"VİCDANİ RET: Bir bireyin politik görüşleri, ahlaki değerleri veya dinsel inançları doğrultusunda zorunlu askerliği reddetmesidir.
En çok karşılaşılan ret sebepleri şunlardır:
--Düşman olsa bile insan öldürmeyi ahlaki bulmamak,
--Hiyerarşik ve statüsel yapılandırmalarda yer almayı ahlaki bulmamak,
--Güncel sorunlardan dolayı o ülkenin silahlı birliğinde bulunmayı ideolojik ve dini inanca aykırı bulmak.
Bu hakkın uygulanması ülkelere göre farklılık gösterebilmektedir. Bazı ülkeler zorunlu askerliğe alternatif olarak vicdani retçilere kamu hizmetinde bulunma olanağı sunarlar. Birey kamu hizmetini de redderse buna "total ret" denir."
“Günümüz dünyasında ve özellikle bizim de içinde bulunduğumuz coğrafyada savaşların hiç bitmemesi, düşmanların, düşmanlıkların hep var olması, askerlik kurumunun da var olmasını gerekli kılmaz mı? Hırsızların, katillerin kısaca kötü insanların kol gezdiģi bir şehirde kapılar açik yatabilir misiniz? Arabanızı kilitlemeden evin önünde, sokakta açık bırakabilir misiniz?
Kısacası, benim senin barışçı olmamız, bir sineği bile incitmeyecek olmamız kötülerin, düşmanların ve savaşların var olmayacağı anlamı taşımaz. Eğer bu gerçekse askerlik kurumunun var olması gerekliliği de onun kadar gerçek. Bu dünyada askere askerliğe ihtiyaç yok, gerek de yok demek ne kadar gerçekçi. Ha eğer "Devlet beni koruyacak askeri nerden bulursa bulsun" deniyorsa ben o vicdanı sorgularım. Zengin devletler parayı bastırır askerine sahip olur. Burada bu olamayacağına göre...
1) Bu dünyada, bu coğrafyada ve bu ülkede düşmanlar düşmanlıklar var olduğu sürece,
2) Askerliği tamamen paralı askerliğe çevirecek mali güce sahip olunmadığı sürece,
3) Mecburi askerlik var olmak zorundadır. 
Bu gerçekler varken vicdani ret ile ortaya çıkmak;
Ülkesini sevmemekle, "isteyen gitsin ülkesini (ve beni!) korusun" diyebilecek kadar bencil olmakla eşdeğerdir…”
 
(İbrahim KOBAT)
 
 
Rehber öğretmen yok, sorgulayan hiç yok!
 
Dünkü Kıbrıs Postası’nın manşet haberi;
“Çocuğun Hakkı Hapis” başlığını taşıyordu…
Son üç yıl içinde 16 yaşın altında 42 çocuk cezaevine gönderilmiş…
İbret verici bir haber değil mi?
Eğer birileri önlem almazsa 42 sayısı çok kısa bir zamanda yüzlerce ifade edilecektir…
Neden mi?
KKTC’de yıllardan beridir uygulanan rehber öğretmen uygulaması tasarruf önlemleri adı altında bu yıl kaldırıldı…
Bakanlık sustu, sendikalar sustu veliler susmak zorunda kaldı!
Peki rehber öğretmen bir okulda ne işe yarardı?
Gerekli örencilerin rehabilitasyonunu sağlar özellikle de sorunlu öğrencilere ağırlık verir okul ile aile arasında bir köprü vazifesi görürdü…
Şimdi tasarruf yapacağız diye tek bir okulda bile rehber öretmen yok, sorunlu öğrenciler Allah’a emanet…
Durum böyle olunca da okulda ya da okul sonrası çocuk suçluların artması normal değil mi?
Tasarrufunuz batsın sizin!
 
 
 
Cumhuriyet burada, kimlikler orada!
 
Aslında her milli bayramda yaşanan bir çelişki bu…
KKTC’de resmi tatillerde genelde insanımız Güney Kıbrıs’a geçmek için sınır kapılarında uzun kuyruklar oluşturuyor.
Kimi eğlence yerlerini, kimi alış veriş merkezlerini kimi restoranları ziyaret eder…
Kimisi de Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportu ve kimliği alabilmek için daire önünde uzun kuyruklar oluşturur…
Madem ki haktır kimse bunu eleştiremez…
Ama burada büyük bir çelişki var;
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun kutlandığı bir günde Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportu alabilmek için eğer Kıbrıs Türkü komşuda uzun kuyruklar oluşturuyorsa artık birileri başını iki elinin arasına alıp iyice bir düşünmeli…
 
 
 
İki Cumhuriyet tartışması!
 
“Bir yandan bağımsız bir Devlet olduğumuzu iddia ediyor 15 Kasım'larda KKTC 'nin Cumhuriyet Bayramı'nı coşkuyla kutluyoruz, diğer taraftan 29 Ekimlerde de Türkiye'nin Cumhuriyet Bayramı'nı resmi geçit törenleri ve resmi tatiller ilan ederek kutluyoruz.
Türkiye'ye sevgimiz saygımız büyük, ilişkilerimiz bağlarımız güçlü ancak, dünyada bir yılda iki kez resmi anlamda Cumhuriyet Bayramı kutlayan bir başka ülke daha var mıdır ?
Böyle yaparak dünyaya bağımsız bir devlet görüntüsü verebiliyor muyuz ?
Bu durumları yeniden gözden geçirmek, devlet ciddiyeti ve gelecek nesillerin şahsiyeti bakımından gerekmiyor mu ?
Kanımca sevgiyi yalakalık boyutuna taşımak, sevilen açısından da ciddi karşılanmaz !..”
 
(Hasan ARTUNER)
 
 
Turiste Lokmacı işkencesi!
 
Güney Kıbrıs’tan Lokmacı sınır kapısından gelerek KKTC’yi ziyaret eden turistlere burada resmen kuyruk işkencesi yapılıyor.
Bir okurumuzun çekip gönderdiği bu fotoğrafta da görüldüğü gibi turistler Türk polisinden geçerken uzun kuyruklar oluşturuyor.
Oysa bir iki çalışan daha fazla konulsa ne turistler eziyet çekecek ne de görevli polisler…
 
 
 
 
 
Günün Fıkrası
 
Seyis ve Profesör

Bir profesör konferans vermek üzere salona girmiş. Ama bakmış ki salon, ön sırada oturan seyis dışında boşmuş. Konuşup konuşmama konusunda tereddüde düşen profesör sonunda seyise sormuş:
-Buradaki tek kişi sensin. Sana göre konuşmalı mıyım, yoksa konuşmamalı mıyım?
Seyis cevap vermiş:
-Hocam ben basit bir insanım, bu konulardan anlamam. Fakat ahıra gelseydim ve bütün atların kaçıp bir tanesinin kaldığını görseydim, yine de onu beslerdim.
Bu sözlere hak veren Profesör konferansa başlamış. İki saatin üzerinde konuşmuş durmuş, konferanstan sonra da kendini mutlu hissetmiş, dinleyicisinin de konferansın çok iyi olduğunu onaylanmasını isteyerek sormuş:
-Konuşmamı nasıl buldun?
Seyis cevap vermiş:
-Hocam sana daha önce basit bir adam olduğumu ve bu konulardan pek anlamadığımı söylemiştim. Gene de eğer ahıra gelir, biri dışında tüm atların kaçtığını görseydim, onu beslerdim; ama elimdeki tüm yemi ona verip de hayvanı çatlatmazdım.