Dünya var olduğundan beri, insanoğlu geleceğine dair kaygı taşıyor. Bu kaygılardan ilki, karnını doyurmak, ikincisi sığınmak, daha da ötesi hayatta kalmak vs. tüm yaşamımızın kaygılardan oluştuğu gerçeği, yadsınamaz bir durumdur. Koruma ve saldırı psikolojisi içinde var olduğu sürece, böyle olması da doğaldır. Yaptığı veya ürettiği piyasada kabul görürse, yaşam daha da güzelleşir. Mutlulukta ihtiyaçları karşılandığı sürece, tebessümle devam eder. Peki neden insanlar çok mutsuz ve geleceğe kaygı ile bakıyorlar? Bu soruyu kendine soran insan, ne, neden ve niçin i kendine sormamış demektir aslında.
Bilgi toplumlarında böyle bizdeki gibi şeyler pek olmaz. Bunlar bizim gibi küçük ülkelerde olan şeylerdir ve bazı şeyler de bize özgü şeylerdir. Bize özgü olanları, yani başka ülkelerde olmayan şeylerin neler olduğunu bir sorgulayalım.
Seçtiğimiz siyasiler yıllardır bu halka çok sözler verdiler ve birçoğunu da gerçekleştiremediler. Bizim bakanlarımız ve milletvekillerimiz çok sözler verir, fakat tutmazlar. Bu da halktaki güven duygusunu aşağı doğru iter. Siyasilere olan güven çok azalmış durumdadır. Bu kadar söz, neyin göstergesidir? Olmayacağının mı? KKTC’yi bu kadar karmaşık bir sistem haline kimler getirdi? Herhalde ben getirmedim. Kim gelirse gelsin, bu yapı sürdürülebilir bir sistem değildir. Bakalım siyasiler nelere söz vermişler ve ant içmişler.
Söz veriyorum ki, sizi işe alacağım. 12 bin işsiz var.
Ant olsun ki, Türkiye’den gelen paraları halka yaygın bir şekilde, adaletli dağıtacağım.
Kalkınma bankası kredilerini hakkı olan vatandaş alacak.
Bağımsız ve tarafsız, herkese eşit davranacağım. Partizanlık yapmayacağım.
20 – 30 yıldır bu ülkede yaşayan insanları, vatandaş yapacağım.
Makamı hizmet için kullanacağım. Kendi ailem için değil.
Her sıkıştığında Anavatan, parayı aldıktan sonra Atavatanım diyeceğim.
İktidarı halk için kullanacağım. Kardeşim ve akrabalarım için değil.
Göstermelik camiye ve düğüne gideceğim, nasıl olsa birileri beni görür.
Hakkı olanı işe alacağım, partilimi değil.
Az çalışıp, çok para kazanmaya ant içtim.
İşe gitmeden, başka ek işlere gitmeye ant içtim.
Bu ülkede önce koltuk, sonra ailem, zaman kalırsa da halk için bir şeyler yapacağıma söz
Verir ve ant içerim.
Her türlü ayrımcılığı yapacağıma ant içerim.
Seçim döneminde, oyunuzu alırken, değerli insansınız, seçim bittikten sonra da herkes
Yoluna gitsin.
Türkiyeli vatandaşlar baş tacımız deyip, seçimler bittikten sonra boş ver, nasıl olsa bir
Sonraki seçimlerde, bir yemeğe kandırırız, deyip, kendi yandaşlarımıza ve yandaşlarımıza
Çalışmaya devam edeceğime ant içtim.

Fakat sevgili okurlar, bütün suçlu önce Anavatan, sonra da halktır. Bunun böyle olacağı yıllardır belli idi. Ama maalesef, her seferinde siyasi partiler, bunu yapmaya devam etti. UBP, DP, CTP vs. bütün partiler burada suçludur. Gelecek ve umut adına söz verenler, kendilerine çalıştılar hep. Bu yüzden ne verecek sözleri kaldı, ne de ganimet. Bu kadar kolay söz veren siyasi, bu topluma ne verebilir ki?
İktidarın kaynaklarını ve gücünü kendine çeviren seçilmişler, bir dahaki seçimlere kadar başka yalanlar uydurmaya devam etsinler bakalım, en sonunda bu toplum da kendini kurtaracak dürüst ve adaletli bir iktidar yaratacaktır.
Sil baştan ve yeniden, genç, dinamik ve halkın hizmetkarı mantığı ile hareket eden birileri, çıkacaktır. Şartlar bunu gerektiriyor. Bu sistem iflas etmiştir ve yeni, reformlar gerçekleştirecek bir yapı kaçınılmaz olmuştur. Yoksa işimiz gücümüz, dedikodu yapmaktan öteye gidemez. Yıllardır cebinden tek kuruş harcamayan insanlar başta olursa, tabiî ki kendilerine çalışacaklardır. Söz vermek ve ant içmek, kendileri içindir, halk için değil. Bu böyle biline ve kulağımıza küpe ola.

Bu sıcak yaz aylarında hepimizi denizle baş başa bırakıyorum değerli okurlarım. Eylül’de yeniden görüşmek üzere.