Bugünlerde her yerde seçim heyecanı var. Siyaseti maratonuna katılacak aday adayları TV- radyo yayınlarına çıkmak için hazır kıta bekliyorlar. Siyasi partilerin merkez yürütme kurulları, seçimi kazanmak için strateji geliştirmeye başladılar şimdiden. Seçim yatırımları yapılıyor; reklam şirketlerin kampanya için başvuruluyor; seçim şarkıları seçiliyor. Sanki tüm ülke 7 Ocak’a kilitlendi.

Düşünüyorum da siyasetin bu renkli hallerini ne kadar seviyoruz.

Gelen haberlere bakıyorum; merkez sol parti CTP seçim yolunu tek başına yürüyecek. Sosyal demokrat kanattan TDP, sivil toplum örgütlerinden Bağımsızlık Yolu ile Baraka ile işbirliğine gidiyor. Şunu merak etmişimdir daima: Neden sivil toplum örgütleri, bir siyasi partiyi destekler? Bu iki örgüt, demek ki TDP ile organik bir ilişki içindeler. Bir amaç etrafında birleşmişler; ortak maddi veya manevi çıkarları var ki TDP’yi destekliyorlar. Ortak çıkarları olmasa neden partiyi desteklesinler ki?

Siyaseten marjinal diyebileceğimiz TKP- BKP’de de bir işbirliği görünmekte. BKP bugüne kadar yapılan seçimlerde kendini gösteremeyen ve baraj altında kalan partidir. Yeni kurulan TKP’nin BKP ile seçim kardeşliği yapacak olması düşündürücü.

İlk kez genel seçimlere katılacak olan Halkın Partisi’nin seçimlerde yıldızının parlayacağı yönünde güçlü işaretler olsa da, parti başkanı K. Özersay ve kadrosu, temkinli ve emin adımlarla seçime hazırlanıyor. Görüştüğüm bazı parti üyelerinden edindiğim izlenim bu yönde.

YDP de ilk kez seçime hazırlanan bir parti. YDP, yaptığı siyasetten dolayı bazı kesimler tarafından bölücülük ve ırkçılık yapmakla eleştiriliyor. YDP Genel Başkanı Erhan Arıklı ile yaptığımız bir TV programımız esnasında “Seçimlerde eğer istediğimiz başarıyı yakalayamaz isek istifa ederiz. Partiyi kapatırız.” Demesi önümüzdeki seçimlerde ne kadar iddialı olduklarını kanıtlar nitelikte. Yine de son ana kadar belli olmaz.

Zira bu ülkede beni şaşırtan o kadar az şey var ki.. Sürpriz ve kimsenin tahmin edemediği gelişmeler yaşanabilir mi; açıkçası bunu şimdiden kestiremiyorum.

Öğrenebildiğimiz kadarıyla 8 partiden 400 aday çıkacakmış.

Adayların seçimi çok önemli aslında. Partiler aday adaylarına teklif götürürken neyi gözetiyorlar acaba? Kendi istediklerini mi, kamuoyunun istediği adaylara mı yöneliyorlar? Adayları belirlerken partiyi bir yerden bir yere taşıyabilecek, oylarını artırabilecek adaylar mı ağır basıyor? Bunlar önemli. Kıbrıs’ın kuzeyinde gözlemlediğim kadarıyla adayları seçerken o kişinin “çok iyi biri’ olması öne çıkıyor. İyi biri derken; nüfuz sahibi, ağırlığı olan herkes tarafından sevilen, saygın insanları anlıyoruz. Meclis’in yarısı o yüzden doktorlardan oluşuyor. Espri bir yana; hakikaten bu aday belirleme kriterlerini iyi ayarlamak gerekiyor zira KKTC’nin kaderini etkileyebilecek siyasetçiler belirlenecek.

Bir seçim maratonuna girildi. Aday adayları deyim yerindeyse seçim terazisinde tartıya çıkıp, kaç okka geldiklerini de görmüş olacaklar. Ne demiş büyüklerimiz: Hamama giren terler.

Hepsinin yolu açık olsun.