Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ile bir program sohbetinde değerlendirmelerde bulunmuş ve Rum kesimi Annan Planı'ndan kendilerine göre daha iyi bir plan için uğraş vereceklerini ifade etmişti.
Haklıydı;
Zira 2004 Annan Planı referandumunda yüzde 76'lık bir kesim plana 'hayır' demişti, şimdi 10 sene sonra Annan Planı'ndan daha kötü bir plana imza atmaları olanak dışıydı.
Yine Derviş beyin söylemiyle Anastasiadis Kıbrıslı Rumların 'hayır' diyeceği bir planı asla kabul etmeyecek ona göre de önlemini alacaktı.
Sonra geçenlerde Dışişleri Bakanı Özdil Nami ile bir program gerçekleştirdik ve nasıl bir plan karşımıza gelir diye sormuştuk.
Onun da kendince haklı yönleri vardı ve yeni plan Kıbrıslı Türkler için Annan Planı'ndan daha kötü bir plan olmayacağını, buna izin vermeyeceklerini ifade etmişti.
Çünkü Türk tarafı da kendince haklıydı ve yüzde 65 'evet' dediği Annan Planı'ndan daha kötü bir plana niçin 'evet' desin ki...
...
Aynı konuları müzakereci Kudret Özersay ile görüştük.
Çok hoşima giden bir ifade kullandı;
"Bu işin kazanan ve kaybedeni olamamalı"
Yerden göğe kadar haklı değil mi?
Rumlar ya da Kıbrıslı Türkler, niçin kendilerinin kaybedeceği karşı tarafın kazançlı görüneceği bir anlaşmayı kabul etmeye eğilim göstersinler ki?
Sanırım kangran hale gelen Kıbrıs sorununun çözülebilmesi için gerekli olan formül burada yatıyor...
Her iki tarafın da kaybetmeyeceği ya da kazanmayacağı bir anlaşma...
İmkansızmış gibi gözükse de Kıbrıs'ta yaşayabilir ve kalıcı bir anlaşma ancak böyle bir şey olmalı.
...
Kıbrıs konusunda içimizde hep aralarında uçurum bulunan iki ayrı kesim olmuştur.
"Hemen çözüm" diyenler ve sadece "KKTC"den yana olanlar...
İyi de şimdiye kadar bu iki keskin tez savunuldu da ne oldu?
"Hemen çözüm"ün olamayacağı, KKTC'nin de bu şartlarda ve uluslararası hukukta yerini bulmayacağı öğrenildi.
Demek ki her ikisi de sadece bir söylemden ibaretti ve eğer öyle olmasaydı bunlardan bir tanesi gerçek olur, Kıbrıs sorunu diye bir şey de kalmaz, gül gibi yaşar giderdik.
...
Sırf bu yüzden özellikle Toparlanıyoruz Hareketi ile kendini tanıtan ve topluma sevdiren Kudret Özersay'ın "kazanan ve kaybeden olmamalı" tezi en doğrusu, en mantıklısı ve ayağı yere basılıp da söylenilenidir.
Bu da demek ki eğer adada gerçekten bir çözüm isteniyorsa öncelikle önyargıları bir yana koyacağız sonra da Annan Planı'na odaklanmanın aksine bu planı da içine alıp BM'nin şimdiye dek Kıbrıs için hazırladığı çalışmaların bir harmanını ortaya koyup, çözümü zorlayacağız.
O da elbette bizim işimiz değil, yıllardan beridir bu işin içinde olan uzmanların işi.
Önce onlar ön yargılarını bir yana bıraksınlar ve bu işi artık bitirsinler.
Hem de kazanan ve kaybedenin olmayacağı bir yöntemle.
...
Kudret Özersay'ın bize güven veren ve inandırıcı gelen sözleri ise şöyle başladı:
"Her koşulda Kıbrıs Türkü kendi yöneticisi olmalıdır..."
Sonra devam etti;
"Görüşmeler esnasında kötü bir gidişatın olduğunu görürsem çıkar bunu kamuoyuna açıklar ve öncelikle ben karşı çıkarım..."
Bunlar yabana atılacak sözler değildir.
Müzakereci gibi görüşmelerin alt yapısını hazırlamakla yükümlü bir kişi kalkıp da bunları büyük bir cesaretle söylüyorsa biz onu ancak alnından öperiz.
Ve işte son olarak Özersay'dan iki önemli rica;
Birincisi hükümetlere, kimse Kıbrıs konusu üzerinden rant eld etmeye kalkmasın, hükümet programlarına sadık kalsın, Kıbrıs sorunu çözülecek diye diğer konularda rehavet içine girmesinler.
Ve ikincisi kamuoyuna;
Herkesin içi rahat olsun, kimse elinde haritalarla vatandaşı korkutmasın şu ana kadar yapılan müzakerelerde tehlikeli bir durum yok ve bu mücadele olası bir anlaşmada Kıbrıs Türkünü yine kendisi Kıbrıs Türkü yönetecektir.
Daha ne olsun yani...



MESAJ KUTUSU


Sayın Mehmet DEMİRCİ, benimle görüşmek için tam 4 kişiyi aracı olarak kullandınız da bunun nedenini bir türlü anlayamadım. Telefonum sizde var arayıp bir kahve içmeye geleceksiniz ve her konuda sohbet edeceğiz, işte bu kadar kolay…

Sayın Ersan SANER, Mağusa’da dört ayrı belediye başkan adayını incelemeye almışsınız ve şimdi buna yoğunlaşmışsınız. Bize göre boşuna kürek çekiyorsunuz, sizin dışınızda başka hiçbir adayın Oktay bey karşısında şansı yok. Bunu bir yana yazın 29 Haziran akşamı yine konuşuruz…

Sayın Mustafa AKINCI, ortak akıl konusunda söylediklerinizde yerden göğe kadar haklısınız. Bu yaşanan sıkıntılı süreçte de ortak akıl demek sizin gibi dürüst ve yalın tecrübeli bir siyasetçinin çevresinde toplanmak demek. Yeter ki siz isteyin…

Sayın Halil SAKALLI, acemi bürokrat olduğunuzu çabuk ele verdiniz. Verilen izinler konusunda vatan millet edebiyatı yapsaydınız manşetlere düşmez başınız rahat olurdu. Biraz pişmeye ihtiyacınız var…

Sayın Hasan BİRİNCİ, adaylık konusuna nokta koymanıza üzüldük ama belki de en doğru olanı yaptınız. Sizin gibi temiz ve dürüst insanların bu siyaset sahnesinde yeri yok…

Sayın İrsen KÜÇÜK, sizin de izlediğiniz gibi sizin döneminizi arayanlar her geçen gün artmaya başladı. Yakında partinin başına dönme çağrısı alırsanız hiç şaşırmayacağız. Sabrın sonu selamettir değil mi?

Sayın Hüseyin ÖZTOPRAK, Lefke belediye başkan adaylığı için bütün gözler sizin üzerinize çevrildi. Bu hafta bir anket yapılacak ve çıkacak sonuca göre teklif işi resmiye dökülecek. Bölgedeki saygınlığınız en büyük avantajınız, hakkınızda hayırlısı artık…

Sayın Nazım ÇAVUŞOĞLU, Büyükkonuk’taki o mühim çok gizli toplantıda sizin olmadığınız tespit edilmiş. Toplantı gece olunca sanırız birileri başkasını size benzetmiş. Kendisine sağlam bir gözlük önerdim, siz hiç merak etmeyin…

Sayın Özer BOYACI, dün yeni alışveriş ve eğlence merkezinizi şöyle bir alıcı gözle inceledim ve bu işlerde üstünüze olmadığına karar verdim. Özellikle gençler ve çocuklar için mükemmel bir mekan kazandırdınız, tebrik ederiz…

Sayın Ahmet GÜLLE, çoktandır kafama takılan bir konu var; yayın organlarında sigara reklamları çoktandır yasaklanırken rakı ve viski reklamları niçin engellenmiyor. Bu konuyu değerlendirmenizde yarar görüyoruz…

Sayın Özel KADIOĞLU, Göçmenköy, Ortaköy ve Taşkınköy’de birçok partili Derviş beye karşı başlattığınız anti propagandayı konuşuyor. Ne oldu da yılların dostluğu bu kadar çabuk bitti işte onu kimse kestiremiyor.

Sayın Hüseyin GÖKÇEKUŞ, YÖDAK’ta tüm mali yükümlülükleri genel sekterden alıp kendi yetkiniz içine taşımışsınız. Bunun için ne gibi haklı sebepleriniz var merak konusu olmuş soruyorlar!

Sayın Özkan YORGANCIOĞLU, böyle sıkıntılı bir dönemde gelen torun size ilaç gibi geldi değil mi? Genç çifti tebrik ediyoruz. Bu arada sizin evin önündeki polis kulübesinin elektrikleri de kesilmiş ve rica üzerine tekrar açılmış. Ne günlere kaldık yarabbim!

Sayın Metin ATAN, KKTC geceleri size yetmez hale gelmiş olmalı ki şimdi de Antalya gecelerinde boy göstermeye başladınız. Umarız burada bulamadığınızı orada bulmuşsunuzdur.

Sayın Ufuk Akan ÜÇAY, sosyal medyada ahkam kesen bazı yorumculara tepki olsun diye bir süreliğine boykot kararı almışsınız. Ne yazık ki gerçek hayatta tutunamayan bazıları sosyal medyada uzman ötesi kesiliyorlar. Teknoloji geldi mertlik bozuldu değil mi?


GÜNÜN FOTOĞRAFI



Günün Fıkrası

Aradaki fark

Bakan olan görgüsüz birisi şoförüne sorar.
"Şoför söyle bakalım eşekle şoför arasında ne fark vardır? "
Şoför bir süre düşündükten sonra mahcup bir şekilde;
"Bilemedim bakanım" diyor Bakan cevap olarak: "Eşeğe çüs diyince, şoföre ise dur diyince durur" Bunun üzerine şoför çok sinirlenmiş ama karşıdaki bakan olduğu için bir şey söyleyememiş. Belirli bir süre sonra bu defa şoför bakana:
"Bir soru sorabilir miyim bakanım?" der. Bakan da: "Sor bakalım" der. Şoför sorar:
"Eşekle bakan arasında ne fark vardır?" Bakan bir süre sonra: "Bulamadım şoför söyle bakalım" diyor. Bunun üzerine şoför de:
"Vallahi bakanım ben de bulamadım..