Sağlıktaki siyasi iradesizlik sistemsizliği doğurdu. Sistemsizlik hastaların mağduriyetine, doktorların da kutuplaşmasına neden oldu. Sağlık Bakanlığı koltuğuna oturanlar, ya Tıp-İş’ten çekinerek ya da Tıp-İş ile birlikte hareket ederek, sistemdeki köklü değişikliğin arkasında duramadılar. Dolayısıyla, sağlıkta gerekli yasaların çıkarılması yerine, kısır icraatların yapılması tercih edilerek, nice yıllar boşa harcandı. 

***
 Peki neden Tıp-İş’i yazıp duruyorum? Sendika olduğu için değil, sağlık sisteminin ‘’tek söz sahibi’’ olma’’ gibi hatalı algılarında ısrar etmeye devam ettikleri için. Devletin sağlık alanında halkımıza vermek zorunda oldukları hizmeti, kendilerine pazarlık gücü olarak evrilten sendikanın bazı ‘’şahin’’ üyeleri, hekimlik mesleğinin ve kamu hizmetinin, sadece devlet hastanelerinde sınırlı olmadığı argümanıyla, ülkenin dört bir yanını mesken tutmalarının gerekçelerine ‘’sözde haklı’’ bir neden ileri sürerlerken, bırakın devletin olanaklarından faydalanmayı, yasal hakları olduğu halde, devletin kurullarından bile izole ettikleri özelde çalışan hekimlerin de ‘’kamuya’’ sağlık hizmeti verdikleri gerçeğini itiraf etmek işlerine gelmedi. Hal böyle olunca da, ‘’sağlıkta ikinci iş’’ mahkemelere taşındı. Yüce Yargı’nın, ‘’mandamus’’ gibi son durak niteliğindeki kararı vermesi de siyasetin bataklığı içerisinde kayboldu gitti! Herkesin bildiği KKTC’de de farklı bir son da düşünülemezdi! Uzun lafın kısası, aslında doktorların kutuplaşmasının özünde, pasta kavgasından başka bir şey yoktu! Ancak bu sayede, sağlıkla ilgili bütün paydaşlar ve halkımız, sağlıktaki sistemi de her yönüyle sorgulama şansı yakalamış oldu. Koruyucu sağlık sistemi yerlerde sürünüyor ise, işçi sağlığı ve işyeri hekimliği denildiğinde akla hala eczaneden alınan ilk yardım kutusu geliyor ise, kanser halkımızın adeta sürpriz yaşam arkadaşı oluveriyorsa, alkol ve uyuşturucu ile mücadeleyi bıraktık, sigara bile sinsi sinsi kapalı alanlara tekrar girebiliyorsa, tarım ürünlerini zehirleriyle birlikte tüketiyorsak, çevre temizliğini elimize yüzümüze bulaştırıyorsak, çocuklarımızın aşıları ile ilgili bile ortak bir yaklaşım sergileyemiyorsak, ben dahil tüm hekimler sınıfta kalmışız demektir! Demek ki, sağlığa sistem gelmesi için Sağlık Bakanı, sendika ya da sivil toplum örgütü başkanı olmak, tek başına yetmiyormuş! Demek ki, sağlığın bütün köşe başlarını, tek bir siyasi iradenin eline geçirmesi de yetmiyormuş! Belli ki, bir türlü yükseltilemeyen sendikal mücadele, birbiri ardına alınan mahkeme kararları, Türkiye kaynaklı mali yardımlar ve hibeler de, sağlığa sistem gelmesi adına tek başlarına yetmiyormuş! 
***
Kimi zaman siyasi görüşleri, kimi zaman da maddi çıkarları, sağlıktaki sistem arayışlarının önüne her seferinde engel olarak koyduk. Kıbrıs sorununun siyasi çözümü her ne şekilde olursa olsun, ülkemizin ve halkımızın gelecekteki ihtiyaçlarına göre dizayn edilmiş bir sağlık sistemine ihtiyacımız var. Sağlık sisteminin şekil vericileri, tabloya işte bu kadar geniş bakabilecek fikir derinliğine sahip olabilmelidirler! 
***
Geçtiğimiz Cumartesi günü, Kıbrıs Türk Tabipleri Birliği (KTTB)’nin 22. olağan genel kurulu yapıldı. KTTB tarihinin en geniş katılımlı genel kurullarından biri yaşandı. Kalabalık ortama hakim olan his ve düşünce, KTTB’nin, yasasındaki gücüne paralel üretkenliğinin olamayışı idi. Yeniden toplumun önderi meslek grubu olma arzusu içerisindeydi doktorlar. Sağlık sistemindeki belirsizlik, yasaların çıkma sürecinin gereğinden fazla uzaması, hekim camiasını fazlasıyla yorduğu, herkesin yüzünden anlaşılıyordu. Hasta Hakları Yasası, Hekim Yasası ve koruyucu sağlık hizmetleri, sanki yeni sağlık sisteminin kilometre taşlarını oluşturacakmış gibi bir hava esiyordu hekimlerin arasında. Diğer taraftan, Yüce Mahkeme’nin verdiği madamus kararının ‘’kalıcı tedirginliği’’ yaşanıyordu. 
***
Oy kullanan 303 doktorun 237’si, yani %78’i, Dr. Özlem Gürkut diyerek, iki yıllığına yeni KTTB başkanını seçmişti. Görünen oydu ki, kamusuyla, özeliyle tüm hekim camiasının desteğini arkasına almıştı Dr. Özlem Gürkut! Seçildikten sonra paylaştığı mesaj ise netti : ‘’ Bizlere inanarak destek veren tüm meslektaşlarımıza, adil, meslek onurumuzu, mesleğimizin geleneklerini koruyarak, her birinin sesi olacak bir yönetim göstermek boynumuzun borcudur. Bunu hiç unutmadan, halkımızın sağlığının korunmasını, insan sağlığını etkileyecek çevre sorunlarının engellenmesini, doğanın korunmasını sağlamak için çalışacağımıza, hekim ve hasta haklarının çağdaş ülkeler düzeyine getirilmesi için aralıksız bir uğraş içinde olacağımıza güvenmenizi isteriz.’’ Dr. Özlem Gürkut ile KTTB’nin, ‘’kabuk değiştirme dönemi’’ne gireceğine inanıyorum. Hekimler adına, sağlıkta birlik ve yeniden itici güç olma umudunun yakalandığı bir dönem başlıyor. Sağlık Bakanlığı’nın arka bahçesi, yeniden gerçek sahiplerinin eline geçiyor! KTTB binası, yeni dönemde, rantı için değil, halkı için çalışan hekimlerin uğrak yeri olacağa benziyor. 
Başarılar Dr. Özlem Gürkut!
Dr. H. İlker İpekdal 
İletişim: 0542-8529899