KKTC’deki inşaat ve planlamanın adı tam da bu olsa gerek. Bölgesel yapılaşmanın içinde kendimizi kaybediyoruz adeta. Bir yapılaşma var diyelim. Önce inşaa ediyoruz, sonra planını yapıyoruz; olmadı bir de üstüne emirname çıkarıyoruz; ondan sonra gerekli izinleri alıyoruz. Yasaları değil; yasalara tüzükler ekleyerek yasayı kendimize uyduruyoruz.

Girne Emirnamesi ortada. Bu konuda herkes bir şeyler söylüyor.

Elimde 2008 yılında UKÜ’nün öncülüğünde 100’den fazla Kıbrıslı Türk aydın tarafından 17 hafta boyunca detaylı olarak TV kanalları önünde yapılan paneller dizisinin bir kitabı bulunuyor. Dünya Bankası Raporu tartışıldı o paneller dizisinde. Hatta paneli yöneten de Tamer Garip’ti. Bu panelde tartışılan konular, daha sonra kitaplaştırıldı. Pek çoğumuzun evinde bu kitap vardır.

Şimdi neden bunu anlatma gereği duyuyorum?

Malumunuz her yağmur yağdığında, sel baskınları olduğunda aklımıza hemen plansızca yapılan inşaatlar ve içi molozlarla doldurulan dere yatakları geliyor. Aslında yağmurun miktarı normal ancak sürekli sel taşkınları olduğundan bize fazla geliyor. İşte bunun en yakın örneği Girne Bölgesi’nde yaşandı.

Girne-Püsküllü’deki Hasan Esat Işık Sokak sakinleri, dere yatağında yapılan isale hattının üzerine özel bir şirket tarafından yapılan inşaat nedeniyle, evlerinin her yağmur yağmasının ardından sular altında kaldığını belirtiyorlar.

Peki bu dere yatağının üzerine inşaat iznini kim verdi? Neden verdi?

Mimarlar Odası Eski Başkanı Ekrem Bodamlızade o kitapta bakın neler diyor?

“Dönüp bakıyoruz niye yapamadı bu devlet bu planlamayı? 83/ 89 yıllarında Fasıl 96 ile her yere yolu olan her yere inşaat hakkıyla imar planları göz ardı edilerek yahut yapılmadan yapılaşma devam etti. 1989’da 55/89 İmar yasası Şehir Planlama Dairesi tarafından hazırlanıp çıkarıldı. Bizim birliğimiz maalesef odalarımız da bu yasada sessiz kaldı ve kurum ve kuruluşlarla bu yasada görüşler uzlaşmadan bu yasa geçti.

“ Özetle KKTC’deki mevcut planlar geleceği planlamıyor, düzeltmiyor. Bizde plan yapacak bir enstürman mevcut değil. Geleceği planlayan planlarımız olmadıktan sonra isterseniz bin beş yüz kere panel yapın; on binlerce kez programlara katılın.

Oysa hepimiz biliyoruz ki bu köhneyen yasalarla hiçbir şey yapılmayacağını ama yine de olmayacak duaya amin diyoruz. 

GENÇLER TOPRAKLARINA BAĞLI KALSIN DİYE..

İçişleri Bakanlığı, gençlere söz verdiği üzere kırsal kesim arsa dağıtma projelerini tüm hızıyla sürdürüyor.

Geçtiğimiz haftalarda Sn. Bakan Evren kırsal kesim arsalarının alt yapıları için bütçe ayrıldığını ve bu yöndeki çalışmaların devam edeceğini vurgulamıştı.

Başbakan Hüseyin Özgürgün de, amaçlarının gençleri topraklarına bağlamak ve Kıbrıs Türk halkının bu topraklarda kökleşmesini sağlamak olduğunu, bunu gecikmiş bir adım olarak nitelendirmişti.

Hükümetin gençlere yapmış olduğu bu güzellikler bazen isyan noktasına getirebiliyor.

Zira arazi almalarına rağmen, yıllardır dişlerinden tırnaklarından arttırdıkları parayla güç bela ev sahibi olan vatandaşlar bir de evlerine su ve elektrik bağlatamamaktan şikayetçi olabiliyorlar.

Hele kırsal kesim arazisinin üzerine ‘satılık’ tabelası konularak satılığa çıkaranlara ne demeli?

Daha vahimi kırsal arsa bekleyen sırada pek çok genç var. Kimse aynı anda maalesef memnun edilemiyor işte.

Arada bazen nankörler de çıkmıyor değil. Demek ki bu ihtiyaçlar listesinin de iyi denetlenmesi gerekiyor. Seçim öncesi ‘para musluklarını açan’ hükümet deyim yerindeyse ne İsa’ya ne de Musa’ya yaranamıyor.