2014 biterken Hristofyas açıklama yapmış, geçmişle yüzleşmeliyiz, yüzleşenleri
desteklemeliyiz, demiş. Bazı Kıbrıslı Rum faşistler de Türkleri öldürdü, demiş.
Daha da ötesine gitmiş ve eklemiş: “tüm halkımız için barış ve refah koşullarını
yaratarak yurdumuzu yeniden birleştirecek yumruklarını birlikte
kaldırmalarının zamanıdır” (Kıbrıs365.com).
Bu açıklamadan sonra solcular 2014 yılının sonunu bir heyecan, bir şükran
bildirme modunda bitirdiler adayarısında. Rumların barışa yönelik
kararlılıklarının bir göstergesi olarak okuyanlar oldu bu açıklamayı. Bizdeki
faşistler riyakarlık ederken oradan gelen bu “geçmişle yüzleşme” adımını barışın
tohumları olarak gören sol cenah epeyce yorumda bulundu. “Bakın! Hristofyas
da aynı fikirde!” nidaları yükseldi. Sosyal medyada bu “tarihi an” takdirler
topladı, hatta bazıları Hristofyas’ın bu cesur yüzleşme çağrısını liderlik
düzeyinde Kıbrıslı Türkler’de kimsenin yapmadığını, Talat’ın böyle bir yaklaşım
benimsemediğini, bu bağlamda Hristofyas’ın çok çok büyük bir iş yaptığını dile
getirdiler.
Sağ cenahın Türkiye şükrancılığının sol cenahtaki yansıması olan bu Rumlara
şükrancılık, bağımsız, karakterli, sol evrensel değerlerin çığlık çığlığa bağırdığı
eşitlik temelli ilişkilenme biçimleriyle ve “barışmakla” alakasız. Solun bunca
şükrancı olması umut törpüleyen bir durum. Çünkü bizim bildiğimiz sol
yağdanlık yapmaz, gözü kapalı milliyetçilik ekseninde politikayı kabul etmez,
eşitlik temelinde olmayan yaranma politikalarına isyandadır bizim bildiğimiz sol.
Olanı biteni inkar üzerine politika yapmayı kendine yakıştırmaz.
Ama adayarısı, soluyla sağıyla bağımsız, eşitlikçi ve özgürlükçü politikalar
üretmekten uzak durma niyetinde ısrarcı.
Hristofyas ne rol oynamıştır Kırbıs’ın birleşmesi dönüm noktasında? Nasıl bir iz
bırakmıştır birleşik Kıbrıs mücadele tarihine? Alkışlayıp şükran belirtenler bir
saniye düşünüyorlar mı bunun cevabını zihinsel kırılmalarının çatlaklarını
yapışkanlamadan önce?
Talat’ın politik fikri sabitlerinin, Kıbrıslı Türkleri temsiliyetinin önüne geçtiğini
düşünmüşümdür hep. O yüzden ben Talat’ı desteklemedim hiç. Ama Talat ile
Hristofyası mukayese etmek ve tarihsel olarak Talat’ı (rüzgar CTP’de onun
arkasından çekildi diye) Hristofyas’dan daha az “birleşik Kıbrıs” için mücadele
vermiş pozisyona oturtmak da yanılgıdan öte adaletsiz bir tutumdur. Bunun
nedeninin, içselleştirilmiş kendinden nefretin ve kendini daha küçük görmenin
yansıması olması olasıdır. Ya da daha politik düzeyde Rumların sol iktidarının
anlaşma olasılığını çöpe atmasını unutturma çabası olabilir.
Talat ikinci dönem seçimleri Hristofyas üzerinde anlaşılan bir ortak metin
olmadığını açıkladığı için kaybetti. Hristofyas, kendisine istediği hemen her şeyi
vermeye hazır olan Talat ve ekibi ile uzlaştıkları noktaların çoğunlukta olduğunu
açıklamayı reddettiği için Talat’a ve onunla birlikte Federal Kıbrıs’a olan inanç
tükendi. Talat ve ekibi, bağımsız olmasalar da Kıbrıslı Türk bir ekibin etkinlik
gösterebildiği nadir müzakerecilerdendi. Hristofyas, Kıbrıs meselesini iç
politikadaki seçilme endişesine kırdırmayacak cesarette bir lider olsaydı,
anlaşmaya gidilebilecek ender anlardan biriydi Talat‐Hristofyas liderlik dönemi.
Talat Rumlarla müzakere ederken “Kıbrıslılık” temelinden, Kıbrıs
milliyetçiliğinden hareket ederek müzakere ederken, solcu Rum müzakereciler
“öteki” ile müzakere etmekteydiler. Talat seçimleri, kendisini “öteki” gören Rum
solculara kayıtsız şartsız her şeyi veren bir tonda, eleştiri yapmayan bir tavır
sergilediği için kaybetti. Haysiyetli ve eşit bir barışa gitmekle, anlaşmak için
yalvarmak aynı şeyler değildir çünkü.
Şimdikiler ise Talat’ın o dönemki halini bile beğenmez oldu. Hristofyas yurdun
barış ve refahta buluşması için birleşerek yumruklarımızı kaldırmamızı söylemiş
çünkü. Söylemesi yeter. Ne yaptığı önemli değil.
Adayarısı sözlere bayılıyor, icraatla pek ilgilenmiyor. Şimdilerde şükran
Hristofyas’a. “Sen neden barış için iktidarında gerekenleri yapmadın?” diye soran
yok. Barışın haysiyetli ve eşitlikçi olmasına gerek yok. Adam yüzleşelim demiş,
tek yumruk olalım demiş. Dahası artık onlar da ekonomik olarak battıkları için
federasyonun kıymetini anlamışlar. Anastasiadis de artık barışa hazır
olduklarının sinyallerini veriyormuş. Yaşasın! O istediği için artık hakikat
komisyonlarından söz etmeye başlayabilirmişiz.
Şükran’dan bir adım öteye politika üretememişiz 40 yılda. Ve bir şeyden daha
öteye bir politika üretememişiz: “Bekledim de gelmedin, hiç mi beni sevmedin”
diye mırıldanıp duruyormuşuz hala. Aktörler farklı, bizim şükrancılığımız ve
medet umuşumuzsa hep aynı...