Ülkemizde gıda güvenliği ne yazık ki arzu edilen seviyede değil.Tarladan çatala kadar titizlikle kontrol edilmesi gereken tüm işlem süreçleri kontrol edilebilmekten uzak.

Vatandaş markettte pazarda satılan herşeye şüphe ile baksada üzerlerinde sağlığa zararlıdır diye bir ibare görmediğinden satın alıp tüketmeye devam ediyor.Haliyle hastalıklarda artamaya.Ekmek ,su gibi Yoğurtta sıklıkla tükettiğimiz gıdalardan.

Fakat piyasadaki rekabet ve daha fazla para kazanma hırsı onuda bozmuş.

Kuzey Kıbrısta varmı bilemem ama Mesela Gaziantep Tarım İl Müdürlüğü araştırmasına göre, piyasada satılan 10 marka

 yoğurttan sekizinde jelâtin kullanıldığını tespit etmiş.

Jelatin  yoğurta kıvamı artırmak ve su tutması için  ekleniyor. Çok ucuz bir madde, daha çok domuz derisinden elde ediliyor...  

Nerdeyse 6 bin yıllık, insan sağlığı için en yaralı yoğurdu yoğurt olmaktan çıkardık, yoğurt sandığımız, yoğurda benzeyen

 kimyasal malzemelerden üretilmiş, domuz derisinden yapılmış jelâtin yediğimiz maddeye “yoğurt”  diyoruz.

Sözcü gazetesi yazarı Soner Yalçının  yoğurt ile  ilgili kaleme aldıkları ise oldukça şaşırtıcı.Bakın ne diyor yazar.

Louis Pasteur, 1870'lerde “bakterileri/mikrobu” keşfedince, sadece hastalıkların değil, yiyeceklerin de seyri değişti.

Pasteur ölünce adını taşıyan Paris'teki enstitünün başına geçen  Rus Yahudisi Elie Metchnikoff, insan ömrünü uzatan bakterilerin yoğurtta bulunduğunu yazdı/söyledi.

 Sonradan yanlış ortaya çıkacak- bir örnek verdi: “Bulgar çobanlar ekşi süt/yoğurt yiyerek yüz yaşlarını aşıyor.”

Yoğurt popüler oldu.

Dr. Isaac Carasso (İshak Karasu), 1874 Selanik doğumlu Sefarad Yahudi'siydi.

 Osmanlı, Selanik'i 1912'de kaybedince “atalarının yurdu” İspanya'ya göçtü.

 Birçok küçük çocuğun sindirim ve bağırsak problemleri yaşadığını fark etti.

Ekşi sütü/yoğurdu popüler hale getiren Metchnikoff'tan esinlenerek, -Selanik'te bu tür hastalıkların yoğurtla tedavi edildiğini biliyordu- Bulgaristan'dan kültürler ithal etti.

 Bunları Pasteur Enstitüsü'nde Metchnikoff'a götürdü, “patent” hakkını aldı.

Yoğurdu başlangıçta eczanelerde ilaç olarak sattı. Oğlu Daniel'in Katalan dilinde söylemi olan “Danone” adında şirket kurdu.

 Ardından… 1929'da Barcelona'dan Fransa'ya taşındı. Üç yıl sonra Levallois Perret'de ilk fabrikayı inşa ettirdi. 1939'da ölünce işleri oğlu Daniel devraldı.

 Nazi işgali sırasında New York'a kaçtı Daniel. Yoğurdun adını Amerikalaştırdı; “Dannon” yaptı.

 Amerikalılar pek yoğurt yemiyordu. Keza yoğurt reklamlarına da kısıtlama getirildi.

Daniel Carasso, şirketi Beatrice Foods'a satıp Paris'e döndü. Danone'ye yeniden hayat verdi. Zamanla Danone dünya devi oldu.

 Yıllık toplam geliri, 31 milyar Euro'ya ulaştı.

 Bu bilgiyi şundan verdim: Dünyada gıda devleri arasında amansız bir rekabet vardır.

2000'ler başında gıda üreticileri, bağırsağın sağlığını koruyan “probiyotikleri” keşfetti ve piyasaya probiyotik katkılı yoğurt sürdüler.

 Avrupa Gıda Güvenliği, bu tür yoğurtların bağırsak sağlığını güçlendirmediğini açıkladı.

Tüketiciler, aralarında Danone'nin de bulunduğu şirketlere milyon dolarlık tazminat davaları açtı.

Bu satırlar Sözcü gazetesi yazarı Soner Yalçına ait.

İddialı.

Peki bizim bunlardan haberimiz varmı. Bu yazılanlardan sonra tüm gıdalara şüphe ile bakmamız normal değilmi.

Acaba KKTC' de Gıda güvenliğinden sorumlu Bakanlık yukarıda yazılanları okumuşmu. Bu konuda bilgisi varmı. Piyasadaki yoğurtlarda jelatin kullanılıp kullanılmadığı kontrol ediliyormu.

Hergün yediğimiz bu yoğurtlarda durum ne.

Muamma.