Sünnet, erkeklik organının ucundaki deri parçasının bir operasyonla alınması olayıdır. Sünnet halk dilinde, erkekliğe geçişin simgesi olarak kabul edilir. Bunun sağlık için gerekli olduğunun ifade edilmesi yanında Müslümanlarda sünnet dinin gereğidir.
Müslümanlarda sünnet, dini ve kültürel gerekçelerle erkeklere uygulanmaktadır.
Bu operasyonu, yapanlara da sünnetçi denir. Yıllar önce bu operasyonları, sünnetçi denen kişiler yaparlardı. Şimdilerde ise sünneti, doktorlar yapmaktadır. Ya cerrah doktorlar veya ürolog doktorlar bunu gerçekleştirmektedirler.
Aileler sünnete ayrı bir önem verdiklerinden bu operasyon sürecinde sünnet düğünü de yapmaktaydılar. Bu gelenek geçmiş yıllarda çok yaygındı. Şimdilerde ise çocuğun acı çekmemesi için ve de ömür boyu hatırlayacağı bir korku içinde olmaması için aileler çocuk daha birkaç aylıkken onu sünnet ettirmektedirler. Böyle olunca çocuk bir şey hatırlamamaktadır.
Ne var ki erkek çocuklarını incitmek ve de korkutmak için sünnet olayı ve sünnetçiden zaman zaman bahsedilir. ‘Sünnetçi seni kesecek, sünnetçi geliyor gibi’ ifadelerle çocukların yaramazlıkları engellenmeye çalışılır. Bu da halk arasında sünnetçi korkusu vermek olarak anılır.
Bu ifadenin bir de mecazi kullanımı söz konusudur. Birileri birilerini etki altına almak için, korku ve tehdit edici ifadeler kullandığı zaman da sünnetçi korkusu verildiği ifade edilir.
Malum milletvekilliği seçimleri öncesi, kamuoyunda bir ses bandından söz edildi. Yayınlara göre, ses bandında, İkinci Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ın, o dönemdeki Cumhurbaşkanlığı sözcüsü Hasan Erçakıca ve Maliye eski Müşteşarı şimdilerde Maliye Bakanı Zeren Mungan’ın konuşmaları bulunmaktadır. Bunu kim nerde nasıl kaydetti, nerden nereye ulaştı ve sonunda basına nasıl iletildiği bilgisi yok. Bunlar üzerinde durulması gereken hususlar.
Bu ses bandı, basın kuruluşlarına iletildikten sonra yayınlanmaması için yoğun uğraş verildiği belirtildi. Bazı basın-yayın organlarına baskı yapıldığı ve tehdit edildiği yazıldı çizildi.
Buna maruz kalan basın kuruluşları, konuyu deşifre edeceklerine sessizce protesto etmeyi yeğlediler. Bazı sendika ve sivil toplum örgütleri de bunu sorgulayacaklarına kolaya kaçarak, ‘’Basın kuruluşlarını tehdit eder, baskı uygularsanız sizi deşifre edeceğiz’ ifadeleri ile konuyu geçiştirdiler. Ortada ciddi bir durum var, onu değerlendirip gereğini yapmak yerine ‘bir daha yaparsanız sizi ele veririz’ tehditleri ile ‘’Sünnetçi Korkusu’’ vermişlerdir.
Bu uygulama doğru değildir. Yapılan yanlışsa yapanlar kamuoyuna aktarılmalı idi. Yok eğer birileri korunmak istenmişse o başka. O zaman büyük büyük laflar edilmeyecek.
Toplumda yaşanan bir çok sıkıntı bu gibi tutumlardan doğmaktadır. Bilen söylemeyecek, gören konuşmayacak, ondan sonra da şeffaflık ve açılıktan söz edilecek. Deşifre etmek yerine sünnetçi korkusu vermek ne kadar doğru?