Yeni yasama döneminde, sağlıkta büyük taşları yerinden oynatabilme gücü yüksek bir kuvvet kolu gündemde olacak. Bu kuvvet kolu, hemen herkesin ezberlediği, kamu hekimlerinin ikinci iş yapması ile ilgili hukuk süreci değil bu sefer. Yaklaşık iki ay önce, Cumhuriyet Meclisi İdari Komitesi’ne gönderilen Hasta Hakları Yasası!

Merak eden olursa, ‘’http://www.cm.gov.nc.tr/YasaTasariOneriForm’’ adresinden yasa tasarısının içeriğine ulaşabilir, yine buradan öneri gönderebilir.
Henüz tasarı halinde olan bu yasa, içeriği itibariyle, devletin kurguladığı sağlık sistemini, doktorları ve hastaları doğrudan veya dolaylı etkileyecek bir potansiyele sahiptir. Hasta Hakları Yasası’nın hayata geçmesi ile, hastaların, hasta haklarından, insan onuruna yakışır bir şekilde yararlanabilmesi, hak ihlallerinden korunabilmesi ve gerektiğinde hukuki korunma yollarını fiilen kullanabilmesini sağlanacaktır. İşte tam da bu yönüyle, istisnasız tüm hastaların, tabiri caizse, hayata geçirilmesini dört gözle bekledikleri bir yasadır. Çünkü biliyoruz ki, ülkemizde, sağlıkla ilgili mağduriyetlerini dile getiren çok sayıda hastamız var. Sebepleri ya da kimin haklı kimin haksız olduğu konuları, bu yazımın konusu değil. Ele almak istediğim asıl konu, Hasta Hakları Yasası, mevcut içeriği ile, hastalara neler kazandırabilir, neler kaybettirebilir? Yine bu yasa nedeniyle, doktorlar mesleklerini icra ederken, kendilerini koruma refleksinde bulunurlar mı? Bu da hizmet kalitelerini nasıl etkiler? Devlet, hekim örgütleri ve hastalarla ilgili örgütler arasındaki ilişki nasıl bir ruh haline bürünür?
Kafa karıştırıcı bir durum! Örneklerle açıklamaya çalışayım.
Mesela, Hasta Hakları Yasa Tasarısı’nın 10. Maddesinde: ‘’Sağlık Kurum ve Kuruluşunun hizmet verme imkanlarının yetersiz veya sınırlı olması sebebiyle sağlık hizmeti zamanında karşılanamayan hallerde, hastanın, öncelikli hakkının tıbbi kriterlere dayalı, objektif olarak belirlenmesini isteme hakkı vardır.’’ denilmektedir. Bu maddeyi ele alacak olursak, sağlık kurum ve kuruluşunun yetersiz olduğuna kim karar verecek? Devlet ya da özel hastane kendisini kötüler mi? Yine aynı maddede, sağlık hizmetinin zamanında karşılanamadığına kim karar verecek? Hasta mı, yakını mı, doktoru mu, avukatı mı? Yine bu maddeye göre, hasta, öncelik hakkının belirlenmesini talep edebiliyor. Diyelim ki, acile, birkaç önemli vaka geliyor. ‘’Zavallı’’ doktor, mevcut bilgi ve becerisi ile, kendisine tanınan yardımcı personel ve teknik destek olanakları ile hızlı kararlar alıp hastalarla sırayla ilgilenmeye çalışıyor. Bu arada da zamanla yarışıyor. Sonra, ilk sıraya alınmayan hasta, acildeki hekime bu 10. maddeyi hatırlatıyor. Peki şimdi ne olacak? Hekimin yerine ben olsam, düşüp bayılır ve öncelikli vaka ben olurdum herhalde! Şaka bir yana, böylesine ciddi konularda, yani hekimin dikkatini yoğunlaştırması gereken, hastanın da hassas olduğu durumlarda, bu yasa maddesi neye hizmet edecek?
 Bir başka örnek daha verecek olursak, Ötenazi Yasağı başlığı altında, 12. Maddede: ‘’Her ne suretle olursa olsun, hayat hakkından vazgeçilmez. Kendisinin veya bir başkasının talebi olsa dahi, kimsenin hayatına son verilemez. Buyrun! Yani denilmektedir ki, bir doktor, yoğun bakımda ciddi sağlık sorunları olan ve kaybedilme riski yüksek olan bir hastası ile ilgili olarak: ‘’Yapılabilecek her şeyi yaptık, bekleyip görmek zorundayız artık.’’ deyiverse, o süreci en hassas şekilde yaşayan bir aile ferdi tarafından, hastasının ölüme terkedildiği yorumu ile karşı karşıya kalabilir. Ya da tam tersi, ailesinin de daha fazla acı çekmesinin istenmediği, insani sınırlar içerisinde müdahalelerle sınırlı kalınmasının istendiği bir hastaya, doktor, bu madde uyarınca, gereğinden fazla müdahalelerde bulunma zorunluluğu hissedebilir. Kaldı ki, ülkemizde, başka ülkelerden gelen hastaların da bu maddeyle muhatap olacaklarını göz önünde bulundurduğumuzda, başka ülkelerin de ötenazi konusuna nasıl yaklaştıklarına bakıp, yasanın bu maddesini yeniden düzenlemek belki de en doğru yaklaşım olacaktır.
Örnekler çoğaltılabilir. Ancak, yasa tasarısında belki de en dikkati çekenlerden birisi, Hasta Hakları Kurulu’dur. Yasa tasarısının 42. Maddesine göre, Hasta Hakları Kurulu’nda Bakanlık Müsteşarı, Bakanlık Müdürü, Yataklı Tedavi Kurumları Dairesi Müdürü, Kıbrıs Türk Tabipleri Birliği’nden (KTTB) bir temsilci, en çok üyeye sahip Hasta Hakları Derneği’nden bir temsilci, Kıbrıs Türk Hemşireler Birliği’nin görevlendirileceği bir temsilci, Barolar Birliği tarafından görevlendirilen bir temsilci yer almaktadır. Dikkat ederseniz, ilk defa, bir doktorla ilgili şikayetin değerlendirilmesi aşamasında, hasta hakları ile ilgili bir derneğin temsilcisi de bu değerlendirmeye dahil ediliyor. Burası çok önemli ve de anlamlı bir gelişme. Ancak, kurula üyeliğin hasta hakları ile ilgili tek bir dernekle sınırlanması, başka derneklerin dışlanması ise mantıklı görünmüyor, olası manüplasyonların önünü açabiliyor. Bu maddenin bir başka sakıncalı yönü ise, benzer durumlarda, KTTB Yasası’na göre doktorun Onur Kurulu’nda değerlendirilmesi gerekiyor. Yani iki yasa arasında ciddi bir çelişkinin yaşanma riski de ortaya çıkıyor. Kaldı ki, diyetisyenler, fizyoterapistler, psikologlar bu kurulun neresindeler? Yoklar! Değerli okurlar, yazım biraz teknik ayrıntılarla dolu ancak, çok ama çok hassas bir konu. Bu konu, yani hasta hakları konusu, sağlıkta başka konulara hiç benzemez. İşin ucunda, hak ararken, hastanın ya da doktorun mağdur olması var!
Artık, yumurta kapıya dayanmak üzere! Devlet, Hasta Hakları Yasası çıkarmakta niyetli ise, bunu, hastaları hekimlerle karşı karşıya getirmeden, hekimlerin haklarını yemeden, hastaların umutlarını sömürmeden yapmalıdır. Yaptıktan sonra da, çıkaracağı kanunlara önce siyasi iradenin kendisi uymalıdır. Hasta Hakları Yasası’nı siyasi malzeme yapmaktan uzak tutmalı, karşısında, hekimi de koruyan bir ‘’mesleki sorumluluk sigortası’’ sistemini de hayata geçirmelidir!
 Aksi takdirde, Türkiye’de doktorların maruz kaldığı tatsız olaylardan tutun da, doktorların yasalara karşı kendilerini koruma refleksiyle hastalarına etkin yaklaşamayıp da hastaların mağdur olmalarına sebebiyet verebilecek zeminin ülkemizde de, devlet eliyle oluşturulma riski doğacaktır.
Özetle, Hasta Hakları Yasası Tasarısı, hastaların, doktorların, hukukçuların, KTTB’nin, meclisteki milletvekili doktorların, kısacası her bir bireyin, üzerinde çalışması gereken önemli bir ödevidir! Çünkü, Hasta Hakları Yasası, ülkemizdeki sağlığın yeni kuvvet kolu olacak ve büyük taşları yerinden oynatacaktır!
Dr. H. İlker İpekdal 
İletişim: 0542-8529899