Geçtiğimiz hafta, Kıbrıs Sorununu uzun yıllardan beri yakından takip eden, deneyimli diplomat Özdil Nami, müzakerelerle ilgili önemli açıklamalarda bulundu. Kıbrıs’ın her iki yakasında da yankı bulan demeçlerinde, Nami Rum tarafının müzakerelerdeki yeni stratejisine kendi perspektifinden açıklık getirmeye çalıştı. Kıbrıs Türk liderliğinin son zamanlarda öne sürdüğü üzere, Cumhurbaşkanı Nikos Anastasiadias yeni dönemde zamana oynuyor. Onun amacı çözümün geciktirilmesi, mümkünse 2015’in sonuna bırakılması.
Anlaşılan Kıbrıs Türk tarafı yukarıda bahsi geçen algıyı geçtiğimiz günlerde Rum tarafının ön plana çıkarmış olduğu bir önerisi çerçevesinde oluşturmuş. Geçtiğimiz günlerde, Türk tarafı müzakerelerin haftada iki kez gerçekleştirilmesini teklif etmiş, Rum tarafıysa haftada bir kez kaidesi üzerinde ısrarını sürdürmüştü.
Anastasiadis müzakerelerin ve çözümün geciktirilmesini ister mi? Olabilir. Rum tarafı Türk tarafında 2015’te yapılacak seçimlerin sonuçlarını göz önünde bulundurup adım atmak isteyebilir. Bu beklenen bir gelişmedir. Ancak bu noktada şu gerçeği göz önünde bulundurmak durumundayız. Müzakerelerde herşey hallolmuş, her konuda anlaşılmış türünden bir hava esmemektedir. Çözüm ne yazık ki bir adım uzaklıkta değildir. Geçtiğimiz yazılarımızda belirttiğimiz üzere, bugün müzakere masasında derin bir uçurum iki tarafı birbirinden ayırmaktadır. Durum böyle iken, sormak durumundayız? Çözümü geciktiren asıl sorunlar neler?
Anastasiadis’in stratejisini bir tarafa bırakacak olursak, Nami’nin son açıklamaları çerçevesinde bir noktaya odaklanmak durumunda kalırız. Nami, son açıklamaları çerçevesinde, Annan Planı çerçevesinde gündeme gelen toprak ayarlamasının artık güncelliğini yitirmiş olduğunu öne sürdü. Açıkçası, böylesi gergin bir ortamda bu türden bir açıklamayla tecrübeli bir diplomatın ne amaçladığını bir türlü anlayabilmiş değiliz...
Uzun yıllardan beri ‘Annan Planı’nı biz kabul ettik’ argümanıyla dış dünyanın karşısına çıkan Türk tarafı değil mi? ‘Çözüm olacaksa parametreleri aşağı yukarı Annan Planı’nda saklıdır’ diyen Ankara ve Yeşil Hattın kuzeyi değil midir? Gerçekler ortadayken Kıbrıs Türk Dışişleri neden tavır değiştirip, toprak gibi çok önemli bir maddede Rumları tarumar edecek türden böylesi bir açıklamayı neden gerçekleştirir?
Kıbrıs Sorunu denilen, milliyetçi sağın (Kıbrıs Türk ve Rum) ve sözüm ola –sözde- solun nur tupu gibi evladı, bu ortak vatana armağanı, bugün gelinen noktada iki nihenk taşı üzerine oturur: Toprak ve devletin paylaşılması. Ortada bir pazarlık masası bulunmaktadır. İki tarafın iki kozu vardır. Kıbrıs Türk tarafının kozu toprak iken, Rum tarafının kozu uluslararası arenada tanınmış devlet mekanizmasıdır. Pazarlık bu iki koz üzerinden yürür 50 küsur yıl boyunca. Gerçek bu iken, Kıbrıs Türk tarafı ne diye ortaya çıkıp bu kozu, daha müzakere sürecinin başında masadan çekme sinyali verir ki? Bunu anlayabilmiş değiliz açıkçası...
Bugün gelinen noktada, müzakerelerdeki atmosfer adanın milliyetçi sağının lehinedir. Müzakerelerdeki derin uçurum ‘sepeti koluna, herkes kendi yoluna’ özdeyişini hatırlatmaktadır. Oysa Kıbrıs’ta ortak bir yapı hedefi güdenler için rüzgar tam ters istikametten esmektedir. Adadaki ayrılık, taksim artık nihayete ermek, kalıcılaşmak üzeredir. Gelişmeler kaygı verici yöndedir. Müzakere masasında gelişmeler iç açıcı değilken, Kıbrıs’ta yeni, modern bir siyasal ve toplumsal düzlem hedefi peşinden koşanların unuttuğu bir nokta söz konusudur: Yeni süreç iletişim noktasında sınıfta kalmıştır. Kapalı kapılar ardında sürdürülen müzakereler halktan kopuk bir durumdadır. Durum böyle iken, sürecin işleyişine yönelik gerçekleştirilen olumsuz nüanslar ve açıklamalar adalının karamsarlığına yeni boyutlar katmaktadır. Bu yüzden, kişiliğine ve eserine büyük saygı duyduğumuz Dışişleri Bakanı Nami için tekrarlamak durumundayız: Olmadı, hiç olmadı. Umarız önümüzdeki günlerde, Nami bu açıklamasına açıklık getirir...