Miras, bir kimsenin ölümü üzerine, varislerine kalan, hak, mal, para yada borç’a denir. Diğer bir ifade ile miras, ölen bir kimsenin geriye bıraktığı mal ve mülke denir.
Mirasın bir bölümü vasiyet edilen bir kimse ya da tüzel kişiye kalabilir. Yasal mirasçılar, evlat, ana, baba, torun veya birinci dereceden akrabalardır.
Mirasçının tek kişi olması durumunda mirasın tamamı ona ait olur. Mirasçının birden fazla olduğu durumlarda ise miras yasalarca belirtilen oranlar çerçevesinde bölüştürülür.Bunun olabilmesi için mirasçılar bir tereke kurmak ve bu terekeyi yönetecek kişileri belirlemek durumundadırlar.
Bu konuda ülke avukatları mirasçılara gereken hizmeti vermektedirler.
1983 yılında babam Yusuf vefat edince, ne yaparız, tereke nasıl kurarız, kaça mal olur diye araştırmaya başladım. Üniversite günlerinden bazı avukat arkadaşlara sordum. Cevap, ‘malın kıymetine göre ücret söz konusu’ dediler. Sonunda çok cüzi bir ücretle terekeyi kurdum.
Biz iki kardeşiz. Ben ve Özgün. Babam hayatta iken hangi malın kime verilmesi yönünde öngörüleri olduğundan, paylaşım da sorun olmadı. Eldeki mal ve eşdeğer ile mücahit puanlarını bölüştük.
Bir tereke memurluğu görevi daha yaptım.
Nenem Fatma vefat etmişti. Onun iki oğlu ve de kızı da vefat ettiğinden mirası onların evlatları alacaktı.
İlk toplantımızda kimse mal istememişti. Daha sonraki buluşmada taraflar mal istediği için neneme ait üç parça mal için avukat huzurunda kura çekildi. Bu esasa göre taksimat yapıldı. Ancak arada bazı mirasçılar diğerlerine kalan malın değerinin kendilerinkinden fazla olduğunu konu ettiler. Ancak, konuşarak tüm tarafları ikna ettim ve koçanlarını çıkardım.
Mal paylaşımında büyüklerimizden de öğrendiğimiz kadarı ile paylaşım işini üstlenen kişi işi çoğu kez neticelendirememiştir. Bir çok ailede malların dedenin veya onun da büyüklerinin üzerinde kaldığı ve bölüşülemediği bilinmektedir.
1974 Barış Harekatından sonra Kuzey Kıbrıs’ta toplanan halka Eşdeğer Mal Yasası ile toprak dağıtımı yapılırken bu sorun çözümlenmiş oldu.
Bir başka miras konusu da annem Hayriye’nin Hüsniye halasından kalan Lefkoşa’daki ev ve bahçesi idi. Bizim büyük halamız tanınmış tatlıcı Cahit Bedevi ile evli idi. Çocukları olmamıştı. Önce halamız daha sonra da eniştemiz vefat etti. Halamız önce vefat ettiği için mirasının yarısı eşine, kalanı da kardeşi çocuklarına düşmekte idi. Hüsniye halamızın mirasçıları, hayatta olan bir kız kardeşi ve de ölmüş bir erkek kardeşi yani dedemiz Mustafa’nın çocukları idi.
Diğer halamız bize haber vermeden mirası kendince çözünce, biz de avukat tutarak dava açtık. Önceleri bir gayretle konuya sarılan avukatımız daha sonra hız kesti.
Tapudaki arkadaşlardan da bu işlerin nasıl gittiğini sorduk. Miras davalarının senelerce sürdüğünü öğrendik.
Neticede, Hüsniye halamızın, kardeşi Mustafa dedemizin üç evladına biner Tl verilerek bu konu kapatıldı. Bizim avukat mı? Bizden herhangi bir ücret dahi istemedi. Daha sonraları anlıyoruz ki karşı tarafın avukatı ile anlaşmışlar.
‘’Ölüm hak ve miras helal’’ diye bir ata sözümüz var.Bu çerçevede aile bireyleri bir birini kırmadan, üzmeden ve de konuşarak miras konularını çözebilirler.
Bu konuyu bu yazımda incelememin nedeni, bir çok kişinin bu konularda sıkıntı çektiğini bilmemdendir. Eğer birilerine bir nebze yardımım olabilecekse ne mutlu bana.