‘Dinini ve ırkını unutan piçtir’. Kıbrıs’ın kuzeyindeki liderlik yarışının birinci
ayağının son bulmasından birkaç gün sonra sosyal mesajlaşma sitelerinden bir
tanesinde bu yorum dikkatimi çekti. Derviş Eroğlu’nun ilk turda almış aldığı düşük oyu
kabullenmeyen bir Kıbrıslı vatandaş öfkesini alıntıladığımız bu cümle ile açığa vurdu.
Kendi bakış açısına göre, Derviş Eroğlu’nun karşısında duran tüm güçler ‘Rumların
işbirlikçileri’. Mustafa Akıncı cephesinin destekçileri ‘Rum tarafına hizmet eden, Türklük
kimliğini çoktan unutmuş olan piçler’.
Kıbrıs’ın kuzeyinde ‘Dinini ve ırkını unutan piçtir’ türündeki öfke patlamasına ilk
defa rast gelmiş değilim. 2015 seçimleri öncesinde de bu tip tavırlara sıklıkla rastladım.
Anlayamadığı, kavrayamadığı, kendi dar ve sığ dünya görüşünün süzgecinden
geçiremediği her şeye ‘piçlik’ damgası yapıştıran anlayış ne yazık ki 21.yüzyılın
başlarında Kıbrıs Türk sağının kaderine evirilmiş durumda (Kıbrıs Rum sağının
acınacak halleri başka bir köşe yazısının konusu). ‘Dinini ve ırkını unutan piçtir’
devinimi Pazar günü yaşana hezeyana bir anlamda ışık tutuyor. Son yıllarda Türkiye’de,
bu coğrafyada olup bitenleri anla(ya)mayan, Kıbrıs’ta ganimet günlerinin artık geride
kaldığını fark edemeyen, Türk milliyetçiliğini 21.yüzyıla adapte edemeyen, bu konuda
Türkiye’deki Milliyetçi Hareket Partisi örneğinin bile arkasında kalan Kıbrıs Türk Sağı’nın
bugünlerde varmış olduğu iflas noktası, moda deyimle oldukça manidardır. Kıbrıs Türk
Sağı, adanın kuzeyinde toplumun patlama noktasına geldiği gerçeğini gündemine
alacağına, ‘KKTC’ denilen yapının elden geldiğince daha çok sömürülmesi odaklı bir
siyasetin elinde tutsak durumdadır. Türk milliyetçiliğini referans alan bir akım, bugün
adanın kuzeyinde Kıbrıslı Türklerle, Lazlar (Karadenizliler), Antakyalılar, Kürtler
arasında esen soğuk rüzgarlardan adeta bihaberdir. Kıbrıs mevzusu konusundaysa
durum daha da acınacak bir hal almaktadır. Sağın büyük bir bölümü 21. Yüzyıl
paradigmasını okumaktan ıraktır. Sağ kulvarın temsilcileri ‘Kabe’de namaz kılmak’la
Ankara’ya yaranabileceği yanılsamasına kapılmış durumdadırlar. Oysa, Ankara’da iklim
çoktan değişmiştir. İktidar çevrelerinde ‘bu adamların birçoğuna Türkiye’de muhtarlık
binası bile teslim edilemez’ anlayışı hakim olmaya başlamış durumdadır (bendenize
başkent Ankara’da aktarılan, şahsen kabul edilemez olarak algıladığım bir tavır). Tüm
bu gerçekler ortadayken, geçtiğimiz Pazar yaşanan hezeyanı ‘sürpriz’ olarak telakki
etmek söz konusu olamaz. Seçimin ikinci turunda, ‘yaşlı kurt’ Eroğlu sonucu kendi
lehine değiştirmeyi başarabilse bile, Anadolu’daki tabirle testi artık çatlamıştır, artık su
tutamaz.
Sağın ‘piçlik’ takıntısı yüzünden ve tabii ki Kıbrıs’ın kuzeyinde sosyal patlama
noktasına gelen bir toplumun çığlıkları nedeniyle, bugün Mustafa Akıncı en büyük iktidar
adayı konumuna erişmiş durumdadır. Sağ çok büyük ve sistematik bir kriz içerisine
girdiği, Cumhuriyetçi Türk Partisi özelinde Kıbrıs Solunun sağcılaştığı, Ak Partileştiği (Ak
Parti’nin Abdullah Gül’lü liberaldemokrat
mevsimi) bir ortamda, Mustafa Akıncı büyük
çabalar sarf etmeksizin Saray’ın yolunu tutmaya hazırlanmaktadır. Dahası, Akıncı bu
yolculuğuna Kıbrıs Sorunu ile ilgili vizyonunu açıklığa kavuşturmaya gerek duymaksızın
çıkabilmektedir. Yanlış anlaşılmasın. Seçim sürecinde Akıncı’nın ortaya koyduğu vizyon
ortada ve hepimizin malumu. Ama, Kıbrıs Müzakerelerini birebir yakından takip eden
bizim gibi ‘nefisler’ için ‘federal çözüm’, ‘ortak metin’ gibi genellemeler büyük bir anlam
ifade etmemektedir. Mesele bu terimlerin içlerinin doldurulmasıdır. Mesele, bu terimler
babında iki taraf arasındaki büyük uçurumun hangi şekilde kapatılabileceğidir. En
önemli husus ‘kurucu eyalet’ (bkz. Bu ‘fakir’e Rum başmüzakerecisinin Radikal gazetesi
için vermiş olduğu mülakata) ile ‘kurucu devlet’ arasındaki büyük boşlukla göğüs göğse
çarpışabilmektir. Seçim süreci boyunca, Akıncı bu konulara hiç değinmemiştir. Gerçek
budur. ‘Seçimler öncesi bunlar konuşulacak işler değil, müzakere masasında tartışılır’,
demek bendeniz gibi bir ‘piçin’ kabul edebileceği bir olgu değildir. Kıbrıs Türk toplumu
olgun bireylerden oluşan bir toplumdur. Çok kritik bir seçim öncesinde kendi sesini
dillendirecek olanlardan berraklık ve şeffaflık beklemek onun hakkıdır.
Akıncı cephesindeki ‘yapıcı muğlaklığın’ arkasında esasında Kıbrıs Türk Sağının
ve daha geniş bir anlamda kuzeyde 1980 cuntasının eseri olan ‘KKTC’ sisteminin
tükenmişliği saklıdır. Daha evvel vurguladık. Bir kez daha altını çizelim. Türk Sanat
Müziğinin o mucizevi notalarının dile getirdiği üzere ‘her şey bitmiştir artık, yolumuz
ayrılıyor’. Fetih kültürünün kalıntısı ‘ganimet’ sosyoekonomik ikliminin yolcuları ile
‘piçlerin’ ortak yolculuğu bugüne (19 Nisan’a) kadarmış. Bundan sonra ‘piçlerin’ varlık
savaşı başlıyor.
Keşke yeni süreçte umutlu olabilsek. Keşke türkü tadında hülyaları
dillendirebilsek. Ama şartlar elvermiyor. Yunanistan’da SYRİZA’nın yolcusu olduğu
‘yapıcı muğlaklık’ sarmalı ülkeyi iflasa sürüklerken, Kıbrıs Mevzusu ‘kurucu eyalet’ ile
‘kurucu devlet’ ikilemi arasında sıkışmışken, insan nasıl (u)mutlu olabilir ki?
Ha unutmadan… Bugün 23 Nisan ya… İnsan Berkin’i ve Aleksis’i unutup nasıl
seçim panayırı, bayram yapabilir ki!...