayın Zeren MUNGAN, kamu çalışanları 13’ncü maaşların ne zaman ödeneceği konusunda mesajlar göndermeye başladı. En azından bir ip ucu istiyorlar bizden iletmesi…

Sayın Cenk MUTLUYAKALI,
cep telefonunda bir sorun yaşayınca menüyü kavramak için Almanca dersleri almaya başladığınızı öğrendik. Devam edin ben de geçen sene Portekizce kurslarına gitmiştim.


Günün Fıkrası

Yönetici ve mühendis...


Büyük bir şirketin üst düzey yöneticilerinden biri bir gün New York üzerinde balonla dolaşmaya çıkar.
Aksilik bu ya, pusulasını aşağıya düşürür ve kaybolur. İnmek için uygun bir yer ararken bir gökdelenin tepesinde sigara içen bir adam görür ve alçalır.
- Pardon. Ben neredeyim acaba? diye sorar.
- Yerden 500 feet yükseklikte bir balonun içindesin der adam.
Yönetici sinirlenir:
- Sen mühendissin değil mi? diye sorar.
- Evet der adam. Nereden bildin?
- Çünkü başım belada ve sana bir soru soruyorum. Verdiğin cevap 100% doğru
fakat hiçbir işime yaramıyor.
- Sen de yöneticisin değil mi?
- Evet ama sen nereden bildin?
- Çünkü yerden 500 feet yükseklikte bir balonun içinde kaybolmuşsun. Pusulan
yok, berbat durumdasın. Fakat bu şimdi benim suçum oldu.