Güvenlik konusunda perde gerisinde bütün başrol oyuncularının da katımıyla çeşitli senaryolar şekillendirilmekte olduğu belirtilirken, Lefkoşa Rum kesiminin bir öneri oluşturduğu, Yunanistan Dışişleri Bakanlığı’nın da, Dışişleri Bakanı Nikos Kocas’ın mührüyle, konuyla ilgili bütünlüklü bir belge hazırladığı ifade edildi.

Fileleftheros gazetesi manşetten yer verdiği haberinde, Rum kesiminin “Geçiş Döneminde Güvenlik ve Garantiler” başlıklı “non paper”de acil durumlarda çeşitli aşamalarda faaliyet gösteren tepki mekanizmalarına atıfta bulunduğunu yazdı.

Rum kesiminin beş sayfalık belgesinde, Kıbrıs sorununda varılacak anlaşmanın uygulanmasının ve geçiş dönemi esnasında güvenlik konusunun, BM tüzüğünün VII’nci faslına göre, BM Güvenlik Konseyi’nin sorumluluğu altına getirileceğini kaydeden gazete, BM Güvenlik Konseyi daimi üyelerinin de veto etme haklarından vazgeçeceklerini yazdı.

Belgede, Türk askeri birliklerinin adadan ayrılması konusunda ise, anlaşmanın ilk gününden itibaren en az yüzde 75 oranından söz edilmekte olduğunu yazan gazete, 10.000 kişi olduğu düşünülen geriye kalanların ise, tam anlamıyla adadan ayrılmaları zamanı belirtilmeden, askeri bir üsde toplanacaklarını kaydetti.

Elde edinilen “bilgilerin”, Rum kesiminin altı yıllık bir zaman takvimi tartışmakta olduğu yönünde olduğunu ve bunun uzun olarak addedildiğini yazan gazete, Türk tarafının ise bu meselelerde farklılık göstermeye hazır olduğunu ileri sürdü.

Ancak bu farklılaşmanın, Türk tarafının tezlerinin temeline dokunmadığını kaydeden gazete, Türk tarafının garantiler ve askeri birliklerin geçiş dönemi boyunca muhafaza edilmesiyle ilgili olacak olan (yeniden değerlendirme hakkıyla 15 yıla kadar olan) uzun zaman takvimlerini tartışmakta olduğunu belirtti.

Öte yandan gazete Türk tarafının, “ ‘tavizlerini/geri çekilmelerini’ azar azar, yalnızca Kıbrıs Türk kurucu devletine garanti sağlanmasını öngörecek olan bir formüle götürmekte olduğunun görüldüğünü” de ileri sürdü.

Birleşmiş Milletler’in ise, bir öneri yapılandırdığını yazan gazete, bunun, askeri birliklerin ayrılması ile garantilerin kaldırılmasını, anlaşmanın bazı hükümlerinin uygulanmasıyla ilişkilendireceğini iletti.

Bu hükümlerin daha çok örneğin dönüşümlü başkanlık gibi Kıbrıs Türk tarafını ilgilendireceğini kaydeden gazete, BM’nin fikirlerinin, ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Viktoria Nuland’ın ortaya koyduğu fikirlerle alakasız görünmediğini de ekledi.

Haberine iç sayfadan “Güvenlik İçin Gelip Gidiyorlar… Rum Tarafının Non Paper’i, Türk ‘Tavizleri’ ve BM’nin Şekillendirdiği Fikirler” başlıklarıyla da yer veren gazete, Kıbrıs sorunuyla ilgili olarak 12 Ocak’ta Cenevre’de toplanacak konferans öncesinde, Güvenlik konusunda senaryolar şekillendirilmekte olduğunu yazdı.

Non Paper’de de belirtildiği gibi, Kıbrıs Rum tarafının önerisinin, yalnızca güvenlik konusuna değil, çözümün özelliklerine de değindiğini yazan gazete, Rum tarafının önerisinin, iki toplum arasındaki şiddet olaylarının ele alınması için, Anayasa’nın, olaylarla başa çıkılmasına da müdahale edecek olan mekanizmalar sağlayacağına işaret ettiğini de ifade etti.

Buna paralel olarak, önerinin çeşitli hükümleriyle, Türk askeri birliklerinin tam anlamıyla çekilene kadar, (adada) kalacaklarının ortaya çıkmakta olduğunu da yazan gazete, ancak zaman süresine değinilmediğini belirtti.

Gazete, Kıbrıs’taki BM Barış Gücü’nün (UNFICYP) Türk askeri birliklerinin tamamı tam anlamıyla adadan ayrılana kadar, Kıbrıs’ta kalacak olmasının ise “ilginç” olduğunu yazdı.

Öneride, Türk askeri birliklerinin en az yüzde 75’inin, anlaşmanın ertesi gününden itibaren adadan ayrılması gerektiğine atıfta bulunulduğunu yazan gazete, geriye kalan Türk askeri birliklerinin ise toplu halde bir kampta, bir diğer ifadeyle askeri bir üsde kalacaklarını ve İngiliz Üsleri gibi egemen olan bir üs meydana getirilmesinin önerildiğini kaydetti.

(Türk askeri birliklerinin adadan ayrılması konusunda) Lefkoşa’nın ortaya koyduğu altı yıllık zaman süresinin, Atina’nın önerisinden uzak olduğuna da işaret eden gazete, askeri uzmanların ise, Türk askeri birliklerinin adadan çekilmesinin, en az iki yıl içinde olabileceğini düşündüklerini ekledi.

Belgenin, geçiş dönemi sırasında, olaylarla başa çıkılması için bir mekanizma kurulacağından bahsettiğini de yazan gazete, acil durumlarla ilgili bir konsey kurulmasının önerildiğini ve bunun başkan, başkan yardımcısı, yetkili bakan, iki kurucu devletin başkanları ile kurucu devletlerin polis kuvvetleri ile federal polislerin başkanlarından oluşacağını öne sürdü.

Çok uluslu gücün başkanının, olaylarla başa çıkılmasının ilk aşamalarında danışman rolüyle acil durum konseyini izleyebileceğini de yazan gazete, bunun da ötesinde, iki toplum üyeleri arasındaki şiddet içeren çatışma durumunda ise, bir prosedür önerildiğini ve karşılıklı bilgilendirmelerin akabinde, kurucu devlette yetkiye sahip olacak olan kuvvetlerin/güçlerin ilk söze sahip olacaklarını yazdı.

Bunların, şiddetin bastırılmasına ilişkin eylemlerin üstlenilmesinde sorumluluk taşıyacaklarını kaydeden gazete, gerekmesi durumunda diğer kurucu devletin kuvvetlerinden yardım isteneceğini ifade etti.

Krizin tırmanması ve barışın bozulması tehdidi ortaya çıkması durumunda, acil durum konseyinin çok uluslu gücü destek için çağırabileceğini yazan gazete, durumun, acil durum konseyinin de katılımına rağmen kontrol altına alınamaması ve olayların boyutu ile ciddiyetinin devletin güvenliği ile barışı tehlikeye atması halinde ise, Başkanın, Konseyin kararının akabinde, çok uluslu gücün başkanının raporlarını da göz önüne alarak, durumu BM Güvenlik Konseyi’ne havale etmesi gerekeceğini ifade etti.

BM Güvenlik Konseyi’nin ise, BM Tüzüğü’nün VII’nci faslına göre, alınacak olan önlemlere karar vereceğini yazan gazete, Konseyin ise, Dostluk Paktı’na göre, hüküm süren durumla ilgili olarak, Paktın ilgili mekanizmalarını harekete geçirmeleri için, Yunanistan ile Türkiye hükümetlerini bilgilendireceğini kaydetti.

Türkiye ile Yunanistan’ın durumun ele alınmasıyla ilgili rollerinin, danışmanlık girişimleri ve uzlaşma sağlanmasına odaklanacağını kaydeden gazete, bilindiği üzere, çok uluslu gücün Yunanistan ile İngiltere hariç, AB ülkelerinden veya Türkiye dışındaki üçüncü ülkelerden gelecek olan 2 bin 500 üyeden oluşacağını ve anlaşmanın geçerli olmaya başlamasının hemen akabinde kurulacağını anımsattı.

Çok uluslu gücün süresinin, Türk askeri birliklerinin ayrılmasının hemen akabinde 5 yıl olacağını da yazan gazete, bu sürenin, Birleşik Kıbrıs Hükümeti gerekli gördüğü müddetçe sona erdirilebileceğini veya uzatılabileceğini belirtti.

Gazete, bahse konu çok uluslu gücün, herhangi bir askeri ittifaktan ortaya çıkmayacağı gibi, böyle bir şeyle ilişkilendirilemeyeceğini de ekledi.

Gazete, belgede; “barışın, işbirliğinin ve karşılıklı saygının ileriye götürülmesi aynı zamanda Yunanistan-Kıbrıs-Türkiye arasındaki ilişkinin gelişimi ve üç ülkenin çıkarlarının ileriye götürülmesi için, bu üç ülkenin bir dostluk paktı imzalayacaklarının” belirtildiğini de ekledi.

“Garantör Güçlerin Mandası” ara başlığında ise, Rum tarafının belgesinde garantiler sisteminin reddedildiğinin ifade edildiğini kaydeden gazete, kısaca şunları yazdı;

“Yunanistan’ın bir garantör güç olmayı sürdürmeyi istememesi ve İngiltere’nin bir garantör güç kalması ve iki toplumun ilgili talepte bulunması gerekeceğine dair tezi göz önüne alınarak, aynı zamanda şu anki uluslararası manzaranın 1960’da olduğundan tamamen farklı olması ve 1974 olayları göz önünde bulundurulduğunda, Kıbrıslı Rumlar Türkiye’nin sürekli bir tehdit olduğunu düşünüyor. İlgili belgede Kıbrıs’ın, istikrarsızlaşma veya ayrılıkçı eğilimlerin kötüleşmesi tehlikesiyle, garantör güçlerin mandası haline geleceği de vurgulanıyor”.

Gazete, “İç Vatandaşlık Kriterleri” ara başlığında ise, Kıbrıs Rum tarafının belgesinde “benimsenen bir dizi hükümle birlikte, (federal hükümet tarafından oluşturucu devletlerin yetkileri içine nüfuz etmenin yasaklanması ve oluşturucu devletlerin de merkezi hükümetin yetkilerine müdahale etmeyecekleri gibi), devletin iki toplumluluğu ile iki kesimliliğine tam anlamıyla saygı duyulması gerekeceğine atıfta bulunulduğunu” da belirtti.

Gazete, “her oluşturucu devletin, vatandaşının iç niteliği/durumunun elde edilmesiyle ilgili belirli kriterleri belirleme hakkına sahip olacağını da” ekled

Editör: TE Bilisim