Müze Dostları Derneği restoranındayız;
Önce soğuk biralar geldi, sonra patates köftesi, börülce salatası, molehiya ve patates kızartması…
Hemen yanımda Serdar Denktaş, telefonları susmak bilmiyor.
Belli ki yeni hükümet kuruldu ama sancılı kuruldu!
Daha bakanlıkların alt birimleri bile tam paylaşılmamış, iki parti başkanı arasında sıkı pazarlıklar var…
Kolay değil, hem ekonomi, hem turizm, hem kültür hem de sporun sorumluluğunu aldı Serdar
Denktaş…
Yükünün sorumluluğunun bilincinde ki bu kadar ağır yükü nasıl kaldıracağının hesabını kitabını yapıyor…
Yaptığı telefon görüşmelerine kulak kabartıyoruz, kararlılığını görmemek olası değil.

Dün yazmıştık, bugün kendisi ile bir araya gelip daha detaylı konuştuk…
Öncelik Ankara meselesi!
Ankara Serdar Denktaş’ı istiyor mu istemiyor mu?
Baba Denktaş’tan kalma bir hesap olabilir mi?
“Geçmişte çözdük hepsini” diyor ve kendi tarafınca bir sorun da olmadığını ilave ediyor…
Ama ekliyor:
“Bizim için yanlış istihbarat veriyorlar”
Ne yani diyorum, koca Ankara aldığı istihbaratlarla mı sizin hakkınızda karar üretiyor diye soruyorum…
Şöyle cevap veriyor:
“Bizim Ankara ile bir sorunumuz yok, ama arayı açmaya çalışan çeşitli mihraklar var…”
Hayli manidar değil mi?

Dünkü yazımızda Eroğlu ile ilişkileri de biraz deşmiştik…
Hatta, müdür müsteşar atamalarında başının ağrıyacağına vurgu da yapmıştık.
Hatta biraz kızdırmak için şu meşhur el öpme meselesini bir kez daha sorduk o da dedi ki:
“Ben bükemediğim eli öperim”
Cesur bir açıklama doğrusu!
Sonuçta gazeteciyiz ya hemen soruyu yapıştırdık;
“Beşir Atalay’ın elini de öper misiniz” diye!
“Benim onlarla bir sorunum yok ki öpeyim” diye yapıştırdı cevabı!
Eroğlu’na gelince;
Bir kez daha “eskiye nazaran onunla ilişkilerimiz çok daha iyi ama, bu partide söz sahibi olmasına da müsaade edemem” dedi ve ekledi;
“Burada patron benim”

Hani dün yazmıştık ya, parti tabanında atamalar konusunda yaşanan bir takım rahatsızlıkları.
Hiç beklemediğimiz bir cevap verdi o konuda;
“O günler çok geride kaldı…”
Bu ne demek diye ısrarla sordum;
“Artık adama göre iş yok, işe göre adam” var diye kararlı konuştu!
Bir anlamda geçmişteki hükümet dönemindeki hatalarını da itiraf etti…
Geçmişe mazi, geleceği Niyazi meselesi!
Anladığım kadarıyla, artık DP, yeni adıyla DP-UG menfaatçilerin partisi değil, toplum menfaatlerinin partisi olacak…
Ya da, Serdar Denktaş’ın bundan sonra ki hedefi bu!

Sohbet ilerleyince, Serdar Denktaş’a müdür ve müsteşarlık için tam 120 istek telefonunun geldiğini anladık.
Az-buz bir rakam değil bu!
Son birkaç gün içinde 120 kişi müdürlük ve müsteşarlık için Denktaş’ı aramış…
Aracı koyanlar da ayrı!
Bundan sonraki günlerde gelecek ricalar da cabası!
Şunun ip ucunu verdi;
Bundan böyle en azından DP kanadından görev alacak olanlar, işin uzmanı olacaklar…
Hiç acele etmeyecek ve ince eleyip sık dokuyacak…
Yalaka ve dalkavuklar bu habere biraz üzülecek ama gerçek bu…
Umarız başarır!

Karşınızda bir Başbakan Yardımcısı dururken, Türkiye ile imzalanan ekonomik protokolle Ercan ihalesini sormamak olmazdı…
Hükümette olması nedeniyle biraz daha yumuşak bir cevap beklerdik ama yanıldık…
“Gideceğiz, görüşeceğiz ve ülke iklimine göre değiştireceğiz” diye kararlı bir ses tonuyla yanıtladı…
Bu konuda kararlı bir Ankara karşısında bunu nasıl başaracaklar bilemem ama, belli ki seçim öncesi söylediklerinin arkasında duracak bir siyaset izleyecek.
Ercan konusunda da Ankara’nın başını ağrıtacağa çok benziyor!
Allah yardımcısı olsun…

Serdar Denktaş, 30 yıla yakındır bu ülkede siyaset yapıyor…
Ben de aynı süre içinde gazetecilik, hem de sadece gazetecilik!
Kendisi için sayısız olumlu ya da olumsuz haber ve yorumlarda bulundum.
Defalarca onunla birlikte televizyon ekranlarına çıkıp acımasızca sorguladık.
Hatta bir keresinde canlı yayında, “bazı gece kulüplerinin ortağı olduğunuz iddia ediliyor” diye soru da sorduk, o da “bunu söyleyenler ispat etsin siyaseti hemen bırakırım’ diye cevaplamıştı…
Bu kadar seneyi bir göz önüne getirdik ve şimdi ki Serdar Denktaş ile kıyasladık…
Çok değiştiğini gördük…
Belki de yanıldık, ama umarız öyledir…
Çünkü, eski hatalarından arınmış, olgunlaşmış ve Kıbrıs Türkü’ne gerçekten hizmet verecek olan bir Denktaş’a bu ülkenin ihtiyacı vardır…

GÜNÜN FOTOĞRAFI




MESAJ KUTUSU


Sayın Sibel SİBER, kısa sürede doğru işler yaptınız ya bundan rahatsız olanlar artık sizi mahkemeye de verecek, anti propagandanızı da yapacak. Ha keşke bu kısa sürede arsızlık ve hırsızlık yapanların tam listesini yayınlayıp herkesin hayır duasını alsaydınız. Meclis Başkanlığınız da hayırlı olsun.

Sayın Börke KAŞİF, Lefkoşa’daki inşaatlarınızın ruhsatı olmadığı gerekçesiyle belediye tarafından mühürlendiğini duyduk. Tam da peder bey bakan olmuşken büyük bir imaj kaybı değil mi? Büyük geçmiş olsun…


Sayın Kadri FELLAHOĞLU, geçenlerde belediyeyi karıştırmak isteyenler siz İstanbul’a sağlık konusunda gittiğiniz halde, Fransa tatili diye söylenti çıkarmışlar. Büyük geçmiş olsun diyoruz.

Sayın Asım AKANSOY, çok kısa sürede yaptığınız açıklamalarla Ankara’nın hedef adamı olmayı başardınız. Hafta sonu Beşir bey temel atmaya gelecekmiş, telefonlarınızı açık tutmanızda fayda var.

Sayın Mutlu AZGIN, CTP Lefkoşa ilçesinden bir takım kişiler LTB çalışanlarının ikinci iş yapıp yapmadığını araştırmaya başlamış. Yapılan bazı telefon görüşmeleri çalışanları epey huzursuz etmiş, konuya açıklama getirmeniz bekleniyor…

Sayın Ahmet ZAİM, polis terfilerinin açıklanması hükümet ile aranızı açacağa benziyor ama şu bir tondan fazla ele geçirilen kaçak etlerin hangi kasaba gideceği konusu kamuoyunu daha fazla ilgilendiriyor, bilesiniz…

Sayın Şahap AŞIKOĞLU, bakanlıktaki odanızı ağırdan toplamanızda yarar var. Ancak müşavir olup eve gitmek yok. Serdar beyin sizin için epey planı var, kolları sıvayın bakalım.

Sayın Recai ERGÜN,
Cumartesi günkü UBP kurultayında Resmiye Canaltay ile ağız münakaşasına giren kişinin siz olduğunu öğrendik. Artık kurultay hesaplaşmasını bırakıp daha ileriye bakmakta daha doğru olacak düşüncesindeyiz…

Sayın Ersin TATAR
, kızınızı üniversiteye yazdırmak için Ankara’ya gittiğiniz ve orada bazı AKP’li yetkililerle de görüştüğünüz söyleniyor. Bir taşla iki kuş vurmak böyle bir şey olsa gerek değil mi? Genç kızımıza okul hayatında başarılar dileriz…

Sayın Dimağ ÇAĞINER, konteynır gemisi almak için bir takım girişimlerde bulunduğunuzu duyduk. Artık boynuz kulağı tamamen geçti değil mi? Hayırlı seyirler dileriz.

Sayın Mustafa ZİYAETTİN, önemli bir burun ameliyatı geçirdiğinizi üzülerek öğrendik. Büyük geçmiş olsun, acil şifalar dileriz. Demek ki artık bundan sonra siyasette daha iyi koku alabileceksiniz…

Sayın Mustafa Kemal TÜMKAN, Hala Sultan Camii inşaatının tel örgüleri konusundaki mesajınızı aldım, teşekkür ederim. Günaha girmemek için yorumda bulunmayacağım. Ara sıra Allah’a havale etmek en iyisidir.

Sayın Arda SAMUR, İstanbul’a gidip göz açıp kapayıncaya kadar hem söz hem de nişanı bir arada yapmışsınız. Bu yıl içinde düğünü de yaparsanız hiç şaşırmayacağız. Allah mesut ve bahtiyar etsin…

Sayın Mehmet EZİÇ,
restoranlar zincirinize Akdeniz mutfağını kazandırmak için dünyaca ünlü aşçıları ülkeye getirdiğinizi duyduk. Hep deriz ya bu memlekette işini bilen ender yatırımcılardan birisiniz. Başarılarınızın devamını dileriz…

Sayın Selda İÇER, Doğu Karadeniz’deki serin yaz tatilinden sonra adaya döndüğünüz ve kavurucu sıcaklarla bir kez daha yüzleşmek acaba nasıl bir duygu? Taze fındık getirdiyseniz kahve içmeye gelebiliriz…

Sayın Serkan SOYALAN, egzozu patlak arabaların gece yarısı mahallede cirit atması sinirlerinizi epey bozmuş olsa ki av tüfeği ile nöbet tutmaya başlamışsınız. Çok kişi bu işten muzdarip nişancı bir ekip kurmak en iyisi olacak gibi…Gazanız mübarek olsun.





Günün Fıkrası

Kredi kartı


Uluslararası bir toplantı için bir Alman, bir Fransız, bir İngiliz, bir İtalyan ve bir Türk Atina’da tavernaya giderler.
Biraz sonra bir dansöz sahne alır. Alman’ın önüne gelip bel kıvırmaya başlar.
Alman ne yapacağını bilmez. Türk Alman’a para basmasını söyler.
Alman cüzdanını çıkarır ve 100 Euro’yu dansözün sağ sütyeninin içine sokar.
Dansöz Fransız’ın önüne gelir. O da 100 Euro’yu dansözün sol sütyeninin içine sokar.
Sıra İngiliz’e geldiğinde o da 100 Euro’yu dansözün göbeğine yapıştırır.
İtalyan’da 100 Euro’yu dansözün alnına yapıştırır.
Sıra Türk’e gelir. Türk cüzdanını açar bakar ki beş para yok.
Dansöze arkasını dönmesini ve eğilmesini söyler.
Dansöz eğilince külotunu aşağıya indirir ve cüzdanından çıkardığı kredi kartını dansözün poposunun arasından geçirir ve şöyle der;
-“Çek istediğin kadar!.”