Savunma Bakanlığının yaptığı araştırma ve yabancıların mallarına konan şerhlerden sonra sıra yasa yapmaya geldi. 20 Mart 1980 tarihinde 7/ 80 Sayılı Yasa yapıldı.
Yasaya göre , 1974 öncesinde sözleşme ile Rumdan mal satın alıp koçan alamayanların 90 gün içinde malın bulunduğu yer Kaza Mahkemesine müracaat etmeleri gerekiyordu.
Yasanın yürürlüğe girmesi üzerine sözleşme ile mal satın alan Türkler ve yabancılar büyük ümitlerle Mahkemelere koştular. Ancak bir süre sonra bu ümitler hayal kırıklığına dönüştü .
Acaba yasanın satın alanların karşısına çıkardığı engeller nelerdi? Mal alanların büyük ümit bağladıkları bu yasa niçin işkenceye dönüşmüştü? Bu sorulara yanıt vermeye çalışacağız.
7/80 Sayılı Yasa sorunları neden çözemedi?
İlk engel süreyi kaçıranlarda oldu. Kıbrısta mal satın alan yabancılar arasında dünyanın uzak yerlerinde örneğin Avustralyada veya Amerikada yaşayanlar vardı. Doğal olarak yapılan çağrıyı duymadılar. Türklerin ise büyük bölümü yasanın kendilerini ilgilendirdiğini anlayamadılar.
Yabancıların bir bölümü Savunma Bakanlığına başvuramamıştı. Bir bölümü ise 90 gün içinde mahkemeye başvurma fırsatını kaçırdı. Böylece müracaat tarihini geçiren ve gününde Mahkemeye müracaat etmeyenlerin durumu ne olacaktı?
Onlara “Mademki süreyi geçirdiniz malınızı alma hakkını yitirdiniz, malınıza el konacaktır” demek doğru olabilir miydi?
Hukukta süre kaçıranlara karşı ne gibi önlemler alınabileceği tartışma konusudur. Süreyi geçirenlerin önüne süreyi niçin geçirdiklerini açıklama zorunluluğu koymak mümkündür. Onların iddialarını kanıtlamalarını daha katı kurallara bağlamak da düşünülebilir. Ancak sırf süre geçirildiği için bir insanın taşınmaz malını yitirmesi insan haklarına aykırı kabul edilmektedir. Diğer bir ifade ile taşınmaz mal ile ilgili konularda sürelerin hak düşürücü süre olmadığı görüşü hukukta egemendir.
Ne var ki bu konu üzerinde bu aşamada daha fazla durmamıza gerek yoktur. Çünkü 7/ 80 Sayılı Yasaya göre süresinde müracaat edenler bile haklarını alabilmiş değildirler. Ayrıca yabancılar arasında süreyi kaçıranların oldukça az olduğu anlaşılmıştır. Bu konu daha çok Kıbrıslı Türklerle ilgili olarak Mahkemelerin gündemine gelmiştir. Sırası geldiği zaman bu konuyu tekrar inceleyeceğiz.
7/80 sayılı yasa nasıl hükümler içermeliydi?
7/80 Sayılı Yasanın amacı 1974 den önce Rumdan mal satın alanlara koçanlarını vermekti. Şu halde yasaya malı gerçekten alanları diğerlerinden ayıracak ve gerçek alıcıların mallarını alabilecekleri kurallar konmalıydı.
Rumdan mal satın alan Türklerin Rum Yönetiminin çıkardığı insan haklarına aykırı engellere karşı direnerek bu malları almayı başardıklarını gördük. Satın alınan mallar Türk bölgelerinde idi ve satın alanlar bu malları kullanıyorlardı. Dolayısı ile gerçek dışı talepte bulunma olasılıkları oldukça azdı.
Yabancılarla ilgili durum da kuşku duyulmayacak kadar açıktı. Mahkemelere başvuran yabancılara göz atıldığı zaman bu insanların dünyanın en kültürlü insanları arasında yer aldıkları görüyorduk.
Bu kişilerin savaş olan bir ülkede haksız talepte bulunması, satın almadıkları bir evi işgal etme cesareti göstermeleri ve sahte belgelerle eve sahip çıkmaya çalışmaları olası görünmüyordu.
Gerçeğin basit bir araştırma ile ortaya çıkabileceğini bilen bir Türk veya yabancı o günün koşullarında hile yapma cesaretini gösteremezdi. Özellikle Savunma Bakanlığı yabancılarla ilgili araştırma yaptığına ve malların gerçekten satın alındığını saptayıp mallar üzerine şerh koydurduğuna göre dilekçelerin kabulü bir formaliteden ibaret olmalıydı. Ancak maalesef gerçekleşenler öyle olmadı. Yasa koyucu yasaya aşılması mümkün olmayan engeller koyarak satın alınan mallara el koyma yönüne gitti.
Bu noktada iyi bir yasanın nasıl olması gerektiği konusu üzerinde kısaca durmamız yararlı olacaktır.
İyi bir yasa nasıl olmalı?
İyi bir yasa yapabilmek için önce o ülkede yasaya duyulan ihtiyacı doğru saptamak ve yasanın amacını açık ve net olarak belirlemek gerekir. Daha sonra yasadan yararlanacak olanların durumunu ayrıntılı olarak saptayan bir araştırma yapılmalı ve uygulanacak kurallar açık ve net bir şekilde belirlenmelidir. En sade bir vatandaş bile yasayı okuyup yasanın amacı ile kimlerin nasıl yararlanacağını anlayabilmelidir. Yasa vatandaşın işini kolaylaştırmaya çalışmalıdır. Gereksiz yere güçlük çıkaran, çelişkili kurallar içeren yasalar iyi yasa değildir.. Yasa yapılırken yasada yapılacak en küçük bir hatanın bile birçok kişinin yıllarca acı çekmesine neden olacağı bilici içinde hareket edilmelidir.
Bu olayda sorun ne idi? 1974 öncesinde Rumdan mal satın alan yabancı veya Türkler bazı engellerle karşılaşıyorlar ve önce bir sözleşme ile malı alıp beklemek zorunda kalıyorlardı. Bekleme sürecinde 1974 Batış Harekatı gerçekleşmiş ve koçan almalarına fırsat kalmamıştı.
Anayasanın 159.cu maddesi ile kuzeyde terk edilmiş kayıtlı Rum malları devletleştirilince satıcı Rumun yerine devlet geçmiş oldu. Devletin görevi sözleşme ile satın alanların gerçekten söz konusu malı satın alıp almadıklarını saptamak, satış şartlarını yerine getirmiş olan alıcılara mallarını vermek, satış bedelinin tümünü ödemeyenlerden geriye kalan satış bedelini talep etmek, diğer bir ifade ile sözleşmelerin uygulanmasını sağlamak olmalıydı. Devlet dürüst bir satıcıdan beklenen davranışları yapmalıydı. Tutarsız bahanelerle malları devretmekten kaçınması doğru olamazdı.
Burada akla bir soru gelmektedir. İstisna olsa bile müracaat edenler arasında gerçekte malı almadığı halde sahte belgeler sunarak devleti aldatmaya çalışanlar olmaz mı? Bu konuda kuşku duyan yasa koyucunun katı kurallarla bunu önleme gayreti içinde olması isabetli bir davranış değil mi?
Hukuk sistemimizi tanıyanlar bu kaygıların yersizliğini bilirler.
Uyguladığımız İngiliz hukuk sisteminde bir iddianın nasıl kanıtlanabileceği bellidir. Usul ve şahadet hukukunun düzenlediği kurallar ışığında bir taraf iddialarını ispatlayabilir veya ispatlayamaz. Hukuk sistemimizde gerçeğin bulunmasına yarayan istintak (crossexamination) prosedürü son derece etkilidir. İstintak sayesinde gerçek olanla olmayanı bir birinden ayırmak kolaydır. Bunu bilenler Mahkemede yalan iddia öne sürmeye kolay kolay cesaret edemezler.
Dolayısıyla Rumdan mal satın alanların gerçek dışı iddialarla haksız mal elde etme olasılığı yoktu veya tamamen önlenebilirdi. Buna rağmen 7/ 80 Sayılı Yasayı yapanlar sanki gerçek onları ilgilendirmiyormuş, amaçları bazı engeller koyup bu engelleri aşamayanların mallarını ellerinden almakmış gibi bir yasa yaptılar. Hukuk sistemimizin temel ilkelerinden uzaklaşarak yasaya özel ispat şartları koydular. Bu şartları yerine getiremeyenlerin malı satın almış olsalar bile almamış kabul edileceklerini ve mallarının devlete kalacağını hükme bağladılar.
Bir sonraki bölümde insanların mallarını yitirmelerine neden olan şartları göreceğiz.
Bir sonraki bölümde insanların mallarını yitirmelerine neden olan şartları göreceğiz.