2
Rumdanmal satın alıp koçan alamayan Türklerin koçan alamama nedenleri
Yabancıların 1974 öncesinde satın aldıkları malların  koçanını hangi nedenlerle  alamadıklarını gördük. Bir de Kıbrıslı Türklerin durumuna bakalım.
Rum Yönetimi eskiden beri Kıbrıslı Türklerin Rumlardan mal satın almasını  önleme çabası içinde olmuştur. Bir taraftan Rumların Türk mallarını satın almasını teşvik eden ve hatta bunun için kredi sağlayan Rum Yönetimi diğer taraftan Türklerin Rum malı almasını engellemeye çalışmıştır.
 1963- 1974 yılları arasında ise Türklerin Rum malı satın almasını tamamen yasaklamıştır.  Rum toplumu içinde bir Rumun Türklere mal satması yeraltı örgütlerinin   cezalandıracağı bir suç haline gelmiştir.
1963-1974 arasında Tapu daireleri sadece Rum kesiminde olduğu için Rumlardan mal alan Türklerin Tapu kaydı yaptırması olanaksızdı. Bir Türkün Ruma mal satmak istemesi halinde derhal işlem yapan Tapu Daireleri,  RumunTürke mal satmak istemesi halinde herhangi bir işlem yapmıyor ve taraflara Rum Bakanlar kurulundan izin almaları gerektiğini söylüyordu. Bu durumda  Türklere mal satmak isteyen  Rumlar vazgeçmek veya  korku içinde bu olayı gizlemek zorunda kalıyorlardı.
1963-1974 arasında Türk bölgelerinde malları kalan Rumlar mallarını Türklere satma çabası içine girmişlerdi. Bu nedenle sözleşme ile mal satın alan fakat kayıt yaptıramayan bir grup Kıbrıslı Türk oluştu. Aldıkları malı kullanmaya başlıyorlar ve tapu kaydı için yasağın kalkmasını bekliyorlardı.
Rumdan mal satın alıp kaydını yaptıramayan Türklerin insan haklarının  ihlal edildiği, ayırımcılığın mağduru oldukları son derece açıktı. KKTC  Hükümetinin  bu haklılığı vurgulayıp onlara derhal koçan vermesi yerinde bir davranış olacaktı. Bunu yapacağına onları  tapu alamayan yabancılarla aynı potaya koydu ve önlerine büyük engeller çıkardı.
1974 den sonra Kuzeyde  terk edilmiş Rum mallarının 1985 Anayasası ile  KKTC tarafından devletleştirilmesi Rum Yönetiminin büyük şikayetlerine neden olmuştur. Uluslararası mahkemelerde ve diğer platformlarda  seslendirilen bu şikayetlere karşı, Rum yönetiminin Türklerin mal almasını yasaklayarak gerçekleştirdiği insan hakları  ihlallerinin açıklanması  yerinde bir yanıt olabilirdi. Böylece Rum Yönetiminin mülkiyet konusunda masum olmadığı ortaya çıkacaktı. Maalesef Türk Yönetimi bunları yapamadı. Aksine kendini haksız konuma düşürecek davranışlar içine girdi. Bunu anlayabilmek için mülkiyet sorununu daha geniş bir çerçevede değerlendirelim.
 
Kıbrısta Mülkiyet Sorunu
Kıbrısta mülkiyet sorunu ile ilgili son derece objektif bir değerlendirme yapmaya çalışalım. Tamamen tarafsız bir uzmanın gözlükleri ile olaya bakalım.  Acaba nasıl bir tablo ile karşılaşırız.
 Kıbrıs’ta iki halk arasında bir  çatışma ve savaş yaşandığı, 1974 de karşılıklı toplu göç olduğu önemli bir  gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. O zaman sormamız gerekiyor. Acaba dünyada toplu göç yaşanmış diğer ülkelerde mülkiyet sorunu nasıl çözüldü?
Hukukta emsal önemlidir. Kıbrısta mülkiyet sorununa bir çözüm önerebilmek için dünyada toplu göç yaşanan diğer  ülkelerde mülkiyet sorununun nasıl çözüldüğüne araştırıp bulmamız gerekmektedir. Bu yönde bir araştırma yaptığımız zaman mülkiyet  sorununun genellikle uluslararası bir anlaşma ve toplu mal takası ile çözüldüğünü  görürüz.
Bunun en güzel örneği Türkiye ile Yunanistan arasında 1923 de gerçekleşen Nüfus Mübadele Anlaşmasıdır. O koşullarda iki ülke arasında bulunabilecek en adil çözüm bir anlaşma ile noktalanmış ve göç eden insanlara yerleştikleri yeni ülkede eşdeğer yeni mallar verilmiştir. Mal dağıtımından yerleştikleri yeni ülke sorumlu olmuştur.  Göç edenlerin terk ettikleri ülkede kalan malları üzerindeki hakları sona ermiş, onlara yeni mal verip tazmin etme konusunda yerleştikleri yeni devlet sorumlu olmuştur. Kıbrısta ise 1974 yılında gerçekleşen savaştan sonra ateş kes anlaşması yapılmış fakat toplumlararası veya uluslar arası bir anlaşmaya varılamamıştır. Bu nedenle mülkiyet sorununun çözümü askıda kalmıştır.
Bu durumda acaba  mülkiyet konusunda neler yapılabilirdi?  Kuzeyde Türk egemenliğinde kalan tapulu toprakların  % 80 inin orijinal Rum malı olduğunu varsayabiliriz. Büyük mağduriyetlerden sonra özgürlüğünü kazanmış ve fiilen  bağımsız devlet kurmuş bir halkın topraklarının bu kadar büyük bölümünü askıda bırakması doğru olamazdı. Böyle yapması halinde ekonomik gelişmesi duracak ve halkı bir tür  gecekondu yaşamına mahkum olacaktı. Doğru olan dünyada toplu göç olan diğer yerlerdeki gibi bir uygulamaya gidilmesi idi.  KKTC de yapılan da aynen böyle olmuştur.
1983 Anayasasının 159 maddesi ile Kuzeyde terk edilen Rum malları devletleştirilmiş ve 41/77 Sayılı İskân Topraklandırma ve Eşdeğer Mal Yasası ile bu mallar yasaya göre hak sahibi olanlara dağıtılmıştır. Böylece Türkiye ile Yunanistan arasındaki 1923  Nüfus Mübadele Anlaşmasında yapılanın  benzeri tek taraflı olarak uygulanmıştır.
Özetle ileride mal sorununun dünyadaki diğer toplu göçlerde olduğu gibi çözüleceği varsayılarak  mal dağıtımı yapılmıştır. İleride bir anlaşma yapılacağı, tüm tazminat konularının görüşüleceği ve Kuzeyde mal terk etmiş Rumlara,  Güney göçmenlerinin Güneyde kalıp devlet lehine feragat ettikleri malların verileceği düşünülmüştür.
Rum Yönetiminin böyle bir öneriye  karşı çıkması ve herkesin eski malına geri dönmesi gerektiği tezini milli bir ideal olarak benimsemesi toplu mal takası yönteminin başarılı olmasını önlemiştir. Rum Yönetiminin Kıbrıs’ı 1974 öncesine geri götürecek yolları arama çabası içinde olması dünyanın diğer  yerlerinde toplu göçlerde gerçekleşenlerin Kıbrısta uygulanmasını engellemiştir.
 KKTC de Anayasanın 159.cu maddesi ve 41/77 Sayılı İskân Topraklandırma ve Eşdeğer Mal Yasası ile gerçekleştirilenler  dünyada toplu göç yaşanmış diğer ülkelerde gerçekleşenlere uygundu ve  yapılanları uluslararası platformlarda savunmak kolaydı.  Ne var ki bunun için genel ilkeden ayrılmamak ve KKTC nin  haklılığına gölge düşürecek davranışlardan uzak durmak gerekiyordu. Maalesef KKTC de yapılanlar böyle olmadı. Hatalı uygulamalar KKTC nin haklılığını tartışmalı hale getirdi. KKTC nin savunması gereken tez savunulamaz hale geldi.
Devletimiz Kuzeyde terk edilen Rum mallarının, karşılıklı göçün ortaya çıkardığı,  Türk ve Rum halkları arasında bir sorun olduğu, toplu mal takası ilkesi çerçevesinde çözülmesi gerektiği tezini ısrarlı bir şekilde savunmalıydı. Bu nedenle yapılan yasaların sadece terk edilmiş Rum mallarına yönelik olduğu düşüncesi içinde hareket edilmeliydi. Maalesef böyle olmadı ve kuzeyde kalan İngilizlerin, Almanların, Fransızların mallarına da el konmak isteniyormuş gibi bir uygulama içine girildi. Hiçbir haklı gerekçesi olmadan 3.cü devlet uyruklu yabancıların malları da terk edilen  Rum malları gibi devlete mal edilmeye çalışıldı.
KKTC bu hatalı yaklaşımı sadece yabancı bireylere karşı uygulamış değildir. Yabancı şirketler de aynı hatalı uygulamadan  nasiplerini aldılar. 7/ 80 Sayılı Yasa nın öyküsü bu inanılmaz olayları anlatmaktadır. Böylece Kıbrısta mülkiyet konusunda haklı olmayan  Rumlar haklı  duruma  geçtiler,  Türkler ise haklı oldukları halde haksız oldukları görüntüsünü verdiler.  Bu tablo uluslararası Mahkemelere ve kuruluşlara taşınmakta gecikmedi.
 Hemen açıkça vurgulayalım ki devletimizin 3.cü ülke vatandaşı yabancıların mallarına el koyma gibi bir amacı hiçbir zaman olmadı. Ancak onlara mallarının tapusunu  vermek için yaptığı 7/ 80 Sayılı Yasaya öyle özel ispat şartları koydu ki  uygulamada bu sonuç ortaya çıktı. Mal alan yabancıların en haklı olanlarının bir bölümü de  yasaya konan engeller nedeniyle koçanlarını alamadılar.
Yasa dilekçesi ret olan ve mallarının  koçanını alamayanların mallarının devlete kalacağını belirtmiştir . Böylece dolaylı olarak bu mallara el konmak isteniyormuş gibi bir görüntü ortaya çıkmıştır. 
Bu nedenle uluslararası platformlarda haklarımızı savunma olanağımız kalmamıştır. Birçok yabancıda malına  sahip olabilmek için Rum Yönetiminin tekrar Kuzeye gelmesini beklemekten  başka ümit olmadığı düşüncesi oluşmuştur.
bancıların en haklı olanlarının bir bölümü de  yasaya konan engeller nedeniyle koçanlarını alamadılar.
Yasa dilekçesi ret olan ve mallarının  koçanını alamayanların mallarının devlete kalacağını belirtmiştir . Böylece dolaylı olarak bu mallara el konmak isteniyormuş gibi bir görüntü ortaya çıkmıştır. 
Bu nedenle uluslararası platformlarda haklarımızı savunma olanağımız kalmamıştır. Birçok yabancıda malına  sahip olabilmek için Rum Yönetiminin tekrar Kuzeye gelmesini beklemekten  başka ümit olmadığı düşüncesi oluşmuştur.

Yazı dizisinin yarınki bölümünde7/80 Sayılı Yasaya konan ve mal satın alanların koçan almasını engelleyen özel ispat şartlarını inceleyeceğiz.