Rum Dışişleri Bakanı Yoannis Kasulidis, şu anda görüşülmekte olan planın, Annan Planı’nın 5’inci versiyonundan çok daha iyi olacağına inanç belirterek “Müzakere masasına koyduğumuz önerinin Kıbrıslı Türklerin fiziki güvenlikle ilgili endişelerine cevap vereceği inancındayım” dedi.

Politis, “Kasulidis Cenevre’nin En Tartışmalı Konusunu Analiz Ediyor…

Uygulama Antlaşması Güvenliği Garanti Eder” başlığıyla manşete çektiği özel röportajda, Rum Dışişleri Bakanı’nın Cenevre öncesinde güvenlik konusu başta olmak üzere, merak edilenlerle ilgili sorulara cevap verdiğini yazdı.

Gazetenin, Kıbrıslı Türklerin Rumlardan korktuğunu, bunun için Türk garantilerini istediğini, Rumların da Türkiye’den korktuğu nu hatırlatarak “Taraflar, anlaşmaların hayata geçirilmesi ve çözümün uygulanması konusunda birbirine güvenmiyor. Her iki tarafın da korku ve endişelerini dağıtacak bir çerçeve bulunabilir mi?” sorusuna karşılık Kasulidis “güvenlik” kelimesinin iki yönü olduğuna dikkat çekerek özetle şunları söyledi:

“MASAYA KOYDUĞUMUZ ÖNERİ KIBRISLI TÜRKLERİN FİZİKİ GÜVENLİKLERİYLE İLGİLİ ENDİŞELERİNE CEVAP VEREN ÖNERİDİR”

“’Güvenlik’ kelimesinin iki yönü vardır. Biri, sakinlerin fiziki güvenliğiyle ilgilidir. Kıbrıslı Türkler küçük toplum olarak Kıbrıslı Rumların sayıca fazla olmasından ve Kıbrıs Rum toplumunun aşırı unsurlarından dolayı tehlikede olmaları ihtimalinden korktuklarını söylüyorlar. Biz defalarca, bu meselenin askerlerle çözülemeyeceğini söyledik. Askerler ne zaman müdahil olmaya çağrılsa hep tam tersi eylemde bulundular. Elimizde 1974 örneği var. Vatandaşların güvenliği ve onları korumak için eğitim alan polistir. Federal Kıbrıs’ta, bütün Kıbrıslıların güvenliğiyle ilgili bütün yapılar var olacak. Oluşturucu devletçiklerin de polisi olacak, federal devletin de. Biz birkaç yıllığına BM Barış Gücü’nün de -askeri değil ama yukarıda söylediğim oluşumda- kalmasını öneriyoruz. Bu, Başkan Nikos Anastasiadis’in müzakere masasına koyduğu ve Kıbrıslı Türklerin fiziki güvenlikleriyle ilgili endişelerine cevap veren öneridir. Şimdi güvenliğin, çözümün uygulanmasıyla ilgili ve her iki tarafın da ana endişe noktası olan bir yönü de var. Bizim toplumumuzda (Rum) sıklıkla ‘Türk ordusu uzlaşılacak bir takvim içerisinde gidecek, toprak düzenlemelerinin ve benzerlerinin gerçekleşeceğini bize kim garanti edecek’ denildiğini işitiyoruz. Kıbrıslı Türkler de bizim çözümü uygulamayacağımızdan, ilk üç yıl içerisinde kendilerini kovacağımızdan, 1963’te yaptıklarımızı yapacağımızdan korkuyorlar. Bu noktada çözümün uygulanacağını ve uzlaşılanlara bütün tarafların riayet edeceğine dair antlaşmalar yapılması gerektiğine inanıyorum. Böyle bir uygulama antlaşmadan ne kadar net çıkarsak, korkular da o kadar dağılacak.”

Rum tarafının, Türkiye’den küçük de olsa askeri bir birlik kalması konusunu müzakere edip etmediği sorulduğunda, “Yukarıda söylediklerimden sonra Ada’da az veya çok sayıda Türk askeri kalması meselesine nasıl saplanıp kalınır anlamıyorum” diyen Kasulidis, şunları ekledi:

“1960 GARANTİ ANTLAŞMASI’NDA OKUSAK DA TÜRKİYE’NİN TEK YANLI ASKERİ MÜDAHALE HAKKI YOKTU”

“Tutumumuz biliniyor. Yabancı askerlerin varlığıyla, BM ve AB üyesi bağımsız bir ülkede üçüncü ülkelerin garantörlüğü ile 2017 yılında kısıtlanmış egemenlik olamaz. Şimdi özellikle askerlerin çekilmesi konusunda bir uyum dönemi olması gerekir mi, başka konu. Doğu Almanya’da da 200 bin –bazıları daha fazla olduğunu söylüyor- Sovyet askeri vardı ve bunlar, 4 yıl boyunca birleşik Almanya toprağında kaldı. Elbette, o rakamlar çok fazla.”

Kasulidis, gazetenin “Türkiye belki Garanti Antlaşmaları’nın 4’üncü maddesindeki müdahale haklarından hukuki nokta tutmak isteyebilir” değerlendirmesine karşılık “Ben hiç maksimalist olmadım. Ancak, 1960 Garanti Antlaşmaları’nda okusak da, Türkiye’nin Kıbrıs’a tek yanlı askeri müdahale için antlaşmadan doğan hakkı hiç olmadı” iddiasında bulundu.

Kasulidis, o zamanlar BM’nin de uzman görüşünü istediğini ve tanınmış Avusturyalı bir uluslararası hukuk uzmanından böyle bir görüş aldığını, bahse konu uzman görüşünün Yunan Dışişleri Bakanlığı’nın tasarrufunda olduğunu söyledi ve “Bu uzman görüşü, Türkiye’nin Kıbrıs’a askeri müdahalesinin yasa dışı olduğunu gösteriyor” diye konuştu.

Cenevre’de 12 Ocak’ta yapılacak konferansa katılacaklarla ilgili soruya karşılık, Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras’ın katılacağını, İngiltere Başbakanı Theressa May’in katılmak isteğini belirtmekle birlikte diğer garantörlerin hangi seviyede temsil edileceğini görmeyi beklediğini söyleyen Kasulidis “Ancak Türkiye’de tuhaf bir suskunluk var” ifadesini kullandı.

Kasulidis “Cenevre bir hazırlık görüşmesi olarak gelişir ve final niteliğinde olacak ikinci bir konferans daha yapılabilir mi?” sorusu üzerine “Bunun için söylenebilecek tek şey, BM açıklaması uyarınca, 12 Ocak’ta başlayacak konferansın ucu açık olacağıdır” dedi.

Konferansa katılacaklarla ilgili soruya da Rum Yönetimi Başkanı Nikos Anastasiadis’in geçen Pazar günü Politis’e verdiği röportajda söylediklerine işaret ederek “Orada hem Kıbrıs Rum toplumunu temsilen hem de Kıbrıs Cumhuriyeti Başkanı olarak hazır bulunacak” diyen Yoannis Kasulidis, şunları ekledi:

“Bürgenstock’ta oluşum nasıldı? Bürgenstock’taki plenary’de (genel kurul)Kıbrıs Cumhuriyeti hiç görünmezken, şu anda tartışmakta olduğumuz konulara dair edebiyatı dinledik. Bürgenstock’ta iki toplum oturuyordu ve daha geniş dairede de garantör güçler oturuyordu. Güvenlik başlığını en iyi garanti edecek olan, çözümü uygulama antlaşması olacaktır.”

“İŞLEVSİZ KIBRIS CUMHURİYETİ HİKAYESİ, THEOHARUS’UN AVRUPA PARLAMENTOSU’NDA VENİZELOS’A SALDIRMASIYLA BAŞLADI”

Kasulidis, Rum tarafında “merkez partiler” diye nitelendirilen 5 partinin Bürgenstock’un uluslararası konferans olmadığı görüşünde oldukları hatırlatıldığında “genel kurula size söylediklerim katıldı” dedi, şunları ekledi:

“Genel kurulda hiçbir şey olmamasına bakılmaksızın, Alvaro De Soto’nun 5’inci Annan Planı için hakemlik yapmak üzere katılması dışında, potansiyel olarak hiçbir şey çıkamazdı. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin başına hiçbir şey gelmedi mi? O zaman Bürgenstock’ta olanların şimdi Cenevre’de de olmayacağını nerden biliyoruz? İşlevsiz Kıbrıs Cumhuriyeti ile ilgili hikâye yakın geçmişte, Türkiye, bu rolümüzün kendisini rahatsız ettiğini açıkladığında ve bunu servis etmeye başladığında ortaya çıktı.

Bunun başlangıç noktası da Eleni Theoharus’un Avrupa Parlamentosu önünde Yunan Dışişleri Bakanı Evangelos Venizelos’a saldırmasıdır.

Kıbrıs Cumhuriyeti, BM üyesi 197’den fazla ülke tarafından tanınan, kendisi de BM ve diğer birçok uluslararası örgüt üyesi bir devlettir. Örneğin şu anda Avrupa Konseyi’nde başkanlığımız var ve Türkiye de bize başarılı bir başkanlık diledi. Bütün bunlardan sonra kalkıp, işlevsiz miyiz değil miyiz diye mi endişe ediyoruz. Bir de, sadece Türkiye tarafından tanınan bir sahte devlet var. İşlevsiz olan bir şey varsa o da sahte devlettir, Kıbrıs Cumhuriyeti değil. Bu meseleyi biz kendimiz yarattık ve hâlâ Yunan Dışişleri Bakanı’nı eleştirmekte tereddüt etmiyoruz. Atina-Lefkoşa ilişkilerini gözbebeğimiz gibi korumak zorundayız. Hem şimdiki, hem eski dışişleri bakanları ile ilişkilerimizi, çıkarımız olduğu zaman gözbebeğimiz görüp işimize gelmediğinde yuhalamamalıyız.”

Avrupa Birliği üye ülkelerinin, Birliğin Cenevre’de en üst seviyede temsil edilmesi yönünde karar aldığını hatırlatan Kasulidis, BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyesi 5 ülkenin de Cenevre’de temsil edilmesinin Rumlar açısından şart olup olmadığı sorusuna karşılık “Bizim taraf, söz konusu üyelerin Kıbrıs’la ilgili konferansa katılmaları arzusunu belirtti çünkü uzlaşılacak çözüm, onaylanmak üzere bunlara (Güvenlik Konseyi) gidecek, aynı zamanda da daha sonra çözüm maddelerinin uygulanmasını gözetme görevini üstlenmelerine olanak tanıyacak güçlü bir karar çıkartacaklar. Bu itibarla, (Cenevre’ye) katılmak isteyip istememek kendilerine kalmış” dedi.

Kasulidis’e, Cenevre konferansı konusunda TC Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için neden “tuhaf bir suskunluk içerisinde olduğunu” söylediği de soruldu. Üç garantör ülkenin, özellikle de Türkiye ile Yunanistan’ın güvenlik ve garantilerle ilgili konferansın hazırlıklarına halihazırda başlaması gerektiği görüşünü ortaya koyan Kasulidis şöyle konuştu:

“Kıbrıs Cumhuriyeti’nin başta, Averof ve Zorlu aracığıyla Zürih’te doğuş şeklini hatırlarsak, en doğalı, Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras ve Türk Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan arasında önceden bir görüşme yapılmasıydı. Bu henüz olmadı, konferanstan önce olur mu onu da bilmiyoruz.”

“MÜZAKERE KONUSU DEĞİL, OLDUĞU GİBİ KALACAK”

“Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Kuruluş Antlaşması değişecek mi?” sorusuna “Hayır. Bu, müzakere konusu değil. Böyle bir şey ne konuşuldu ne tartışıldı. Kuruluş Antlaşması olduğu gibi kalacak” cevabını veren Kasulidis, bu konuda bir görüş birliği olup olmadığı, diğer tarafların ne dediği sorulduğunda ise şunları söyledi:

“Anlaşmazlık yoktu. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluş işlemi olduğu gibi kalacak. Keza 11 Şubat 2014 Ortak Açıklamasında da ‘Kıbrıs, BM üyesi ülke’ ifadesi yer alıyordu. BM üyesi Kıbrıs nasıl ortaya çıktı? Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Kuruluş Antlaşması’ndan. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin federal cumhuriyete dönüşeceğini, BM, AB vb. üyesi kalmaya devam edeceğini güvence altına alan da diğer bazı şeylerle birlikte bu Ortak Açıklama’dır.”

“KULUÇKADAKİ PLAN, ANNAN 5’TEN ÇOK DAHA İYİ OLACAK”

Yoannis Kasulidis şu anda “kuluçkada” (görüşülmekte) olan planın, Annan Planı’nın 5’inci versiyonundan çok daha iyi olacağına inanç belirterek “Kıbrıslı Rumlar tarafından reddedilme sebeplerini de düşündüğümüzde, bu (görüşülmekte olan planın 5’inci Annan Planı’ndan daha iyi olacağı) kesindir” dedi, şöyle devam etti:

“2004’te Kıbrıs halkı, iki toplum arasındaki bir anlaşma ürünü olmayan ve liderinin de (Tasos Papadopulos) ‘evet deyin’ tavsiyesinde bulunmadığı bir çözüm planını oylaması istenmişti. O zaman henüz AB’ye de girmemiştik. Bugün olgular tamamen farklıdır. Kıbrıs Cumhuriyeti AB üyesidir ve halkın önüne, uzlaşılmış olmayan, Kıbrıs Rum liderliği tarafından da tatmin edici bulunmayan hiçbir şey konulması söz konusu değildir.”

“ŞİMDİ, TÜRKİYE’NİN KONUŞMASI GEREKEN ZAMANDIR”

“Kıbrıs sorununda bir çözüm antlaşmasına ilerlemek için neden önce bölgedeki ve Türkiye’deki durumun istikrara kavuşmasını beklemiyoruz?” sorusuna karşılık Kasulidis, şu yanıtı verdi:

“Zaman geçince daha iyi bir plan geleceğine, onu da beğenmezsek başka bir plan geleceğine inanmak yanlıştır. Otobüs durağında olduğumuza ve birine yetişemezsek bir başka otobüs geleceğini düşünmek yanlıştır.

Otobüsler her zaman geçmeyecek, her zaman aynı güzergahta da olmayacaklar. Olgular değişkendir. Tehlike edebiyatı yapmak istemiyorum çünkü Kıbrıs sorununa barış çabalarını korku üzerine dayandırmayı yanlış buluyorum. Korku, vatandaşların çok tehlikeli bir tepkisidir, insanların uzağı görmesini engeller. Korku işleyenlerin, ümit işlemeye çalışanlardan çok daha kolay başarılı olur. Ancak halk, olguların olduğu gibi kalmadığını, değişken olduğunu unutmamalıdır. Dolayısıyla, şimdi Türkiye’nin konuşması gereken zamandır. Türkiye bugüne kadar neredeyse bütün dünyayı daha dünden çözüm istediğine ikna etti. Yakın zamana kadar Sayın Erdoğan kimi görse çözüm istediğini söylüyordu. E şimdi tam zamanı. Cenevre’de, 4 gün içerisinde Sayın Erdoğan kartlarını açmak zorunda. Bakınız, ben her zaman; çözüm istiyorsan masaya –elbette müzakere edildikten sonra- karşılıklı kabul edilebilecek tezler koyarsın diyorum. Kulağa güzel gelen ancak çözüm getiremeyecek tezler koyarsan, çözüm istemiyorsun demektir.”

“ERDOĞAN’IN HİSSELERİ”

Kasulidis, Rum tarafında var olan, TC Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Cenevre’ye, Türk-Yunan ilişkileri, Doğu Akdeniz’deki enerji konuları gibi başka konuları gündeme getirerek Kıbrıs sorununun çözümüne katkı koyup ülkesine önemli menfaat sağlamak için gidebileceği inancı hatırlatıldığında “Bu söylediğiniz olabilir, keşke Erdoğan öyle yapsa. Ama Kıbrıs için yapılacak bir konferansa gidip Yunanistan’ın milli çıkarlarına dokunan veya onlarla çatışan herhangi bir talepte bulunamaz. Kimsede de bu yönde bir hissiyat yok” dedi, özetle şunları ekledi:

“Bakınız, ben de Erdoğan’ın Cenevre’ye, sizin söylediğiniz yönde çalışmak için gidebileceğine inanıyorum ancak nihayetinde tam aksi yönde de çalışabilir. Sizin söylediğiniz yönde hareket ederse, gerçekten de Kıbrıs sorununun çözümüyle birlikte, hisseleri, Irak ve Kuzey Suriye’deki talepleri gibi diğer bağımsız talepleri lehine artacaktır.

Doğal gaz boru hatlarıyla ilgili planlarının gerçekleştiğini de, Türkiye’nin, Türkiye’yi ve Avrupa’yı besleyen bütün doğal gaz boru hatlarının toplandığı bir merkez olduğunu da görebilir. Öte yandan Kıbrıs sorunu çözümsüz kaldığı sürece bu tür arzularını yerine getirme ve enerji planlarını uygulama çabalarında çok büyük zorluklarla karşılaşacağını çok iyi biliyor. Ancak Cenevre’ye, içte puan kazanmak maksadıyla milliyetçi tonları yükseltmek için de gidebilir. Beni bu ihtimal korkutuyor. Yani, başkanlık sistemi referandumunda Türk milliyetçi unsurunun bütün oylarını toplamak için Türkiye İslam devletinin milliyetçi bir dönüş yapmak ihtiyacı…”

Editör: TE Bilisim