Kıbrıs Sorunundaki krizin devam ettiği bir süreçte, Cuma sabahına heyecan verici bir haberle uyandık. Selanik’te Karadeniz İşbirliği Örgütü toplantısı kapsamında bir araya gelen Türkiye ve Yunanistan Dışişleri Bakanları çok önemli bir adımı gündemlerine aldılar.
Edindiğimiz ilk bilgilere göre, Cuma sabahı gerçekleşen toplantıda Türkiye tarafı müspet bir teklifi gündeme taşıdı. Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu meslektaşı Evangelos Venizelos’a ‘Nikos Anastasiadis’i beraber ziyaret edelim’ teklifinde bulundu. Bu teklif Atina’da olumlu yankı buldu. Atina’nın pozitif reaksiyonu ve Rum tarafının sıcak tavrı sonrasında tarafların yüz yüze görüşmesi için geriye artık sadece teferruatlar ve randevuların bir karara bağlanması işi kalmış oldu. Bu olumlu gelişme yetmezmiş gibi, akşam saatlerinde sıcak bir gelişme gündeme damgasını bıraktı. Rum Haber Ajansı’nın geçtiği habere göre, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu Anastasiadis’i telefonla arayıp geçmiş olsun dileklerini kendisine iletti.
Yoğunlaşan Kıbrıs trafiği bu küçük adada statükonun bir an evvel rafa kalkmasını arzuluyalar açısından oldukça bir gelişmeye işaret ediyor. Daha dün, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın geçmiş olduğu mesajlar Kıbrıs Meselesinin ne denli kritik bir evreye gelmiş olduğunu gözler önüne seriyor. Ankara’nın ‘Barbaros kolay kolay gitmez’ mesajı aslında buzdağının görünen yüzü. Kıbrıs Meselesinde iyi gitmeyen bir sürü iş var. Geçtiğimiz dönemde ısrarla bu noktanın altını çizmeye çalıştık.
Önümüzdeki günlerde Türk, Yunan Dışişleri ile Anastasiadis arasında gerçekleştirilecek olan temaslar sadece niyet okuma ile sınırlı kalmamalı. Taraflar süratle olumsuz iklimi ortadan kaldıracak adımlara kendilerini hazırlamalı ve motive etmeli. Rum tarafı da Türk tarafı da bildik inatlaşmalardan kaçınmalı. Rum tarafı Kıbrıslı Türklerin doğalgazdaki hissesini, Türkiye ile ortaklık seçeneğini gündemleştirmeli. Türk tarafı da ‘Akdeniz’in hırçın evladı’ imajını silmek için bir an evvel harekete geçmeli.
Gelinen noktada ‘taviz’ kadar anlamsız bir kelimenin hiçbir tarafa olumlu bir katkısı olmayacağı tüm ilgili taraflarca kanıksanmalı. Maraş’ın geleceğinin tartışılması bir taviz konusu değildir. Müzakerelerin doğal bir parçasıdır. Aynı şekilde, Kıbrıs’ın enerji pastasına Türkiye’nin eklenmesinden daha doğal bir şey yoktur. Dost Kudret Özersay’ın üstünde ısrarla durduğu al-ver süreci bu bağlamda oldukça manidardır. Al-ver süreci tüm tarafların eteklerindeki taşları yere dökmesinden başka bir şey değildir. Pazarlık masasında Rum tarafının Türk tarafına sunacağı uluslararası legalite ve doğalgaz konuları vardır. Türk tarafıysa toprak ve işbirliği unsurlarıyla masaya oturacaktır.
Yukarıda temas ettiğimiz noktaların Kıbrıs’taki tüm reel siyasi aktörlerce kanıksanabileceği yanılgısı içerisinde değiliz. Eskimiş, rafta kalmış milliyetçilik ve çıkarcı anlayışıyla konuya yaklaşanların bu denklemde yeri yoktur. Önceki yazılarımızda yazdığımız şekilde, bu tip unsurların Kıbrıs Sorunu Oyunu sahnesinden uzaklaştırılmalarının zamanı gelip ve çoktan geçmiştir bile.
Türkiye Dışişleri’nin almış olduğu yeni inisiyatif müspet bir adımdır. Ancak yeterli değildir. Olumsuz iklimin değişmesi müzakere masasındaki diyaloğa ve al-ver sürecine bağlıdır. İlgili taraflar karşı tarafın adımlarını beklemeksizin bu olguları gündemlerine almak zorundadırlar.