Adayarısında alışılageldik bir “şükrancı” yapı vardır. Sol genellikle bu şükrancı yapıyı eleştirir gibi gözükse de son dönemlerde sol cenah da şükrancılığı “minnet” adı altında yeniden üretmeye başlamıştır. Liderlik iddiası ile sahne alanlar ve politikayı profesyoneldüzeyinde yapanlar da “şükran” kültürünü “minnet” adıyla cilalayarak aynı şeyi istemektedirler. Bu minneti isteyenler hem sağ, hem sol, hem aktivist, hem de “sağa ve sola gerek yok, hem o hem o ve hem hiç biri” olduğunu söyleyen geniş bir grupta görülmektedir.
 
Siyasetçi halktan işini doğru yaparsa minnet beklemektedir. Seçilirken verdiği sözlerin bir kısmını yerine getirirse minnet beklemektedir. Sanki kendisine hiçbir getirisi yokmuşçasına “bu zor görevi halk adına yaptığı için” minnet beklemektedir.
 
Bu, örneğin bir akademisyeninher hafta hazırlık yaparak sınıfa girip öğrencilerine gereken standartlarda ders verdiği için öğrencilerinden “minnet” beklemesi gibi bir şeydir. “Sizin için 3 uzun saat ayakta durdum, tüm sorularınızı yanıtlamak için çaba sarfettim ve konuyu anlamanız için ilginç örnekler hazırladım, minnet duyun” demek kadar aymaz bir yaklaşımdır politikacıya minnet beslemek.
 
Profesyonel meslek sahibi insanların ve politikacıların yaptıkları iş karşılığında kazançları vardır. En belirgini, aldıkları maaştır. Ama şüphesiz maaş tek kazançları değildir. Topum içerisinde kendilerine verilen “saygın” pozisyon her adımlarını kolaylaştırır. Devlet dairelerinde işleri kolay yürür, çocuklarının öğretmenleri ile iletişimleri daha kolay ve yapıcıdır, girdikleri sosyal çevrelerde hürmet görürler. Statü sahibi kişilere kapılar daha kolay açılır. Projeler, çocuklarına burslar, eşlerinin/çocuklarının başka iyiler içinden en iyi işlere alınması, danışmanlıklar daha ulaşılır hale gelir. Uluslararası organizasyonlar, farklı ülkelerden insanlarla kurulan ağlar farklı fırsatları da ortaya çıkarır.
 
Kısacasıişini iyi yapan “statü sahibi” bir profesyonel, toplumun geriye kalan gruplarına göre hali hazırda çok fazla fayda sağlamaktadır. Bir belediye işçisi işinde ne kadar ehil olursa olsun, ne kadar iyi hizmet sunarsa sunsun maalesef politikacının gördüğü saygı ve ilgiyi görmez, aynı fırsatlardan yararlanamaz. Dahası kimse 20 yıldır çöplerini toplayan bir işçiye “minnet” üzerinden yaklaşmaz. En iyi ihtimal işini yapmıştır, hayatını kazanmıştır diye bakılır. Ancak her gün verilen emek üzerinden bakıldığında da çöpleri toplayan emekçipolitikacıdan daha çok çalışmakta, çiftçi daha çok katma değer üretmektedir.
 
Politikacılara “uzun saatler çalıştıkları”, “yıllarca toplum için çalıştıkları”, “halka hizmet götürdükleri”, “çalmadıkları” için minnet duyması gerektiğini sürekli ifade eden bir grup türedi. Bireylerin sonucunda kazanç elde ettikleri işleri yaparken işlerini iş tanımları içerisinde ve gereken etik değerler çerçevesinde yapması minnet duyulacak bir şey değildir. Zaten olması gerekendir. İşini doğru yapanları yüceltmeye başladığımızda, işini gerektiği gibi yapmayanları normalleştiriyoruz aslında. Gerekeni yapmaya bunca alkış, yapılmamasını kabulün bir sonucu olarak karşımıza çıkıyor.
 
Politikacıya minnet sorgulamamayı getiriyor. Politikacıya zor soruları sormama sonucunu doğruyor. “Evet buna cevabı yok, evet bu konuda eleştiriye açık aslında ama bunca yaptığına karşı insafsızlık edemeyiz” noktasına halkı düşürüyor.
 
Seçmen sorgular. Seçmen hep daha iyisini ister. Seçmen hesap sorar. Minnet cilası altında demokratik sorgulama ve daha iyiye gitme taleplerimizi bir kenara bırakırsak, sonucunda bireysel olarak makamlara oturan, bu makamlardan fayda sağlayan ve halk için gerektiği kadar çalışmayan politikacılardan başka bir şeyimiz olmaz.