“Maaş ödemek için Türkiye’den para almak utanılacak bir durumdur…”
Bu sözü KKTC 2. Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat söylemiş.
Çekin nereye çekerseniz!
Kimisi Anavatanımızdır, elbette ödeyecektir, kimisi Türkiye’nin maaşını da memurunu da istemeyiz diyecektir.
Kimisi de, Türkiye’nin burada binlerce insanı var, bizim paramız bize yeter, mecbur ödeyecektir diye yorumda bulunacaktır.
Hepsini anlarız elbet…

Ama Sayın Talat’ı anlayamayız işte!
Talat’ın geçmiş Cumhurbaşkanlığı dönemini bir yana koyalım…
Ama Başbakanlık dönemini bir yana koyamayız!
Belki çok uzun bir süre değil ama Sayın Talat 13 Ocak 2004-26 Nisan 2005 yılları arasında 16 ay gibi Başbakanlık yapmıştır bu ülkede…
Bizimkisi merak işte!
Acaba Sayın Talat, o dönemde maaşların bir bölümünü Ankara’dan temin ederken hiç utanç duyuyor muydu diye takılıverdi aklımıza?

Bir devlet adamı için yakışık almayan sözlerdir bunlar…
Talat gibi bir çok kesimin gönlünde taht kuran, duruşu ve seviyesiyle göz dolduran birine yakıştıramıyoruz…
Talat’ın Başbakan olduğu dönem de dahil gelmiş geçmiş bir çok hükümet kamu çalışanlarının maaşlarını ödemek için Ankara’ya avuç açmışlardır…
Hele de Talat döneminde bu rakam 40-50 milyon TL’lere çıkmışken, sanki geçmiş hiç yaşanmamış gibi, şimdi utanç duyduğunu söylemek insanın kendi kendiyle çelişmesinden başka bir şey değildir.

KKTC’de maaşlar ödenirken elbette her seferinde Ankara’ya avuç açmak ne kabul edilebilir, ne de alkışlanabilir bir davranıştır.
Ama böyle gelip böyle gidecek mantığı devam ettikçe de bunun bir alternatifi yoktur…
Ama, yok eğer artık biz kendi yağımızla kendi ciğerimizi kavurmak istiyoruz ve bunun bedeline de ödemeye hazırız derseniz, işte o zaman durumlar değişir…
Bilmem anlatabildim mi?


“Ne göbek bağı, ne zam!”

“Hükümet bence demeli ki;
- Şu ana kadar KIB-TEK'e borcu olan, kurum kuruluş, şahıs vesaire vesaire, borçlarını ödemesi için uzun vadeli taksit imkanı sunacayım... Bunun için gerekli yasal düzenlemeyi yapıyorum.
- Solar sistemi ben ithal ediyorum. Tüm yatırımı ben yapıyorum.
- Maliyeti ne ise, aynı maliyetten sizlere veriyorum.
- Filanca yıl sonuna kadar %60 işletim maliyetlerinden tasarruf hedefliyorum.
- Evvel zaman içinde CTP hükümeti tarafından kurulan dizel santralleri yaptığım bu tasarrufla doğal gaz santraline geçirmek için yatırım yapacayım.
Ne göbek bağı, ne zam, ne özelleştirme, ne özerkleştirme, ne de başka bir şey... Çok mu imkansız yani?..”

(Alev ŞENSOY)



“Kimse için acizlik değildir, fakirlik”

Parası olanın çocuğu daha özverili koşullarda paralı özel okullarda okur..
Devlet okulların çocukları ise kısıtlı eğitim imkanlarıyla, elde olan olanaklarla..
Parası olanın evladı, özel dersler alır, matematik, fizik, kimya, müzik-resim..
İmkanları kısıtlı ailenin çocukları ise baba öğüdü anne yönlendirmesi ile yetinmek zorundadır..
Özel okullarda ve dershanelerde yetişenler çok iyi işler yapar zengin olurlar..
Devlet okullarında eğitim görüp hiç özel ders almadan yetişip gelişenler ise hayatın gerçeklerini çocukluklarından bu güne yaşadıkları ve tecrübe ettikleri için, bir yaştan sonra hayalci olup çıkar.
Hayaller gerçeklerden daha çıkarlıdır onlar için..
Ve aslında, hayaller gerçeklerden hep daha güzel ve çekicidir, herkes için..
Yaşlandıklarında, parası olanlar özel bakıcı tutarlar ev rahatlıklarında. Parası olmayanlar da Devlet huzur evlerinde bakıma alınırlar emekli maaşları tutarında..
Zengin ağır hasta, özel hastanelerin konforlu yoğun bakım ünitesinde; fakir olan da devlet hastanesi yoğun bakım ünitesi koşullarında cebelleşir Azrail ile..
Ve gün gele bir gün, ayrı okullarda eğitim alanlar, ayrı iş koşullarında çalışanlar, ayrı hayat koşuşturmasında ömür törpüleyenler ve Azrail ile bile farklı olanaklar dahilinde mücadele ederler..
Lakin, gelip geçici bir hayal olan hayatın son gününde kimse için kar etmez zenginlik ve artık hiç kimse için acizlik değildir fakirlik..
Nihayetinde, madem mezarlıklara yan yana gömülürler dünyevi düşmanlar bile, ne diyedir öyleyse bu canhıraş mücadele, bu telaş, düşmanlık, çekememezlik ve rezillik.. Bu cahillik.. Allah için..

(Candaş ÖZER)

GÜNÜN FOTOGRAFI

MESAJ KUTUSU


Sayın Mustafa ARABACIOĞLU, özel okullarla devlet okulları arasındaki uçurum her geçen gün büyüyor. Bu da eğitimde haksız rekabeti beraberinde getiriyor. Umarız bakanlığınız döneminde bu hassas konuyu da gündeme getirirsiniz…

Sayın Mete BOYACI, ultra lüks binalar olarak adlandırdığınız Premier Stüdyoların inşaatlarının ne zaman biteceği merak konusu olmuş. Kantara Yurdu’nda kalan öğrenciler aradı sıkıntı büyükmüş…

Sayın Cemal BULUTOĞLULARI,
geçen Pazar günü gittiğiniz avda avlamak yerine siz avlanmışsınız ve ovada düşüp fena halde kolunuzu yaralamışsınız. Büyük geçmiş olsun. Artık diyoruz daha hafif sporlarla ilgilenseniz fena olmaz değil mi?

Sayın Suat GÜNSEL, UBP içinden bazı kurmaylar seçimlerde yaptığınız bağışın epey sorun yaratacağını iddia ediyorlar. Yaptığınız bağışlar keşke bir işe yarasaydı diye hayıflanıyor musunuz acaba?

Sayın Kemal Deniz DANA, Kaymakamlık elden gitti diye hiç üzülmeye gerek yok. Günay bey madem ki çocukluk arkadaşınız ve madem ki köylünüz keyfini çıkarın deriz. Koltuk yabancıya gitmedi…

Sayın Abdullah ÖZTOPRAK, yeni rektörlük binanız hayırlı ve uğurlu olsun ama hiç de görüntü olarak rektörlük binasına yakışmamış. Büyük ihtimalle binanın mimarisinde büyük bir hata yapıldı diye düşünüyoruz…

Sayın Mehmet ÇANGAR, LTB’ye yaptığınız indirim kıyağı nereden çıktı bilemiyoruz ama kamuoyu sizin için ‘kaz gelecek yerden tavuğu esirgemez’ yorumları yapmaya başladı…Vardır bir bildiğiniz elbet değil mi?

Sayın Hasan SERTOĞLU, o nasıl basın toplantısıydı öyle? Az daha birkaç gazeteciyi dövecektiniz diye ödümüz patladı. Çok hassas konularda biraz daha sakin olmakta yarar görüyoruz…

Sayın Mehmet ÇAĞLAR, eğer üç adaylı bir kurultay olacaksa aradan sıyrılıp kazanma şansınızın epey yüksek olduğu konuşuluyor…Artık karar vaktiniz yaklaşıyor, elinizi yüreğinize koyup kesin kararınızı açıklayınız…

Sayın Beran BERTUĞ, Derviş beyin akrabası olarak Mağusa Kaymakamlığı’ndan alınmanız konusu epey tartışma yaratacağa benziyor. Ama sonuçta hiç şansınızın olmadığı ve kara haberin eli kulağında olduğunu duyduk. Hakkınızda hayırlısı artık…

Sayın Kaan KANER, 16 milyon Euro’luk KDV borcunun büyük bir bölümünü Kaner Grubu’nun ödeyeceğini öğrendik. İyi de bu kadar külfetin altına madem ki girdiniz Türkiye’den bir şirketle niçin ortaklık yaptınız ki? Başınız çok ağrıyacağa benziyor…

Sayın Mehmet SAYDAM
, Ercan’da bizin de bir miktar hisseniz olduğunu bu yüzden sıkıntılı bir dönem geçirdiğiniz söyleniyor. Siz iyi bir muhasebecisiniz mutlaka bu karmaşık durumdan çıkarsınız. Allah kolaylıklar versin…

Sayın Hüda HÜDAOĞLU, Serdar beyin bakanlığından çıkmadığınız ve görev için kolları çoktan sıvadığınız gözlemleniyormuş. Bir de şu müsteşarlık ataması açıklansa da siz de kamuoyu da bir rahatlasa değil mi? Kolay gelsin…

Sayın Oya GÜREL, mahallenin kedilerini kadrolu, 03 ve geçici diye sınıflandırıp beslediğiniz görülüyormuş. Hepsine birer uygun kadro bulmakta yarar var, zira emeklilikleri heba olanlar olabilir…

Sayın Mehmet TANCER,
Girne Akçiçek Hastanesi’ne geri dönmeniz çalışanları epey neşelendirmiş diyorlar.Özellikle yaptığınız espriler milleti kırmaktan geçiriyormuş. Ağzınıza sağlık…

Sayın Cenk MUTLUYAKALI,
ana haber sunuculuğunuz izleyenler arasında beğeni ile karşılandı. Çok yakında Türkiye’den teklifler gelirse şaşırmayın olur mu? Tebrik ederiz…

Sayın Ertan BİRİNCİ, First FM’in 17’rci yayın hayatını kutlar başarılarla dolu nice seneler dileriz. Bu memlekette bu işten anlayan ender insanlardan birisiniz. Tebrik ederiz…

Sayın Cemil KARZAOĞLU, Orman Dairesi müdürlüğünüz bizim için sürpriz olmadı. Eğer olmasaydınız işte o zaman hem yanlış hem de sürpriz olurdu. Yeni görevinizde başarılar dileriz…





Günün Fıkrası


Sarıl bana...


Karı-koca yatağa giriyorlar, tansiyonlar yükseliyor, sevişmeye
hazırlanıyorlar.
Ancak kadın durup dururken, “Dur, canım istemiyor, sadece
bana sarıl” diyor.
Adamcağız, “Neden?” diyor.
Karısı: “Bir kadın olarak sevgi ihtiyaçlarımı anlamıyorsun” diyor.
Adam, sevişemeyeceklerini anlıyor ve kadının istediğini yapıyor.
Ertesi gün adam, karısını çok güzel bir mağazaya götürüp, alışveriş yapıyor.
Kadın, 3 tane pahalı kıyafet deniyor ama karar veremiyor. Adam, karısına hepsini
almasını söylüyor.
Sonra, 200 dolardan 3 çift ayakkabı da alıyor…
Sonra, pırlanta küpeler alıyor. Kadın heyecanlanıyor, mutlu oluyor… Kocasının delirdiğini düşünüyor ama umurunda değil, pırlanta kolye de alıyor.
Kocası, “Kolye sevmezsin sen ama bunu beğendiysen, alabilirsin” diyor. Kadın zıplıyor,
yerinde duramıyor mutluluktan. “Hazırım, kasaya gidelim” diyor kadın.
Kocası: “Hayır hayır hayır bunları satın almayacağız ki” diyor.
Karısının yüzü bembeyaz oluyor.
Kocası: “Bunlara sadece sarılmanı istiyorum.”